Mutlu aile tablosu.
29.Bölüm'ün müthişli bir yansıması olarak karşımıza, bu sefer Ömer'in evinde çıkan iskambil kağıtları kadar mağnasız geliyor her şey sevgili okur. Sanırım Ömer, Defne'yi terk ettikten veya başka bir deyişle, buralardan sürüldükten sonra, Roma'da bir sene boyunca, kendi kendine pişti oynamak suretiyle, iskambil destesi satın almış. "Ben yalnızca kendime güvenirim!" cümlesine sığınarak da, "Ben yalnızca kendimle de pişti oynayabilirim!" demiş zaar, başka bir açıklaması olabilemez. Olur ya da. Defne, Ömer'in yeni öğrendiği piştide ona yenilmeyi sindirememiştir bir türlü. Ve o gün, bir deste iskambili çantasına atıp, karşısına çıkan herkesle pratik yapmış olabilir mesela. Hatta bir ihtimal daha var. Ömer'in yanına gitmek için kendisine küçük bir çanta hazırlarken, "Ay biz akşamları n'apıçaz şimdi, bari pişti oynayalım" düşüncesiyle, evde bulduğu bir desteyi de yanına alıp, evden çıkmış olabilir. 

Zaten sorun pişti oynamaları değil sevgili okur, saat kaçta oynadıkları. Yetmiş milyon tek soru: "Saat kaç?" Döndük birden saatlerin alınmadığı birkaç ay öncesine. Şimdi efendim; izah etmeye çalışmadan önce, izninizle bir ben anlayayım. Defne ve Ömer yatmışlar. Sonra Ömer uyanmış ve kitap okumaya başlamış. Bir vakitten sonra, Defne de uyanmış, üstelik uykusunu alarak. "Yarın Roma'da olacağız" diye bahsediyorlar.

Bu zamana paralel, Topal Ailesi'nde, İso Bebek uyumamış ve Nihan'ı da uyutmamış. Üstelik Nihan, Serdar'ın uyanmasını istemiyor. "Gece" diyeceğim ama Nihan taksiye binip Ömer'e gidebiliyor. Hani "Uyuyorlardır" falan diye düşünmek yok. "Sabah" diyeceğim ama sabahın 8'inde Ömer'in şirkette olduğunu biliyoruz. Bir de Serdar, akşamında "Bugün Defne'ye gittin" dedi, Nihan'a. 

Şimdi sevgili okur, benim çıkarımım şu o vakit; sabah 4-5 sularında yaşandı tüm bunlar. Serdar ve Nihan için "bugün" diye yaşandı. Defne ve Ömer için "dündü". Hani bazen olur ya öyle, saat 00:00'ı geçtiği zaman, "Yarın buluşacağız" deriz, ama halbuki çoktan bugüne girmişizdir falan. Onun gibi bir şey işte. Sonuçta İso Bebek'in hasta olduğunu, Defne'nin görür görmez anlamasını sorgulamıyorsanız, benim de saat anlayışımı sorgulamayın lütfen, teşekkürler. 

Ömer, sırf Nihan için kalkmış havuzlu ev almış; Nihan'ın yaptığı tam tesüf etmelik hareket değil de nedir peki? Genelde, zengin evine, içine mayo giyip gelen Nihan, bu sefer evladı için orada bulunuyor. Yoksa hâlâ Defne'ye çok kızgın. Özür dilerim Nihan'cım ama ben Ömer olsam, seni evimden kovardım. Çünkü hiç kimse, senin çocuğunun bakıcı değil. Eğer gecenin bir yarısı kalkıp, aramadan sormadan o eve geliyorsan, ağzını açmaya dahi hakkın yoktur. Sahi Nihan, Ömer'in yeni evinin adresini bilecek kadar mı stalkerdır yoksa? Hoş, Ömer de dağ evinde terk edildikten sonra, bir anda Sinan'ın yanından, Nihan'ın evine ışınlanmıştı. Bazen böyle şeyler de olabilir. Güzel yansıma. 


Neredesin Nihan? Elma dersem çık, DefÖm konuşacaz. ELMA!

