Meğer Abidin'i tanımıyormuşuz hiçbirimiz. O pasif, sessiz, uyumlu adamın Cüneyt'e ayar vermesine bile şaşırmıştık geçen hafta. Ama o 'yarım akıllı' Abidin'in içinden yüreği kocaman bir insan çıktı, çok şükür. Böyle silahlarla, şiddetle dolu bir ortamda yaşayan, üstelik de güçlü tarafta olan Abidin, hiç yüz vermedi şiddete, en insan yanıyla kurtuldu sorunlarından. Cüneyt'e bir ayar daha verdi ve şimdilik serbest bıraktı onu. Çünkü arada Özge var, Vildan var, Gülsüm var. Oysa Safiye ile arasında hiçbir bağ yok, bu nedenle Safiye ile yüzleşmeyi ve en uygun şekilde hayatından çıkarmayı seçti.
 
Meğer Abidin yarım akıllı değilmiş, çoğunluğun akıl sandığı kurnazlığa meyil vermezmiş yalnızca. Her şeyi görür ama üstünde durmamayı seçermiş. Söylenene inanır ve söylenmeyeni kurcalamazmış. Meğer Abidin, sessiz sakin, kimseye bulaşmadan kendi hayatını yaşamaya çalışan bir insanmış yalnızca. İnsanmış.
 
Duyduklarını uzun uzun düşündü Abidin, parçaları birleştirdi, hikâyeyi tamamladı ve hükmünü verdi. Bebeği anasına kavuşturup Gülsüm'ü mutlu etti, Cüneyt'i hizaya getirip Vildan'ı mutlu etti, para verip Safiye'yi mutlu etti. Kendisinin içi yanıyor, görmemek imkânsızdı. Bundan sonra bambaşka bir Abidin izleyeceğiz, o da belli. Ama bu krizi yönetme biçimi beni Abidin'e; bu değişimi, kozasından çıkan Abidin'i eksiksiz oynayışı da Timur Ölkebaş'a hayran bıraktı.

Abidin will never be 'Abuş' again!
 
Cüneyt meselesinin bununla kalmayacağı aşikâr. Abidin sussa da İdil bir noktada konuşacaktır. Ya da Cüneyt başka naneler yiyip topun ağzına gidecektir yine. Açıkçası bunun da çok geçmeden olmasını diliyorum. Hem Cüneyt'in hak ettiğini bulması için hem de Halil Gök'ün alanının genişlemesini görmek için, her hafta izliyorum ama gerçekten özledim onu izlemeyi.
 
Yedinci bölümde Gülsüm Safiye'yi boğduğunu sandığı zaman şöyle yazmıştım: "Öldüğünü sanmıyorum Safiye'nin, ölmesin de zaten. Kısa bir baygınlık sonunda ayılacak ve yine de ayağını denk almayacak, aksine daha da hırçınlaşacaktır. Böyle ilk adımlarında değil, hırsının, kibrinin yükselişiyle ölmeli, ölecekse. Trajik bir ölümü fazlasıyla hak eden bir karakter."
 
Tam da istediğim gibi oldu Safiye'nin sonu. Gülsüm'le Yeter'i sürekli taciz etmesi yetmemiş, bir de İdil'le müttefik olmaya kalkışmıştı onlara karşı. Foyası meydana çıktığında bile "kaçalım" diyerek Abidin'i kullanmaya çalıştı. Var gücüyle hırsını konuşturduktan hemen sonra, kendisine çok yakışan o sonu yaşadı Safiye. O kadar ağladıktan, hakarete uğradıktan ve kovulduktan sonra bile o paraları almaktan çekinmeyen Safiye, o paralar yüzünden öldürüldü. Daha ne olsun?


 
Bölümü izlerken keyfim son derece yerinde, hayat yolundaydı. Öncekilere göre daha sakin, daha duygusal olsa da bölüm, ağlamaya hiç niyetim yoktu. Ta ki Mehmet Erdem'in sesini duyana kadar. Hikâyeye bu şarkı üzerinden bakınca, şarkının Ferhat'a uygun olduğunu görmek hiç de zor değil. Uçsuz bucaksız dalan, isteyen ama kaçan, uykusuz geceleri art arda dizen, her şeyi gizlese de gözyaşlarını gizleyemeyen Ferhat'ın şarkısı olmaya en uygun şarkılardan biri bu. Ben de ağlamaya çekinen biri olmadım hiç. Yine oldu, yine doldu yaşla gözlerim...*
 
*Mehmet Erdem - Hepsi Benim Yüzümden, söz-müzik: Cihan Güçlü
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER