Bugünkü bölüme geçmeden önce dizinin kurgusuna dair
aklıma takılanları paylaşmak istiyorum. Dizi geçen sezon sadece 13 bölüm
yayınlanıp sezon finali yapmıştı. Ama ne sezon finali? Kimsenin kolay tahmin
edemeyeceği bir yerden çıka gelmişti katil. İkinci sezon ise resmen “Azrail ile
dans” şeklinde başladı. Önce Zerrin Sultan’a veda ettik. Sonra Taner öldü. Daha
sonra Bahar ölmese de Bahar karakterini canlandıran oyuncu diziden ayrıldı.
Son olarak da Sibel’in babasının ölmesi. Şimdi bu
dört karakterin diziden bir şekilde ayrılması, bence dizinin heyecan ve entrika
kurgusunu derinleştirebilecek unsurları da budadı. Ne demek istiyorum anlatmaya
çalışayım.
Denizer kadınları birarada.
Aslı, kendi isteği dışında annesinin bebeğini
aldırdığını öğrenince cinnet getirmiş ve annesini itmişti. O sarsıntı ile yere
düşen Zerrin Sultan kafasını radyatöre çarpmış ve ölmüştü. Diziye bu şekilde
veda etmiş olmasaydı, Elif’i ve Ömer’i de etkileyecek başka heyecanlı olayların
kapısı aralanabilirdi. Doğabilecek farklı olaylar sayesinde ilerleyen bölümlerde tüm entrika ve dram Elif’in
ve Ömer’in omuzlarına yıkılmış olmazdı. Sibel, Ömer’in eski nişanlısı olması dışında
Zerrin Sultan ve Ahmet Denizer arasında bir çatışma unsuru olabilirdi. 12. bölümde
Ahmet Denizer ile ilişkisinin boyutunu öğrenene kadar, Sibel’in Ahmet’in öz
kızı olabileceği kuşkusu ile heyecanla bekliyordum ben. Tamam, bu da klişe bir
kurgu ama bu kurguya Metin ve Tayyar’ın eklenmesi ile hali hazırdaki klişe
değişik bir şekilde yeniden sunulabilirdi.
Aslı’nın kocası Taner ile Tayyar’ın sevgilisi Pınar arasında
gizli bir ilişki vardı. Dahası Taner ölene kadarki bölümlerde ve Kara Para Aşk akıllı telefon
uygulamasındaki ekstra videolarda Taner’in ve Pınar’ın bir olaya şahit
olduklarını ve ellerine kan bulaştığını görmüştük. Hatta Taner, Ahmet Denizer’i
öldürmek şüphesi ile gözaltına alındığında, Hüseyin Taner’in bagajında bulunan
kan izlerini değiştirmişti. Taner’i tek şüpheli olarak hapse attırmıştı. Taner
hapiste öldürüldü. Pınar ile olan ilişkisi ve buradan doğabilecek gerilim de
kesildi. Dahası Pınar’ın ve Taner’in şahit oldukları olay ve bu olay üzerinden
götürebilecek gizem de o kan lekelerinin sadece Taner’i tutuklatmak için kullanılması
ile engellenmiş oldu. Pınar hamile ama hamile olmasının ikinci sezon boyunca
dizinin kurgusuna ve heyecanına pek bir etkisi olmadı.
Sibel karakterinin hikâyesi birinci sezon başarılı
bir şekilde anlatıldı. Daha sonra flashbackler ile annesi Fatma Hanım ile
kurdukları tezgâhı da gördük. Dizi bir süre kardeşinin de aynı yoldan
gidebileceği izlenimi ile yeni bir heyecana yön vermişti ki onu da kısa
kestiler. En son da baba Andaç’ın Melike’nin diline dayanamayıp kalp krizi
geçirip ölmesi ile Andaçlar da hikaye içerisinde görevlerini tamamladılar gibi.
Mesela Sibel ve annesinin ortak hesapları incelenmedi. Sibel’in Tayyar
vakfından aldığı burs şüphe yaratmadı. Geçen haftaki bölümde Fatma Hanım, sanki
Ömer’i kendine alacakmış gibi tavır takınarak, bölümde sinir bozucu bir şekilde
yer aldı ve öylece kaldı.
Son olarak da Bahar karakterini canlandıran
oyuncunun diziden ayrılması var. Bahar ve Levent, Bahar’ın para hırsı nedeni
ile Elif’e (sözde Bahar’ın en yakın arkadaşına) oyun oynuyorlardı. Levent Elif’i
kendine âşık edecekti ve elmasların yerini öğrenecekti. Daha sonra Bahar ile
sonsuza kadar mutlu olacaklardı. Bu oyuna başlarken, biz dizi izleyicileri tabi
ki Levent’in Elif’e gerçekten âşık olacağını ve Bahar’ı terk edeceğini ön
görmüştük. Ama Bahar’ın 10 kaplan gücünde geri dönüp, daha tehlikeli bir oyunla
hem Elif’ten hem de Levent’ten intikam alacağını düşünüyordum ve dizinin genel
öyküsüne dâhil olabilecek bir yan öykünün kahramanı olmasını bekliyordum. Bahar
karakteri ortadan kaybolunca, Levent karakteri ve o karakter üzerine kurulan
dram da atıl kaldı. Son birkaç bölümdür Aslı’yı Levent’e yaklaştırıyorlar gibi
ama bence orada bir kimya uyuşmazlığı var. O hikâye pek ilerlemez gibi. Levent
Elif’e gerçekten aşık oldu. Ancak bu aşkın da dizinin genel dramına ve heyecan
gelişimine pek bir etkisi olamadı şimdiye kadar.
Keşke cicim ayları hiç bitmese.
Bahsettiğim tüm bu farklı dram ve entrika yönleri “şimdilik”
tıkanınca, dizi yine Elif ve Ömer üzerinden işlenen önceki dram
kurgusuna benzer dramlara döndü. Esas oğlan ile esas kızın imkânsız aşkı
dizilerin temel dramıdır ama bu dram dönüp dolaşıp aynı şekilde işlenince sıkıcı
oluyor. Yan hikâyeler daha derinlikli işlenip esas karakterlerin hikayesine
eklense, kavuşamayan aşkların dramını hep aynı kurgu ile izlemeyiz diye
düşünüyorum.
Bu bölüm genel itibari ile Elif ve Ömer aşkının
çelişkileri üzerine kurulmuştu ve bölüm yukarıda bahsettiğim şekilde yine Elif
ve Ömer aşkının imkânsızlığının yarattığı drama bağlanarak bitti. Elif ve Ömer
aşkının samimi ve romantik sahnelerinin ne kadar güzel olduğunu bir onuncu kez
tekrar etmeyeceğim. Hepimiz o sahnelerde endorfin doluyoruz bu bir gerçek. Her
ne kadar bu bölüm yine hastanedeki öpüşme ve yatak boşa harcanmış olsa da. Artı
sosyal medyada, öpüşme sahnelerinin karartılması haklı olarak bir isyan
yarattı. Ama bence bölümün en güzel konusu “birbirimizi değiştirmeden sevelim”
idi.
Bugün yaralı bir arkadaşımla ilişkiler üzerine tam
da benzer bir konuyu konuşmuşken, bu bölüm beni yakalayan tek unsur bu oldu açıkçası.
İnsanlar birinde başkalarından farklı bir yan görüp aşık olur. Nedendir
bilinmez aşık olduğu kişiyi, aşık olduğu unsuru yok etme pahasına değişmeye iter
ve onu kendi istediği kalıba sokmaya çalışır. Ama bu durum hüsranla sonuçlanır.
Ne aşk kalır, ne insanların birbirine saygısı.
Her gerçeğin bir söylenme zamanı var oysaki.
Elif kendi yaşadıklarının etkisi ile Ömer’i korumak
için O'nu polis kimliği ile çelişecek şekilde değişmeye zorluyor. Aslında bir
nevi Sami’nin Suzan Millar’a taş çıkartacak şekilde ikisine yazdığı geleceğin
gerçekleşmesine neden olabilecek adımlar atıyor. Geçen bölüm, Ömer’i “dava mı,
biz mi?” şeklinde bir ayrıma sürüklemesi bunun bir örneği idi. Bu bölümde Ömer’den
kolu ile ilgili gerçeği sakladı. Elif, Ömer’i kaybetme korkusu yaşadığı için
babasının katilinin bulunmasından bile vaz geçip, Ömer’i hayatta tutacak
şeylere sarılıyor. Öte yandan Ömer de farklı bir şekilde Elif’i değişmeye
itiyor. Elif’in dik başlı olduğunu biliyor olmasına rağmen, her defasında onun
sınırlarını zorluyor. Tüm ipleri kendisine bırakmasını istiyor ama nafile. Bu
aralarındaki gerilimi artırıyor ve Elif’in Ömer’den bazı gerçekleri saklamasına
neden oluyor.
NilMet aşkı başladığı gibi dolu dizgin gitmiyor.
Benzer bir ilişki Nilüfer ve Metin arasında en
başından beri yaşanıyor aslında. Elif ve Ömer de farklı sınıfsal kültürlerden
geliyorlar. Ancak bu zamana kadar bu aşkları arasında bir engel olmadı. Başka
bir deyişle, bu nedenle birbirlerini değiştirmeye zorlamadılar. Aralarındaki
çay-kahve muhabbetini saymazsak. Ancak Metin en başından beri sevdiği kadından, Nilüfer’i Nilüfer
yapan şeyleri terk etmesini istiyor. Dahası Nilüfer'den sadece onun sevgisi ile yaşamasını bekliyor. Metin,
Nilüfer’in her şeyden vaz geçmesini umuyor. Bu noktada da farklı sınıfsal
kültürlerden gelmeleri aşklarını etkiliyor. Nilüfer Metin’e göre daha özgür bir
çevrede büyümüş. Kendi istediği gibi yaşayan bir kadın. Ancak Metin sevdiği
insanların kendisin tabi olmasını bekliyor çünkü babası Tayyar’dan öğrendiği
tek sevgi yöntemi bu. Dini nikah da nu durumun bir örneği aslında. Nilüfer'i hem bu dünyada hem öte dünyada kendine bağladı.
İnsanları değiştirip, kesip, biçip kendi istediği kıvama getiren bir de Tayyar var tabi. Bu bölümde yaşayabilmesi için gerekli olan böbreği almak uğruna Metin'e yanaşması da bunun en güzel örneği aslında.
Kardeşler sarar yaraları ya da anneler.
“Birbirimizi değiştirmeden sevelim” düşüncesinin en
güzel örneğini ise bu bölüm Denizer kadınları ile seyrettik. Kardeş olmak
bambaşka bir ilişkidir. Aradaki kan bağı sizi bir insana öyle mucizevi bir
şekilde bağlar ki siz hayatınıza giren o yabancıyı her şeyi ile sever, her şeyi
ile kabul edersiniz. Çünkü o yabancı sizin kardeşiniz olmuştur. Aslı, Nilüfer ve
Elif birbirinden çok farklı karakterler. Elif güçlü bir kadın iken, Nilüfer
duygusal zayıflıkları olan bir kadın. Aslı ise ruhsal olarak sorun yaşayan, aslında
deli dolu, sözünü esirgemeyen cesur bir kadın. Bu üç farklı insan kardeş
olmasalardı eminim aynı odada beş dakika yan yana duramazlardı. Elif Nilüfer’i
Metin’e rağmen affedip anlamaya çalışırken, Aslı Elif’i, Elif’in ondan
sakladığı gerçekleri öğrenmesine rağmen seviyor.
Bunu bir de Arda çok güzel yapıyor. Pelin'in tüm inadına rağmen onu olduğu gibi kabul ediyor. İlk öpücük biraz anın verdiği duygu ile acele oldu, zorla oldu. Ancak o durumdan ders almış olacak ki Arda bu bölüm şansını kullanmadı. Oysaki araya yastığı da almıştı sahne hazır idi.
Bölümün dediği şekilde bitireyim "N'olur birbirimizi değiştirmeden sevelim" la. (Angaralı olarak "la"yı eklemesem olmazdı)