Siyah Beyaz Aşk’ı ilk bölümünden beri izliyorum. Her hafta
yayından sonra elim klavyeye gitti gitti döndü. Kısmet bu haftaki bölümeymiş.
Aslı’ya, Ferhat’a, Yeter’e, Abidin’e, karaktersiz Namık ve on kata kadar daha
karaktersiz Cüneyt’e edecek iki çift kelamımı etmesem hatırım kalırdı. ^.^
Namık’ın derdini asla anlayamayacağım sanırım. İnsan oğlunu
neden sürekli bir ateş çemberinin ortasında tutmak ister de hayatına girmiş “tek”
güzel şeyi doya doya yaşamasına müsaade etmez? Ferhat’ın gerçek babasının kim
olduğunu öğrenmesini asla istemiyorum lakin Namık’tan başka bir şekilde sonsuza
dek kopmasını dört gözle bekliyorum. Ferhat’ı darlamaları ve Yeter’e
hissettirdikleri için o kadar öfkeliyim ki Namık’a, o kadar olur. Yeter ile bir
şeyler yaşayabilmesini beklemiyordum elbette ama İdil ile hiç olmadı. Sinsi
yılan, her istediğine yüzsüzlüğüyle ve hinliğiyle öyle güzel erişiyor ki o sarı
saçlarını yolmak istememek elde değil. Dik dur, eğilme Yeter Ana! Sen pek tabii
daha iyilerine layıksın.
Her şeye rağmen karaktersiz olun.
Ya Cüneyt’e ne demeli? Allah’ım her hafta onu ve
kalleşliklerini izledikçe bana bir alametler geliyor ki sormayın. Genişliği
Konya’nın yüzölçümü ile yarışır vaziyette. Gevşek gevşek sırıtan suratının
ortasına Yeter Ana’nın topuklu ayakkabılarıyla vurasım gelmedi değil. Dua etsin
geçmişini, hikayesini, bu karaktersizlikle Ferhat’ın yamacına sokuluşunun nasıl
olduğunu merak ediyorum. Yoksa onun da elimde kalması an meselesi.
Peki ya Ebru ve Cem? Bir “Hoppala, destur!” dense olur gibi.
Ne zaman yan yana sahneleri olsa “Ay kapa kapa!” halindeydim, kimse kusura
bakmasın. İdil ve Namık nasıl olmadıysa, Ebru ve Cem de bir o kadar olmadı. Bu
işin sonu nereye bağlanmak isteniyor inanın hiç fikir yürütemiyorum. Tek bir
şey biliyorum: Aslı’nın bu ilişkiye karşı takındığı huzursuz tavır, Ferhat’ın
Ebru’yu sevmemesinden kaynaklanıyor. Öyle değilse de ben hiçbir şey bilmiyorum!
Kocişinin fikirlerini çaktırmadan önemsiyor ve benimsiyor Doktor Hanım,
hayretler içerisindeyiz..
Timur Ölkebaş rocks!
Abidin… Ah Abidin… İki bölümdür adamlığın kitabını
yazıyorsun da bir Gülsüm biliyor bir de biz. Canımın içi, ciğerimin köşesi
Abidin. Sen o eve o kadar fazlasın ki, aynı Ferhat gibi. Dilerim sana tez
vakitte çok mutlu şeyler yazılır (Gülsüm ile evlenip, yavaş yavaş aradığınız
aşkı bulmak gibi mesela!). Zira öteki türlü bırakacak ciğer kalmadı bende.
Gülsüm rica ediyorum sen de ağabey deyip durma Abidin’e. Neticede ağabey deme
lazım olur. ^^
"Bayılıyorum sana" derken bayılacak kıvama gelmesini de biliriz ha!
Sarhoş Ferhatlara bayılanlar ve sarhoş Ferhatlara araba
kullandırmamak için lastik şişleyen Savcı Yiğit Beylere daha çok bayılanlar sağ
baştan saymaya başlasın, yoklama alıyorum. Ah kardeş olmanın getirdiği inadın o
dayanılmaz hafifliği, ne güzel şeysin. Ne güzel şeyler hissettiriyorsun..
Ferhat Efendi de o iradeyle nasıl sarhoş oldu bilinmez ama dilinden akan
zehri bir tutabilse iyi olurdu. Hani belki aşkını itiraf etmek
isteyen birileri falan vardı etrafta da söyleyemedi bu kaknemliği yüzünden!
Sevda için değişmenin nesi kötü Ferhat? Fena mı oldu az
insana benzedin, yüzüne gözüne renk geldi. Ne bakıyorsun sen o gudubet Namık’a?
Senin için şimdiye dek iyi ne yapmış ki de bu söylediği senin yararına olsun?
Öyle bencil öyle garabet ki, dilerim tez vakitte görürsün ve havalimanında
kurda kuşa yem etmek üzere bıraktığın Aslı’ya son bir kez daha dönüp bakabilme
şansın olur. Zira kendisi bir miktar ölüm tehlikesi altında. Ateşli silahla
yaralama değil de, kesici bir aletle böğrünün delinmesi an meselesi bence. Benden
söylemesi. Her halükarda yaşanacak boynunuzun borcu, ama nasıl başladığına bir anlam veremediği hikayesi, senin yanından
ayrıldığın ilk anda yeniyetme bir kurda yem olmasıyla son bulmasın mümkünse. E
mi canım?
Ha bir de Ferhat, “
Unutma, unutma… Sen yine sardunyalara su
ver Aslı
yokken.”* bilirsin çiçeklerine bakılmasını pek sever.
Var mı eksiğim? ^^
*Sezen Aksu-Kıran Kırana
**Cemal Süreya-Aşk