Muhteşem Yüzyıl Kösem: Yaşarken Ölmek
Muhteşem Yüzyıl Kösem’de Büyük Final kapıya dayandı… Önümüzdeki hafta 17. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarihinde tanışıp sevdiğimiz ya da sevmediğimiz bütün karakterlere veda edeceğiz. Bir yandan erken bir veda olduğu için dizinin sevenleri olarak üzülüyoruz, bir yandan da 60 bölümlük macera nasıl sona erecek, serinin şanına yaraşır bir son olacak mı diye merak içinde bekliyoruz.
 
Bu hafta izlediğimiz 59. bölüm final yolculuğunda bizleri 1651 yılına biraz daha yakınlaştırdı. İki bölüm önce dört yıllık zaman atlaması sonucu 1644 yılını ve Sultan 1. İbrahim’in saltanatını göstermeye başlayan takvimler bir dört yıl daha atladı ve 1648 yılına geldik. Deli İbrahim’in saltanatını en kritik karakterleri ve olayları açısından bir nevi özet geçme özelliği taşıyan bu hızlandırılmış son bölümlerde bu hafta da kavuktan payımıza, çılgın padişahın sarayını samurlarla kaplatması, hasekisi Hümaşah Sultan’la nikah kıyması, validesi Kösem Sultan ile baş hasekisi Turhan Sultan’ın girişimleriyle aleyhine tertip edilen isyan ve tahttan indirilmesi çıktı.
 
Bölümün yıldızı ise hiç tartışmasız Deli İbrahim’i canlandıran Tugay Mercan’dı. Projede yer aldığı sınırlı zaman zarfındaki en başarılı ve etkileyici performansını sergiledi kendisi. Senaryo ekibinin doğru anlardaki doğru hamleleriyle nihayet tam da görmek istediğim İbrahim’i izledim. Hem akıllı hem deli, hem çocuksu hem de acınası İbrahim olabilecek bütün karakter özellikleriyle ekrandaydı. Gelecek hafta yayınlanacak olan son bölümde Mercan ve ekibin daha da çarpıcı bir iş çıkarmış olmalarını bekliyor ve umut ediyorum.
 
Aradan geçen dört yıl boyunca Büyük Valide Kösem Sultan’ın, sürgün edildiği Filurya Köşkü’nde hayatına devam ettiğini ancak sarayda ve payitahtta olan gelişmeleri de adım adım takip ederek, sessiz sedasız tasarladığı planlarını hayata geçirebilmek için uygun anı beklediğini öğrendik. Onun yokluğunda haremi idare etmeye başlayan Turhan Sultan’ın ise pek de başarılı bir iş çıkaramadığını ve hem sarayın hem de haremin iyiden iyiye rayından çıktığını, padişahın yönetimindeki imparatorlukta olan bitenlerden artık tamamen bihaber bir şekilde, kendisini ölümden koruyabilmek için her yeri samur kürklerle kaplattığını da.
 
Bir taraftan Haçlı donanması Marmara Boğazı’na kadar gelmiş, bir taraftan Sultan İbrahim’in devletin vergilerinin samur kürkler şeklinde toplanması şeklindeki fermanından dolayı halk beş parasız kalmış, diğer taraftan da gözdesi Şivekar Hatun’a Şam eyaletinin, müstakbel karısı Hümaşah Sultan’a ise Mısır eyaletinin gelirlerini bütün bütüne tahsis etmesinden dolayı, en son ağabeyi 4. Murad’ın Revan ve Bağdat seferleriyle doldurduğu hazine boşalmış.
 
Ahali sefaletten kırılırken saray ahalisi günlerini gün ediyor, rüşvet almaktan başı dönen Cinci Hoca devlet kadrolarına atamalar yapıp cebini daha da dolduruyor, padişahın zayıf karakterini ve zaaflarını kullanan Şivekar Hatun ve Hümaşah Sultan da fırsat bu fırsat ne koparabilirsek kâr diyor. 4 yıl önce çoktan toprak olup gitmiş olması gereken Kemankeş Mustafa Paşa ise gölgelerde saklanıyor.
 
E devletin hali böyle terelelli olunca, yokuş aşağı giden kamyonu haklı olarak birilerinin durdurması gerekiyor. Tarihte kafası entrikaya pek de basmayan bir sultan olarak bilinen Hatice Turhan Sultan, dizi gereği Kösem Sultan’la ittifak yaptı ve Sultan İbrahim’i kansız bir şekilde tahtından indirip, yerine oğlu 4. Mehmed’i çıkarmak için çalışmalara başladılar. Böylece Kösem Sultan 3. defa oğullarından birine karşı aynı vaatlerle bir komplonun içine girmiş oldu. Valide Sultan olarak padişahları tahttan indirip yerlerine yenilerini çıkarmasıyla nahoş bir nam salmış olan Kösem Sultan’a bu noktada pek de kusur bulamadım açıkçası.
 
Erkek egemen tarih anlatıcılığımızda tek taraflı bir bakış açısıyla hep entrikacı ve kötü bir kadın olarak, elinin hamuruyla devlet işlerine haddinden fazla karışarak Osmanlı’nın iyiden iyiye duraklamaya, hatta gerilemeye başlamasının sebebi olarak anlatılan Kösem Sultan’ın aslında bu başsızlık ortamında devleti nasıl ayakta tutup devamlılığını sağladığını da görmüş olduk böylece. Evet, ucu bucağı olmayan saltanat hırsı bir sürü sıkıntıyı da beraberinde getirmiş belki ama bütün evlatları bir hoş olan kendisi de zaman zaman duruma el atmasa devlet çoktan alt üst olacakmış. 4. Murad çocukken, 1. İbrahim divaneyken ve 4. Mehmed tahta yeni geçmişken devleti şu ya da bu şekilde yönetmiş bir kadın olarak bu hırsı ve kibri de normaldir belki, kimbilir.
 
Kibir demişken, bu bölümün en dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi Kösem Sultan’ın ne kadar kibirli ve kendini beğenmiş bir Valide Sultan olduğunun altını birkaç defa kalın kalın çizmesiydi. Aşk-ı Derûn’da Hürrem Sultan da keskin zekâsı ve Kanuni Sultan Süleyman gibi kudretli bir padişahın eşi olması sayesinde bütün düşmanlarını tek tek alt ederek Kadınlar Saltanatı’nı başlatan isim olacak şekilde güç kazanmış bir karakterdi ama hanedan mensubu kadınlar düzenli olarak kölelikten gelme bir cariye olduğunu hatırlatarak onu aşağılarken, o tam tersine hiçbir düşmanına karşı bu silahı kullanmazdı, kimseyi kolay kolay küçümseyip aşağılamazdı.
 
Kösem Sultan ise bölüm boyunca Turhan Sultan’ı küçümsedi de durdu. Eşi Sultan Ahmed’in nikah hediyesi olarak kendisine hediye ettiği küpeleri Sultan İbrahim aracılığıyla isteme densizliğine düşen sevimli ama işgüzar Şivekar Hatun’u böcek gibi zehirledi, umrunda olmadı. Kızı Atike Sultan’ı zaten zaman zaman küçümsüyor. Beğenmediklerine dudak kıvırıyor, alaycı gülümsemeler atıyor, laf sokuyor. Nurgül Yeşilçay da yeri geldiğinde karakterin üstünden resmen akan bu kibri ve aşağılayan halleri harika canlandırıyor. Bu kibir, bu hırs finalde canına mal olacak. O yüzden finalin öncesinde Kösem Sultan’ın kibrinin bol bol gözümüze sokulması güzel olmuştu.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER