AsFer ilk kez "bir yastıkta"^^
Aslı ile Ferhat doğru düzgün yan yana gelmiyorlar, gelse de konuşmuyorlar diye bir ton şikayet vardı seyirciden. İşte hepimizi susturacak bölüme geldik böylece. Bölüm öyle güzel, akıcı ve bütünlüklüydü ki, hakkında yazabilmem için günler geçmesi gerekti. Hani her şey o kadar güzeldir ki tek bir dokunuşla büyü bozulacak diye korkarsınız, benimki de o hesap, kalem oynatamadım uzun süre. (Evet benim yazılarım çoğunlukla geç çıkıyor, çünkü boş bulduğum her anda yazmaya, sonra da onları birleştirme çalışıyorum. Ama yazmaya bölüm biter bitmez başlıyorum çoğunlukla. Oysa bu kez, haftanın yoğunluğunun yanında, AsFer'in güzelliğine dokunmaya kıyamamamın da etkisi var. En güzel cümleleri de kursam yetmeyecekmiş gibi bir his eşlik etti bu hafta bana.)
 
Gamze Demirbilek ne pozitif bir yüz, ne güzel renk katıyor bulunduğu her sahneye. Sadece AsFer'i kurtardığı ve aşklarını görüp gazı verdiği için değil, iki lokmacık ekmeğini paylaştığı (evin durumunu, sofranın fakirliğini görüp kahvaltı yapmamayı tercih eden, Aslı'ya da "yeme istersen hepsini" diyen Ferhat kaçmadı gözümden), bir ömür yardım edecekmiş gibi sahiplendiği için de kıymetlimiz oldu Seher Abla. Gerçekten arada sırada ziyaretine gitmelerini ve helallik almalarını çok isterim.
 
Küçük Ferhat'ın AsFer'in yanında doğmaya karar vermesi de AsFer için yeni bir dönemin başladığının işareti bence. Aslı odada doğuma yardım ederken su getirmek, havlu bulmak için koşturan, Ferhat Aslan değil, Aslı'nın kocası olan ve karısına güvenen Ferhat'a bayıldım. O da telaşlandı, meraklandı, korktu ve sonunda bir mucizeye tanık oldu. Hayatın bir parçası olan bu küçük mucizelere o kadar yabancı ki, bebeği kucağına aldığında Ferhat'ın kelime stoğu tükendi adeta. Ne diyeceğini bilemedi, sessiz de kalamadı, aynı sözcükleri tekrarlayıp durdu ve tabii ki yine çok tatlıydı, çünkü kendini engellemeden gülümseyebiliyordu.
 


Birkaç gün önceki Ferhat, bebeğin isminin Ferhat olmasını da kabul etmezdi belki. Karanlığın bebeğe bulaşmasından, onu da mutsuz etmesinden korkabilirdi. Oysa seve seve kabul etti Ferhat. Kendini sevmeyen adam, adını seviyormuş meğer. "Ferhat güzel isimdir, delikanlı ismidir" dedi, bebek "çok güzel, güzel yani, sonuçta Ferhat" dedi. Yaşam belirtileri gösterdi.
 
"Madem yaşayacak gününüz var, hakkını verin o zaman" demişti Seher Abla. Ferhat da Namık'ın evine dönmektense taş eve gidip yarım kalan hikâyeyi tamamlamayı seçti. Ve yanına silah almadan gitmeyi kabul ettiği o taş evde, ilk kez anı yaşayan Ferhat'ı gördük. Öncesini, sonrasını düşünmeden kahve içtiler, sohbet ettiler, yemek yaptılar, rakı içtiler. Ne güzeldi.
 
O kadar çok şey konuştular, o kadar güzel atıştılar ki tüm diyalogları buraya sıralayasım var, yalan değil. O çok sevdiğimiz atışmalar, yine çok sevdiğimiz birbirlerinin repliklerini kullanma numaralarıyla bir araya gelince tadına doyulmaz diyaloglarımız oldu yine.


 
Ferhat bileğini sararken Aslı, bileğinin doğum sırasında hiç acımadığını söyleyince, "Senin şeklin bize çünkü" dedi Ferhat. Konuşmaya başlayacağının ilk sinyali buydu bence. Aslı silahsızken tehlikede hissedip hissetmediğini sorunca da konuyu Aslı'ya getirdi. Aslı'nın neyi duymak istediğini, kendisinin de ne söyleyebileceğini bilmese de gerçekten konuşmaya, söylemeye çalışan bir Ferhat gördük. O kadar ki, bir noktada el kol hareketleri bile yapmaya başladı. Tam da dilini bilmediği ülkedeydi o anlarda ve derdini anlatmak için her yolu denemek ister gibiydi. Aslı yardımcı olma niyetiyle lafını sık sık kesmeseydi belki anlatacaktı da. Olsun, bugün olmazsa yarın olur, konuşma isteğini gördük ya, şimdilik bu bile yeter.
 
Aslı'ya da yetti zaten, tünelin sonunda bir ışık olduğunu gördü, bütün çabasının boşuna olmadığını, odunun yontulabileceğini anladı.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER