Onlar sonsuz olmaya, daha o dövmeyi yaptırdıkları
gün karar vermişlerdi zaten.
İspata ihtiyaç yoktu gerçi ama Nihan’ın cesareti, evlilik
teklifi bahanesiyle bir kez daha sınandı, Nihan gene gözü kara bir şekilde,
Kemal’e bir şey oldu korkusuyla ne olduğu bilmediği durumun içine balıklama
atladı. Her erkek sevdiği kadına evlenme teklif etmek için çeşitli sürprizler
hazırlar, planlar kurar. Ama sevdiği kadının yüreğini ağzına getirmek, Emir
belası tam manasıyla savuşturulamamışken onu korku dolu bir maceraya
sürüklemek, bence, sürpriz evlilik teklifi yollarından biri olmamalı. Tabii
“Mücadele dolu bir hikayenin sonundaki evlilik teklifi de anca böyle olurdu.”
diyorsan, yine de sen bilirsin Kemalcim. Gerçi hazırlık aşamasının
korkutuculuğunu bir yana bırakırsak, ortam şahaneydi. Kemal, yıldızların suya
yansıyan ışıltısını göstermeden önce, yıldızları adeta yeryüzüne indirmişçesine
o karanlık ormanı zaten aydınlatmıştı.
Fragmandaki kız isteme seremonisini izlediğimde, diğer damat
adaylarında tuzlu kahvenin sınadığı şeyi, Kemal’in zaten yıllardır ispatlamış
olduğunu düşünmüştüm. Oğlumuz kızımızın her türlü cefasına yıllarca katlandı
neticede, tuzlu kahveden mi korkacakmış, şaşarım! Ama mademki Nihan’ı evlilik
teklifi için önce epey bir korkuttu, o zaman o tuzlu kahveyi de hak etmiş
demektir. Ayrıca kız istemede klasik olduğu üzere, erkeğin kravatıyla, kadının
elbisesinin rengini uydurma asortisine girmeden Kemal ve Nihan arasındaki renk
uyumunu sağlamalarına da bayıldım.
Sadece birbirlerine muhtaç oldukları bir hayatın eşiğinde
durdukları için o kadar sevinçliyim ki. Aylar öncesinde “Halbuki ‘ikimiz iki sap buğday olsak/sen benim olsan
ben senin olsam’ naifliğinde ve kanaatkârlığında bir hayat isterlerdi
eminim ki.” demiştim onlar için, yanılmadığımı biliyordum. İşin en güzel tarafı
da Nihan’ın bu noktaya, elindekileri kaybettikten sonra gelmemiş olması. O hep
böyle kanaatkâr bir kızdı zaten, bir bardak çayla, üç beş balonla mutlu
olabiliyordu. Şimdi de gene öyle sade bir hayatın peşindeler. “Mühendis Kemal Soydere’nin resim öğretmeni
karısı Nihan Sezin Soydere. En büyüğü Deniz, iki çocuk sahibi.”hayalinin duruluğu,
en çarpıcı aşk sözcüklerinden bile daha mutlu edici benim gözümde. Çünkü
içinde, tertemiz bir sayfanın, el ele bir şeyleri inşa etmenin ve güzel bir amaç uğruna emek harcamanın güzelliğini barındırıyor. Başka hiç sorunu olmayan, evlenmeye karar
vermiş, iki normal aşık gibi oturacakları evden, evlendikten sonra yapmayı
planladıkları işlerden bahsetmeleri son derece sıradandı ve bu sıradanlık beni
çok mutlu etti. Çünkü önünde deniz, arkasında orman, bahçesinde meyve ağaçları
olan ev hayalinden çok daha somuttu bu hayaller. Dolayısıyla da onları benim
gözümde daha gerçek kıldı.

Ayhan Kandarlı'nın karısı olmak bunu gerektirir.
Tabii, bir diğer gerçek de her şeyin bu kadar yolunda
gitmeyeceğiydi. Emir ve Asu’nun, genç aşıkların mutluluklarını bozmak için
kurduğu plan, tüm güzel anlarda, parmağımdaki kıymık gibi aklımın bir
köşesindeydi. Hatta bir ara, evi komple ateşe verip sorunu kökten çözeceklerini
bile düşündüm ama Emir Kozcuoğlu kendini tekrar etmez. O yüzden olayları daha dolaylı
yoldan, daha aksiyonlu bir şekilde halletmeyi tercih etti. Yalnız bu planda
takıldığım iki nokta var. Birincisi, o uyku ilacı pastaya nasıl konuldu?
Pastanenin mutfağında yapılırken kremasına mı karıştırdılar, kekinin hamuruna
mı kattılar? İkincisi de, bu işi neden Asu yapıyor illa ki? Sırf yakalansa bile
ceza almayacağını bildiği için Emir’in onu kullanması benim aklıma pek yatmadı.
Akıl vermek gibi olmasın ama, verin adamın birinin eline üç beş kuruş, temiz
temiz halletsin. Asu’yu hastaneden kaçırmak için uğraşmaktan çok daha kolay bir
yöntem olurdu.
Bölümün başında Leyla’nın eline geçen silahın sonunda
patlaması beklenmedik bir şey değildi. O meşhur sözü kundaktaki bebekler bile
öğrendi artık, tekrarlamaya gerek yok. Ama yine de yüreğim hop ediyor her
seferinde ve bundan büyük keyif alıyorum. Asu gibi, hem vicdansız hem de adam öldürmekten artık zevk alır hale
gelen birinin ölmesine acımam ama Leylacığıma ceza verirler, ona üzülürüm. Onu
nefsi müdafaa diyerek kurtarsak bile, Asu’nun basit bir ölümle, yaptıklarının
cezasını çekmeden gitmesini istemem. Her şeyin mutlaka bir karşılığı olmalı,
iyi ya da kötü. Ayrıca Asu’nun, planı bozup çok sevdiği Nihan’ı öldürmeye
teşebbüs ettiğini öğrendiğinde Emir’in ne yapacağını da merak ediyorum.
Yazı devam ediyor.