“İyi düşün ki iyi olsun.” felsefesini, kendi hayatımda
elimden geldiğince uygulamaya, kötü şeyler, bir kuş gibi yüreğimi didiklese de,
o kuşu durdurmaya çalışırım. 70.bölümün fragmanlarını izlediğimde de kalbim
sevinçten pırpır etti. Yüreğimdeki vesveseli kuş ise, “Şüphelen, kork, tetikte
ol!” diye fısıldayıp durdu ve sonunda o haklı çıktı, gene bir musibet geldi
başımıza. Tabii bu şom ağızlılık değil, tecrübeli bir Türk dizisi izleyicisi
olarak başına gelecekleri bilmektir. Bölüm boyunca, okul yıllarında, yeni bir
deftere güzel bir kalemle yazmaya başlamanın verdiği mutluluk ve özen hissiyle
yeni hayatlarına adım atan Kemal ve Nihan ile o defteri kıskanç bir ilkokul
çocuğu edasıyla karalayıp kirletmek isteyen Emir ve Asu arasında gidip geldik.
Başlangıçta, hep Kemal ve Nihan’ın aleyhine dönen çarklara
Kemal’in soktuğu çomak sonrası, çarklar düzgünce işlemeye başladı ve son ana
kadar bütün evren onların mutluluğu için çalıştı durdu. Emir, Nihan’dan
boşanmayı kabul etmiş, Deniz’e DNA testi yapılmasına karar verilmişti. Soydere
soyadı altında kavuşmalarına ramak kalmıştı. Daha önce her cephede işlerin bu
kadar yolunda gittiği, böylesine mutlu oldukları bir “evrende” hiç
yaşamamışlardı. Eminim ki onlar için de hoş bir değişiklik oldu.
Bu mutluluğa kavuşmak uğruna epeyce bir acı çektiler,
sevdikleri de onlarla birlikte savruldu, yara aldı. Ama her şeye rağmen,
sonuçta herkesi bir araya getiren, onların o masanın etrafında toplanmasını
sağlayan Kemal oldu cidden, bilerek ya da bilmeyerek. Mücadeleyi hiç
bırakmayarak, Nihan’la birlikte dolduracakları güzel ve temiz bir sayfayı
elleriyle var etti. Hayatının en kötü zamanını geçirdiği o hapishaneye girmesi
bile Leyla ve Ayhan’ın tanışmasına vesile oldu. Yıllar sonra, Zehir ve Zehra
(ZehZeh diye shiplemek istemiyorum.) bile denk gelip kavuştular. Herkesin kendilerini
peşlerinden sürükleyen, hayatlarına hem acı hem de güzellikler katan bu aşka
kadeh kaldırarak, Kemal ve Nihan’ın mutluluklarını kutladıkları o an, o
mutlulukla dolu bahçede, ben de onlarla birlikte dans etmek, ağaçların arasında
saadet içinde koşturmak istedim. Hatta bir yerlerden Adile Naşit’le Münir Özkul
onları gülümseyerek izliyormuş gibi hissettim.
Mutluluktan uçuyoruz...
Ayhan’ın pikaptan parça çalması ve Kemal’le Nihan’ın bu
şarkı eşliğinde dans edişleri, bana aylar öncesindeki bir diğer danslarını
hatırlattı. Hatırlarsınız belki, Leyla’nın evindeyken, Kemal Nihan’ın ısrarlı
tekliflerini bin bir naz niyazla kabul edip dansa kalkmıştı. Elleri
birbirlerine değerken bile ürperiyorlardı. Kemal, Nihan’ın belini sararken eli
titriyordu, kokusunu duydukça içi gidiyor, sıcaklığını hissettikçe nefes bile
almakta zorlanıyordu. Hiç konuşmadan birbirlerine “Sıcak sımsıcaksın, her an yanımdasın, nefes alışım gülüşümsün…”
diyorlardı. Oysa şimdiki danslarında o zamanki korkuların, çekincelerin,
hayıflanmaların hiçbiri yoktu. Sonsuz bir mutluluk, neşe ve rahatlık hakimdi
ortama. İşte iki dans arasındaki fark eşittir; zaman, azim, mücadele ve zafer!
Nihan alışık olmadığı onca mutluluktan sonra benim Türk tipi
paranoya dediğim noktaya geldi doğal olarak; “Hani insan gülünce, çok ağlar
mıyız diye korku sarar ya, öyle olmayacak değil mi Kemal?”. Valla ben de en
çok bundan korkuyorum Nihancım. Ama Kemal olmayacak dediyse, olmayacaktır. O,
bugüne kadar verdiği hangi sözü tutamamış ki? Bu dediğinin de doğru çıkacağına
inanıyorum. Hem bu yetmezse, mahkeme çıkışında mutlu sonla biten bir masal
olacaklarını, geleceklerini birlikte inşa edeceklerini de söyledi. Zira kendisi
Nihan’ın dileklerini gerçekleştirmeye programlı bir şövalye. Bu da sizi ikna
etmediyse, birlikte gençliklerinde izledikleri “Cesaretin Var mı Aşka?” filmine dair yaptığı tespiti şuracığa
bırakıyorum; “Eğer ki cesur olsalardı,
birbirlerine kavuşmak için ölmelerine gerek kalmazdı.” Pekiii, Nihan ve
Kemal’in cesaretinden şüphesi olan var mı? Dolayısıyla Nihan gibi ben de ona
güveniyorum ve yüreğimdeki vesveseli geveze kuşun gagasını kapatıyorum.
Yazı devam ediyor.