Yıllar geçse de üstünden, bu kalp gördüğünü Nihan zanneder mi? Karakter bozulmasına uğradı, acım büyük! Canım DefÖm savunucum, zeka küpüm, gelgit akıllım gitti; yerine hiç kabul edilemez birisi geldi. Artık anlamaya çalışmayı bıraktım zaten sevgili okur. Nihan'ın bir türlü hazmedemediği, kabul edemediği, Defne'nin Ömer'i seçtiği gerçeğine, "Köpek gibi pişman olacaksın" yaklaşımına ne kadar kızsam da, ciğerimi dağladığını da kabul edebilirim. Çekirdekler öksüz kalmasın tabii ama çekirdeklerin en güzelini Defne ve Ömer başbaşa yediler be Nihan'cım, kusura kalmayacaksın artık. En iyisi sen çekirdek ailenle ilgilen artık, fazla zorlama. Ve Sanem Yeles'in oyunculuğu için koskocaman bir teşekkür bırakıyorum buraya. Keza, kabul edemediğim tüm repliklere katlanma sebebim bizzat kendisidir. 

22.Bölüm'de, bir sonraki hafta Milano'da evlenme hayali kuran Defne ve Ömer online mı? İzninizle bir pause moduna geçip biraz güleceğim. Ömer Roma'ya, Defne Manisa'ya gidebilir ama asla ikisi birlikte bir haftasonu kaçamağı dahi yapamazlar. Bir keresinde, Sinan'ın yazlık evine gitmişlerdi de ışığı gören gelmişti zaten. Evren asla onlardan yana değil! Herkes maşallah pırıl pırıl zeka parlaması yaşıyor. Ömer İplikçi'nin buz şelalesinden, sıcak çikolataya geçtiği anlarda havadaki aşk kokusunu alamayan Sinan'ın zekasına kesinlikle Katmandu yaramış sevgili okur! Adam bir kaç saat öncesine flashback yaparak, Defne ve Ömer'in kaçacağını anlayıverdi. 

-"Bu sefer olmaz!" 

Yani diyor ki, "Dur bakalım aslanım. Mağaza da mağaza dedin, borcun altına ben girdim. Sen Defne'den ayrıldın diye, işe kendini verecen diye ben köpek gibi çalıştım. Hiç beni düşünmedin. Bastın gittin, bir sene gelmedin. Batar gibi olduk da kahrını ben çektim. Senin aşk acın bana dert, çizemezsin bana dert, travmaların azar yine bana dert. Daha karpuz kesiciiiğiz, başlarım senin aşkına da acına da engeline de artık. BEN SENİN İÇİN DEFNE'DEN VAZGEÇTİM. Sude'yle olamadım. Yasemin'le olamadım. Seda'yla da senin yüzünden olamam gidersen eğer. Nereye gidiyorsun, düşündün mü acaba sonunu?" ^^

Neriman, Necmi, Sinan ve Koray'ın etrafına toplandığı, yaramazlık yapmış çocuklar gibi koltukta oturan Defne ve Ömer'ler şahanedir. Ve Ömer, "Her haltı sizin yüzünüzden yaşadık, açayım mı bunların konusunu?" demiyorsa da asaletindendir sevgili okur. Pek tabii, Neriman'ı bozmayan, "Ömer acaba neden beni terk etti? Anağneme ben durumu neden açıklayamıyorum?" diye çıkışmak yerine, yerini ve edebini bilen Defne'ler de şahanedir! 


Bu işte bir terslik var.

Defne'nin çekirdek müsabakalarını, maç izlemeyi sevdiğini, ıslak hamburger yediğini daha Defne'yi tanımadan bilen Neriman'lar da Kiralık Aşk'ın en şahane detaylarından biridir elbette! "Yenge sen bütün bunları nereden biliyorsun?" cümlesinin aralarına, içinden "Ulan Ömer, sana yazıklar olsun lan. Kızı altmış altı haftadır tanıyorsun da bir bunları öğrenememişsin" sıkıştıran Ömer'lerin yüz ifadesini de bir ömür boyu unutmayacağım. N'apalım Ömer'im İplikçi'm, sen de zamanla öğrenirsin artık. Madem, yanlışlıkla duyduğun "Kartal'ım almış yürümüş, şampiyon olmuş" cümlesinden yapamadın çıkarımını demek ki, zaman sana yardımcı olacaktır. Madem, ıstakoz yemeye giderken, "Sen ne seversin?" diye sormadın, belki de artık Defne'ye teslim edersin kumandayı. Olsun. Önemli değil. En azından çekirdekten bihaber değilsin, yoksa orta yerimizden çatlardık. 

Defne yaprağı imajından, mahalle Defo'suna kaydığında da çok mutlu olabilen ama Ömer'in yanında böyle olmaya bir türlü alışamamış Defne'ler ile onun her hâlini hayran hayran izleyen Ömer'lere bayılmayanınız var mıdır sevgili okur? Zira ben kendimi kaybetmiş olmaktan gurur duyuyorum. Bilen bilir, -bilmeyen pek bir şey kaçırmıyor keza çok utanıyorum- Ömer'i yakıştırdığım ortam, tam da Defne'nin onu dahil ettiği ortamlardır. "Davar ne lan?" diyerek yumruk atan Ömer İplikçi'leri görmüş ve bunu ömür boyu gülümseyerek hatırlayacağı şeyler listesine raptiyelemiş bir izleyici olarak "YAAA!" diye diye koltukta sıcak çikolata gibi eriyorum çünkü. İnandığım, özünü bildiğim Ömer, bu ortamlara hiç uzak değil ve bir gün Defne de bunu anlayacak. Hatta keşke anlasa ve asıl o en az benim kadar, karete hikayesine gülen Ömer'lere bu bilgiyle eşlik etse. Ve olur da, Topal'ların sofrasına bir evlat gibi baş köşeye oturan Ömer'leri de görebilirsek eğer diye beklenti içine giriyorum elbette. Hak etmedik mi? 

Gitmek ve kalmak arasındaki tüm kararsızlığında ailesi bulunan Defne'ye, Neriman'ın yaptığı dokunuşları elbette çok sevdim. Karşısında duran anağnesini bütün bir dünyayla eşdeğer tutabilmesi de aslında içten içe eksik kalışlarıdır Defne'nin. Ve böyledir. İnsan ağlayacak bir omuz aramaktan ziyade, mutlu olduğu zamanlarda yalnızlığının farkına varır en çok. Derginin baş editörü olduğunda, bu sevincini paylaşacak kimsesi olmayan Sude İplikçi'leri hatırlar mısınız sevgili okur? Çareyi Şükrü Abi'min kollarında bulacak kadar yalnız kalmış ve bununla acı bir şekilde yüzleşmişti. Defne ve Ömer birbirlerine ne kadar yeterlerse yetsinler, sevinçlerini her daim birileriyle paylaşmak isteyecekler işte, benim kanaatimde de. 

Türkan Teyze'yle mütabakata varılmaya neden çalışılmadığını anlamıyorum sevgili okur. Ömer'in ellerinden öpmek suretiyle neden o eve gitmediğini çözemiyorum kafamda. Açıkçası Türkan Teyze'nin de en doğal isteğidir bu durum diye düşünüyorum. Ömer dönmüş, torununa yeniden talip olmuş. Elbette, onca şeyden sonra, haklı olan taraf da olsa, haksız olan taraf da olsa, Ömer'in Türkan Teyze'nin nasihat -belki sınav- çarkından geçmesi gerekmektedir. Gemilerin yakılacağı yer vardır, yakılmaya gerek duyulmadığı yer vardır. Bu durumda, Defne'nin Ömer'le beraber icazet almak suretiyle, -göstermelik de olsa- o eve giriş yapması gerekmektedir. Yine büyük bir tepkiyle karşılaşırlarsa, ağır drama olarak görebilirim yaşananları ama şu an için değil. 

Mesela, numarasını dahi değiştiren Defne'ye, şu an anağnesi nasıl ulaşabilir ki? Kaçmak nasıl bir çözüm olabilir ya da? Evin kredi borcu bitmedi daha nereye gidiyorsunuz, durun. İkna oldum ben de gitmemeniz gerektiğine! Hem Defne'nin pasaport sahte. Defne, pasaportta 1993 doğumlu, yani benimle aynı yaşta. Defne'nin yaşını çoktandır bildiğimize göre, hâliyle kendime gülünecek çokzel bir malzeme yarattım sevgili okur. Zira bu bölümde, neye elimde atsam elimde kalıyor. 

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER