Muhteşem Yüzyıl Kösem: Nefret Savaşı
Muhteşem Yüzyıl Kösem’de adım adım finale doğru yürüyoruz. Bu hafta izlediğimiz 58. bölüm de dahil olmak üzere dizinin fragmanlarında henüz bir “Büyük Final” vurgusu görememiş olsak da bölüm devam ederken sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarda “Son 3 Bölüm” olduğu ilân edildi ve bizler de artık kaçınılmaz olan sona kendimizi iyiden iyiye hazırlamaya başladık.
 
Tahmin edilebileceği üzere geçen hafta açılan Sultan İbrahim Han dönemiyle birlikte, geç vakitte diziye dahil olan yeni karakterler ordusuyla tanışma merasimini atlattıktan sonra, bu hafta çok daha dolu dolu ve sürükleyici bir bölümle karşımıza çıktı ekip. Yeni karakterler arasındaki ilişkilerin daha iyi oturtulduğu, kimin kimin tarafında olduğunun daha iyi anlaşıldığı keyifli bir bölüm izledik.
 
Tabii bölümün güzel ve iyi yazılmış bir bölüm olması, geçen hafta yaşadığımız 4 senelik zaman atlamasının son iki buçuk aydır gayet tutarlı bir hale gelmiş olan 2. sezonun hikaye ve karakter akışını bozup, işleyiş olarak sezonu kendi içinde birbirinden kopardığı gerçeğini değiştirmiyor. En azından benim açımdan. Finale çok sınırlı bir zaman kaldığı için anlatılması gereken onca hikaye içinde tanıştığımız yeni karakterler ve hali hazırda dahil oldukları savaşlardaki motivasyonlarını hakkıyla anlayabilme şansımızın artık pek kalmadığını düşünüyorum. Senaryo ekibinin bu karakterler ve hırsları hakkında bizleri koşullandırarak başladıkları noktadan bakmak ve izlemek zorundayız.
 
Zaten Kösem sona erdikten sonra bir proje olarak iyisiyle kötüsüyle genel anlamda değerlendirilirken hikayesinin işlenişi, oyunculukları ve teknik meziyetleri kadar devamlı olarak yaşanan zaman atlamalarıyla da hatırlanacak ve tartışılacak bir yapım oldu. Hatta belki de Kösem dendiği zaman akıllara gelen ilk detay bu olacak. Dile kolay, iki tanesi çok kritik olmak üzere tam 4 defa zaman atlaması yaşandı ve kendi adıma bu zaman atlamalarından dizinin hayrına işlemiş olan bir tanesini bile hatırlamıyorum. Sadece 1. sezonun sonunda Genç Osman dönemindeki zaman atlaması, hikayesi ve karakterleri öncesinden pek kopmadan devam edip güzel bir şekilde ilerleyip bittiği için ayrı tutulabilir. Gerisi hep kopukluk, hep havada kalan detaylar.
 
58. bölüm çok hoş bir girişle başladı. Şehzade Kasım’ın katledildiği bölüme geri döndük ve o zamanlar şehzade, şimdilerde padişah olan İbrahim’in o korkunç geceyi hatırlaması ve tekrar birebir yaşamasını izledik. Kösem Sultan kendisini Mısır’a süren vefasız oğlunu geçmişi unutmaması için uzunca bir süre kapalı tutulduğu şimşirliğe götürdü. Unutmak ne kelime… Aynı noktalarda aynı bakışlar, aynı tepkiler, aynı hareketlerle İbrahim zaten hiç unutmadığı, çok net hatırladığı o geceyi tekrar yaşadı.
 
Kösem Sultan, tahta çıktığı ilk gün bir önceki oğlu 4. Murad’ı nasıl ağabeyi Genç Osman’ın başına gelenleri hatırlatarak içine korku salmak suretiyle ikaz ettiyse, aynısını bu sefer de Sultan İbrahim’e uyguladı. Onun en büyük korkularını besledi, zaten hâlâ bile adamın başına bela olmakta olan o paranoyaların ateşini tekrar harladı. 4. Murad’la arasında yaşanan, tonları gri olan ilişkinin yeni versiyonunu gördük. 

Oğullarının selâmeti açısından söyledikleri kesinlikle haklıydı ama İbrahim’in de çok iyi bildiği üzere kendi saltanatı ve gücü açısından da haklıydı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde İbrahim de ağabeyleri Genç Osman ile 4. Murad gibi sadece validesinin karanlık, hırslı yüzünü görmeyi seçti ve İbrahim-Kösem savaşının fitili de böylece ateşlenmiş oldu.
 
İyi güzel. Aklı zaman zaman gidip gelse de, başta gönülsüz olsa da meğer her padişah gibi İbrahim’in de ruhunda, hakkı olan tahtın ve saltanatın mutlak sahibi olmak ve dilediğince hükmetmek isteyen bir aslan yatıyormuş. Kösem Sultan da bütün oğullarına uyguladığı manipülasyonları İbrahim’e de yeterli miktarda uyguluyor. En azından izleyemediğimiz 4 yıllık dönemde uygulamaya başlamış ve şimdilerde de devam ettiriyor. Ama işte biz bu aşamaları izleyemediğimiz ve Kösem’in 2. Saltanat Naibeliği döneminde de devleti ve padişahını yönetmek adına neler yaptığını göremediğimiz için ben ana-oğul arasında bir anda en tepe noktasına varmış yerden anlatılmaya başlanan bu bol hırslı savaşa konsantre olamıyorum maalesef.
 
İbrahim devamlı olarak validesinin kendisine yalan söylediğini söyleyip duruyor. Halbuki hatırladığım kadarıyla şehzadeliği döneminde İbrahim’e öyle pek de yalan söyleyen biri değildi. Söylediyse bile en azından o noktada kendi saltanatını garantilemek adına söylememişti, oğlu hayatta kalabilsin diye söylemişti. 

E geçtiğimiz bölümde gördüğümüz üzere zaten istemeye istemeye padişahlık koltuğuna oturan İbrahim devlet işlerini kendi isteğiyle validesi ve Kemankeş Mustafa Paşa’ya bırakmıştı. O halde her iki karakterden de neyin hesap sorması şimdi bu? Neyin saltanat hırsı? Karakterin validesine neden bu kadar düşman kesildiğini anlayamıyorum ben kendi adıma, çünkü aradan geçen 4 yılda ne olup bittiğini, adamı bu raddeye neyin getirdiğini izleyemedik.
 
Aynı şekilde Kemankeş’e karşı olan hırsı ve nefretinin sebebini de anlayamıyorum. Kemankeş’in padişah yokluğunda kendisini padişah gibi görmeye başlayan, her önüne gelene bağırıp çağıran, kibirli bir adama dönüşmüş olması nahoş bir durum elbette ama adama o cüreti zaten İbrahim vermiş durumda. Divan toplantısına gelip gelmeyeceğini sorduğu zaman “Bana ne gerek var? Sen halledersin işleri” diyen kendisi değil miydi? 

Bu bölümdeki gibi kendine karşı düzenlenmiş bir isyan girişiminden sonra bu tavrı tabii ki takınacak ama öncesinde de Kemankeş’e bilenmiş belli ki. Neden? Kemankeş değil miydi öldürülmeye çalışıldığı zaman Deli Hüseyin’le birlikte onu koruyup kollayan? Kemankeş değil miydi Bağdat Seferi sırasında çadırına gelip onunla dertleşen, onu rahatlatan? Ne oldu da bu adama düşman kesildi İbrahim? “Meğer her şeyi benim için değil, validem için yapmış” motivasyonu mu?
 
Yani Şehzade İbrahim ve Sultan İbrahim arasında sadece fiziksel olarak değil, karakter olarak da bir kopukluk var ve bu kopukluk geçen hafta aynı bölüm içinde, sadece birkaç dakika arayla peyda olmuş bir durum. Haliyle ben bildiğim ve sevdiğim İbrahim’i görmüyorum artık karşımda. Hallerine anlam veremediğim bir yabancıyı görüyorum. Bu karakter değişikliğini “Adam zaten deli, bunlar da bunun emareleri” diye okumamız bekleniyorsa, bilemem.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER