Yine doldu yaşla gözlerim*
Bir insanı tanımak bulmaca çözmek gibidir. Kimi karşınıza boş kareler ve sorularla çıkan, her yeni sözcükle işinizi kolaylaştıran ve sözcükleri bir araya getirdikçe bir şifreye, bir sırra ulaştığınız bir çengel bulmacadır, soldan sağa, yukarıdan aşağıya doldurursunuz boşlukları; kimi karmaşıktır, onlarca harf içinden doğru sözcükleri sizin avlayıp çıkarmanız gerekir; kimi sudoku gibidir, her bulduğunuz yanıt bir sınır koyar önünüze, kolaylaştı sanırken zorlaşır işiniz; kimi de kutusu olmayan bir puzzle gibidir, ortaya çıkacak resmi bilmediğiniz için parçaların nasıl yan yana geleceğini de deneye yanıla bulursunuz ve her bulduğunuz parçada başka bir hikâyeyi ortaya çıkarırsınız.
 
Aslı, ilk günden beri Ferhat'ı tanımaya çalışıyor. Ona sorular soruyor, fikrini söylüyor, onunla uğraşıyor, didişiyor, hikâyesini kurcalıyor ve sonunda tanımlar yapıyor kendince. Çünkü Ferhat bir puzzle ve Aslı parçaların peşinde koşuyor, bulduklarını uygun bir şekilde bir araya getirmeye çabalıyor.
 
Yeter'le Namık'ın konuşmasına tanık olduğu zaman puzzle yeni bir hikâyeye doğru genişledi ve Aslı bunu diğer parçalarla birlikte düşünüp daha büyük bir resim görmeye çabalıyor şimdi. Berber Necdet gibi iyi, sevgi dolu, kimseyi incitmemiş bir adamın neden öldürülmüş olabileceğini sorgulamaya başladı Aslı, bu sorgulamayı Ferhat da yapsın istiyor şimdi. Çünkü Ferhat'ın bir bataklık olmadığını, kendisinin nedense göremediği bir bataklığın kurbanı olduğunu anladı.
 
Ve insanları yaralarından tanıyan ve hayatını, yaraları iyileştirmeye adayan Aslı'nın artık kaçacak yeri yok, bu hikâyeye saplandı o da. Ve hissetmeye başladıkları onu artık rahatsız etmiyor. Sadece Ferhat'ın içindeki beyaz ihtimalini gördüğü için değil, iyileştiren el, seven elden daha güçlü daha baskın olduğu için. Yardımseverlik, iyilikseverlik kolaylıkla önüne geçer bastırılmaya çalışılan bir aşkın.

Eee, anlatsana biraz, neden ben?^^
 
Bu kez sevdiği ve kaybetmekten korktuğu Ferhat'ın değil, daha fazla kirlenmesine izin vermek istemediği Ferhat'ın peşine düştü Aslı, panikle. Hatunun kafa zehir, yanında gidemeyeceğini bildiği Ferhat'ı izlemenin bir yolunu düşünmüş. Fakat telefonu Ferhat'ın arabasına koymak ne kadar iyi bir fikirse, telefonu koymak için torpido gözünü seçmek de o kadar kötü bir fikirmiş. Ferhat'ın da kafa zehir, durumu anlayıp Aslı'yı izlemiş. Ama izlemeseydi bile, herhangi bir şey için torpido gözünü açtığında bulabilirdi telefonu.
 
Ya telefonu arabadan çıkarıp bir kenara bırakmak yerine Aslı'ya sürpriz kahvaltı hazırlamayı düşünen, bir de mutfağa girip biberleri, domatesleri öldüre öldüre menemen yapan Ferhat'a ne demeli? Ya masadan kalkarken Ferhat'ın notunu cebine atan Aslı'ya? Yalnızca şeytan değil, aşk da ayrıntıda gizlidir. Ferhat'ın Aslı'nın ateşini kontrol edişinde, ısrarla üşümediğini söyleyen Ferhat soğukta kalmasın diye Aslı'nın şömineye odun attırmasında...


 
Aslı ve Ferhat nereye gidiyordu da benzin bitince yolda kaldılar anlayamadım. Yürüyerek ulaştıkları taş eve gidiyorlardı diye düşünüyorum, ama evden uzakta olmak demek illâ ki tenhaya çekilmek demek değildir, neden başka bir yer değil de taş ev? Ferhat Aslan Aslı'yı taş eve götürerek ne yapmaya, nereye varmaya çalışmaktadır?
 
Benzin bitince yağmurda yürümek zorunda kalan çiftimizi yağmur altında da görmek isterdim ben. Yanan evin içinde odadan odaya bile el ele giden Aslı ve Ferhat o yolları da el ele geçmiş olmalı. Ya Aslı çamura falan saplanırsa karanlıkta, değil mi ama?
 
Ferhat'ın eve girer girmez "Çıkart üstündekileri hemen" demesine uzun uzun güldüm. Neyi kastettiğini ve neyi kastetmediğini hepimiz biliyoruz ama bir yakınlaşma sahnesi olsa ve Ferhat bu sözcüklerle konuşsa eminim hiçbirimiz yadırgamayız. Aslı'nın kulağına romantik cümleler fısıldamasını bekleyecek değiliz ya! Soyunmaya ikna olan Aslı'nın "Hadi sen de çıkart o zaman üstünü" demesi peki? Sevgilerini saklamaktan vazgeçene kadar böyle sahnelerle eğleneceğiz anlaşılan.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER