"Sen ölürsen beni de öldürürsün."
Abidin'e hayranlığım her geçen gün daha da büyüyor, derinleşiyor. Gülsüm'ü koşulsuz sevmesi, bebeği koşulsuz kabul etmesi, Ferhat'ın karşısında, namlunun ucunda bir an bile tereddüt etmeden dimdik durması çok önemli, çok değerli. Başta dizideki tüm karakterler olmak üzere bu toplumdaki herkesin ondan öğrenecek çok şeyi var.
 
Ferhat'ın karşısında Gülsüm'ü, ölümün karşısında gözyaşları içinde yaşamı savunuşu şahaneydi ama, ben annesiyle konuştuğu sahneyi daha çok sevdim, yanında olup alkış tutmak istedim söylediklerine. Handan kör bir iktidar tutkusuyla hareket ediyor ve geçtiği yolda neleri devirdiğini, neleri ezdiğini ve neleri kaybettiğini göremiyor. Abla olduğunu, teyze olduğunu, hatta anne olduğunu koymuş bir kenara, yalnızca kibrini giyinmiş üstüne, doludizgin koşuyor. Tıpkı Ferhat gibi, Handan'ın da sırtındaki içi boş sandıklardan kurtulmaya ihtiyacı var.
 
Handan karşısında Abidin sadece Gülsüm'ü savunup bebeği sahiplenmedi, anne ve baba olmakla ilgili çok sağlam dersler de verdi, tabii anlayana, anlamaya hevesi olana. O kısacık sahnede saatlerce, günlerce konuşulacak kadar hikâye var: Annelik ve babalık, bir bebeğin dünyaya gelişine vesile olmakla mı olur yoksa sevmeyi bilmekle mi? Geçmişin yükünü çocuğunun sırtına yükleyen mi yoksa çocuğuna sarılıp geleceğe bakan mı iyi ebeveyn olur?
 
Bunları söyledikten sonra, kendi korkularına yenilip, ufacık çocuğuna merhamet etmeyip intihara kalkışan Gülsüm'ün anneliğini de sorgulamak zorundayım. Abilerinin anne diyemediği bir annesi, insanlığını nerede bıraktığı belli olmayan bir teyzesi var, önünde iyi örnek de yok, farkındayım, ama kendi yaşadıklarını oğluna yaşatmamak için de çabalaması gerekiyor Gülsüm'ün, kaçmak gibi bir seçenek yok. Orada ne kadar kalırlar bilemiyorum ama Suna yengesinden bir şeyler öğrenir belki anneliğe dair.
 

 
Cem'i de bir süre Abidin'in yanına çırak olarak verelim diyorum, insanlık öğrensin, üslup edinsin, korumak, kollamak, ihtimam göstermek nasıl olur bir görsün. Öyle bir Aslı'ya bir Ferhat'a gidip saçma sapan konuşarak bir yere varamayacağını, birbirlerini sevmeyen insanları bile bu şekilde ayıramayacağını ve her şeyden önce gidip kendi hatalarıyla, eksiklikleriyle yüzlemesi gerektiğini öğrensin.
 
Suna'nın Yiğit'e "Benim sevdiğim adam bu mu?" dediği an, Suna'yı neden sevdiğimi bir kez daha hatırlattı bana. Suna merhametli ve hakkaniyetli biri. Dizide bir Abidin'in bir de Suna'nın sahip olduğu, ender bulunan özellikler bunlar. Ve her ikisinin de yaşanan her şeye rağmen, herkesi kucaklayabilmesinin sebebi de bu. Bir de, Aslı'nın kendi kendine böyle bir soruyu soramıyor olmasının acısını duydum içimde. Aslı bu cümleyi kursa, 'sevme o zaman doktor' yanıtını alacağını bilmenin acısını duydum.
 

 
Bölüm boyunca Aslı'dan sürekli acı gerçekleri duyan, Azad Baba'dan gardiyanların mahkumiyetini dinleyen, Cem'in Aslı'yı ikna edemeyip kendisine geldiğini bilen Ferhat, sonunda yalan evliliğini bitirmeye karar verdi. "Gerçekleri duymaya tahammül edemeyenler yalanları hak ederler"di çünkü ve Ferhat artık gerçeklerle haşır neşir olmak istiyordu.
 
Boşanma konusuna ufacık bir itirazım bile olmaz. Hiç yapılmaması gereken bir evlilikti zaten, bitsin gitsin ve lütfen, ama lütfen, Aslı hamile olmasın. Boşanmaya itiraz etmem ve ondan sonrasını görmek isterim. Başhekime bile diklenen, Aslı'nın iş arkadaşlarından rahatsız olan Ferhat'ın, Aslı'nın yanında birilerini gördükçe kafasını duvarlara vurduğunu görmek isterim (Aslı'nın yanında gördüğü adamların kafasını değil, kendi kafasını). Hayatına, hayat kurtarmaya devam eden Aslı'nın iyileştirmeye başladığı yaraların yeniden kanamaya başladığını görmek isterim. Boşansınlar ve sıfırdan başlayan bir ilişki görelim isterim.
 
Beraber olamayız...*
 
Geçen bölümün sonundaki sahne, zamandan çalınmış bir andı demek ki. Saat farkının yok olduğu o mucizevi anda bir kez daha kaçamamışlardı aşktan, ama nasılsa sonra yine ayrılık gelecekti, değil mi? O sahneler hayal değildi, beklentilerimiz de hayal olup kalmasın o zaman. Aslı'yı korumak, kurtarmak için boşanmayı düşünen Ferhat, sürüne sürüne dönsün o yollardan, Aslı'nın kapısında yatsın, yağmurlarda kalsın da bir tas su vereni olmasın, olmaz mı?
 
Ben de sizin kadar görüyorum gerçekleri, düşlerle gerçekler ayrı ayrı yaşar*, biliyorum, ama Ferhat'ın bütün bunları hak ettiğini, Aslı'nın da bizim de bunları görmeye ihtiyacımız olduğunu da biliyorum.

*Bölümün acı sonuna pek yakışan Sezen Aksu şarkısı, Biliyorsun.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER