Seferde bunlar yaşanırken Topkapı Sarayı’nda da entrika eksik olmadı. Şifalı elleri ve İsmihan Sultan’a huzur veren kucağıyla Acem casusu olma konusunda tam bir Firuze kopyası olan, türlü otları karıştırıp ilaçlar hazırlamasıyla da Halime Sultan’ın özelliklerini barındıran Sanavber Hatun hiç hesapta yokken öldü ve 4. Murad’ın tarihten bilinen kadınlarından biri daha çok erken bir şekilde hikayeden ayrıldı. 

13 bölüm boyunca casusluk namına tek bir şey bile yaptığını görmediğimiz halde, en sonunda “bu da Acem casusuydu işte, Şah Tahmasb özellikle hareme sokmuş” denilerek tam son anda absürt bir şekilde casus ilan edilmek suretiyle Aşk-ı Derûn’dan gönderilen Firuze’ye kıyasla casusluk anlamında daha ikna edici bir karakter olsa da Sanavber Hatun da neden böyle paldır küldür devre dışı bırakıldı anlamadım.
 
Üstelik hem Sanavber Hatun hem de haremdeki işbirlikçisi İdris Ağa’nın ifşa olarak ölmeleri de çok oldu bittiye getirilmiş gibi geldi bana. İdris Ağa çok basit bir şekilde yakalanıp, yine Firuze’li Aşk-ı Derûn 3. sezondaki Gülizar Hatun gibi kendisini balkondan atarak intihar ederken, Sanavber Hatun da bir casus olarak çok daha sinsi bir şekilde hareket edip, doğru zamanı kollayarak ondan sonra hamle edeceği yerde durduk yere Farya’nın boğazına yapışıp onu öldürmeye çalışırken kafasına aldığı şamdan darbeleriyle hayatını kaybetti. Her iki karakterin de sırrının daha çetrefilli bir şekilde ortaya çıkmasını ve ölümlerinin daha farklı ve çarpıcı olmasını isterdim.
 
Bu arada son haftalardaki bölümlerin doluluğu sırasında gözümüzden kaçan bir detay olmuş, farketmemiş olan seyirciler için onu da söyleyeyim. Kadir Çermik ve Emin Gürsoy sessiz sedasız kadrodan ayrılalı üç hafta oldu. Kadızadeli Mehmed Efendi ve Abdülmecid Sivasi Efendi olarak iki tarikatın liderleri rolünde hem kendilerini izlemek keyifliydi, hem de bu iki tarikat arasındaki görüş farklılıkları ve çatışmalarını. İçki, tütün ve meyhane yasaklarının devreye girmesi sırasında çatışan taraflar olarak kadroya dahil olup “4. Murad döneminde böyle de iç meseleler vardı” şeklinde araya çeşni niyetine eklendikten sonra çıktılar.
 
Halbuki bu yasaklar hâlâ devam ediyor ve Bekri Mustafa gibi dönemin ünlü ayyaşları ellerinde içki şişeleriyle hâlâ ortalıkta geziniyorlar. Üstelik Abdülmecid Sivasi Efendi, tamamen katı bir İslami görüşe sahip olan Kadızadeliler tarikatının payitahttaki keyfi uygulamalarına ilimleriyle karşı çıkıp mücadele edeceklerini söylemişti ama iki taraf arasındaki bu savaşı göremeden ve bu repliğin altı doldurulmadan iki karakter de devre dışı bırakıldı. Keşke bir süre daha devam edebilseydiler ve mücadelelerini daha detaylı izleyebilseydik. Üzüldüm. Bari tarikat mensubu adamlar zaman zaman sağda solda görünüp varlıklarını hissettirmeye devam etseler.
 
Sanavber Hatun ve İdris Ağa gibi yan hikayeler çabuk tarafından halledildikten, Emir Gûne Han’ın 4. Murad’a teslim olup canı bağışlanarak onun yanında payitahta gelmesini garantilemesi gösterildikten ve Nef’inin hicivlerinin okunması sırasında göklerin gürlemesi ve bir daha hiciv yazmaması konusunda padişah tarafından ikaz edilmesi hikayesinin da basitçe anlatılmasından sonra bölüm nihayet asıl büyük gelişmeye, Şehzade Bayezid’in idamına giden sahnelere odaklandı ve asıl tadını da bu noktadan sonra buldu.
 
Doğruyu söylemek gerekirse Muhteşem Yüzyıl serisinin şehzadelerin katli gibi konular ve bunlara giden yolda seyirciye söyleyebileceği orijinal bir şey artık pek yok. Kösem’in bir proje olarak handikabı da biraz burada zaten. Aşk-ı Derûn’da ilk defa tanık olduğumuz için çok çarpıcı ve orijinal olan bazı hikayelerin artık seyirciyi heyecanlandırabilecek çok da bir numaraları yok maalesef. 

Kardeş katli Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllar boyunca devam etmiş bir gelenek ve ilk dizide bu durumun dehşetini gayet sarsıcı bir şekilde birden fazla kez izlediğimiz için Kösem çoğunlukla bu konu üzerinden ilerleyen yapısıyla ister istemez ilk diziyi tekrar edip duran bir konuma düşüyor. Zira ister paşalar şehzadeler olsun, ister padişahlar, Osmanlı İmparatorluğu’nda saltanat adına adam boğdurmalar günlük hayatın sıradan bir rutini şeklinde sürüp gidiyor.
 
Hal böyle olunca hepsi birbirine çok benzeyen bu tarihi olayları tekrar tekrar hikayeleştirmek de bir noktadan sonra Yılmaz Şahin ve ekibinin yolunu tıkayan bir handikap haline geliyor. Bu bölüm de bunun bir örneğiydi ve bölümü öncüllerine göre biraz daha zayıf bulmamın da sebebiydi. Fazlasıyla deja vu hissiyatı yarattı çünkü. 

Örneğin 4. Murad kardeşi Bayezid’in katline dair Şeyhülislam Yahya Efendi’den fetva alabilmek için birbirlerini çok severken yolları ayrı düşen ve diğerine ihanet eden iki kardeşin hikayesini anlatarak derdini açık etti. Tıpkı Aşk-ı Derûn’da Şehzade Mustafa’nın idamına fetva verecek olan Ebusuud Efendi’nin, Sultan Süleyman’a babasına ihanet eden nankör bir oğlun hikayesini anlattığı bir fetva göndermesi gibi.
 
Başka bir metafor üzerinden gidilemiyor mu yoksa gitmeye uğraşılmıyor mu bilemiyorum ama ilk dizide zaten iki kere tanık olduğumuz bu öyküleme tarzının bir kere daha aynen kullanılması Kösem’in bu bölümünü cılız bir Aşk-ı Derûn kopyası yaptı gözümde. Keşke yeni bir fikirle çıkabilseymiş ekip karşımıza.
 
Ya da Şehzade Bayezid ve 4. Murad karakterlerinin çocukluklarını canlandıran Berk Pamir ve Çağan Efe Ak’ın bu bölümde konuk oyuncular olarak gelip yeni çekilen flashback sahnelerinde görünmeleri gibi. Bu da üstünden sıklıkla geçilen bir formül. Sevilen bir karakter ölecekse mutlaka ya geçmişine flashback yapılır ya da karakterin çocukluk hali kullanılır. 

Yanlış anlaşılmasın, bu formül bende her zaman karşılığını bulur ve böyle sahneleri izlemeyi severim. Özellikle ilk dizide benzer bütün durumlarda kullanılması o dizinin bütünlüğü ve bir tür geleneği olması açısından zaten kullanılmasa daha çok keyif kaçıracak bir şeyken, Kösem’in farklı bir proje olarak bu açıdan da biraz daha farklı bir buluş yapması daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
 
Bu arada bölümün fragmanını gördükten sonra, 1. sezonda 4. Murad’ın küçüklüğü rolünde kendisini izleyen herkesin gönlünde taht kuran Çağan Efe Ak’ın daha fazla kullanılmasını beklemiştim ama onun yerine ufak bir sahnede çıktı karşımıza. Belki de bu formülün uygulanmasındaki yenilik buydu. Bölümün tamamına yayılan uzun uzun flashbackler yerine, küçük ama etkili bir anı sahnesi. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER