Yaşayacağız, boynumuzun borcu*
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya!
En nihayetinde derin insan olmanın fıtratıdır, sustuklarının gözlerinden düşmesi. Dökülenleri herkesler toplar kendisine bir hikaye çıkarır da bir “sustuğun” anlamaz ya, belki de en çok ona kanarsın. Bu sefer yaranı saran da yoktur üstelik.
 
Bir zaman anlasın istediğin kişi gün gelir kalbini avuçlarının arasında tutacak olur, deli gibi korkarsın karşısında çırılçıplak kalmaktan. “Anlama beni, beni kimse anlamasın!” diye çırpınır durursun. Ta içinin görülmemesine, kalıplara itelenmeye öyle aşinasındır ki... Ruhunda, değil aydınlığa tek bir kibrit alevine tahammülün yoktur da, gelir kainat yangınları çıkarırlar nefesin kesilir tıkanır kalırsın işte böyle Ferhat Efendi. Gözünde bir damla yaş olur bütün “Olur”ların bir önceki kibar ıstırabın gibi, ne hissediyorsan ufalır sığıverir o tek kelimene.
 
“Seviyorum” demenin en Ferhatça halidir belki de “Yapmadığım için pişmanım.” yerine “Yapamadığım için pişmanım.” demek. Aslında tek bir harf bize Ferhat Aslan’ı anlatır. Çünkü biliriz, Ferhat Aslan “tek”lerin adamıdır.


İçi giderken "Dur içim! Nereye gidiyorsun?" diyemeyenlerde bu hafta: Ferhat Aslan.
 
Dokunduğu yeri farkında olmadan tutuşturup, yakan, kül eden Aslı; Şimdi sen kalkıp gidiyorsun ya, git. Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar, gitsinler. Oysa Ferhat senin gözlerinsiz edemez ama sen onu da bilmezsin. Tıp Fakültesi’nde öğretmezler çünkü.
 
Bir türlü “Beni bir an olsun sevdin mi?” diyemezsin nedensiz. Kelimeler dilinin ucunda birikir ama en son gözlerinden dökülen suskunluklarına “Pişman mısın beni öldürmediğine?” karışıverir. “Sevdim, bir an değil her an. Hem de köpekler gibi!” diye haykırılsın istersin belki. Ama öyle iyi bilirsin ki karşındaki bu tanıdık “yabancı”yı. Ne söylese sana zaten yetecektir, haykırması yersizdir. Bazı şeylerin kelime olmasının gereksizliğini bu yabancı sana halihazırda kanırta kanırta öğretmiştir. Ve ne çok şey öğretmiştir o delimsirek yabancı sana!
 
Hayatla ilgili ahkamının, kesilmekten imanı gevremiş halinin sana en büyük tokadıdır zincirlerinden azat edilişin. Hoş, ortada ne tutsak kalmıştır ne de tutsaklık. Ona da bir havalimanının Giden Yolcu Salonu Kapısı önünde ayarsın apansız. Asıl tutsaklığın çoktan başlamıştır da ruhun duymamıştır. Bir adamın kabalığına, duygusuzluğuna, acımasızlığına ve dahi güzelliğine tutsak olmuşsundur. Anlarsın ve susarsın. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER