Ömer'i, bir ricasıyla İso'nun ayağına kadar gönderen Defne'nin, yüzüne İso tarafından kapanan kapıyı izleyecek kadar ne yaşadık? Çünkü İso böylesini, ne Nihan'a ne de Yasemin'e yapmadı. Defne'nin yüzüne bakmayacak kadar, Ömer'den nefret etmiş olabilir mi? Nasıl olabilir? Ömer, Defne için tutulmuş bir kiralık aşk olsaydı ve buna rağmen Defne yine de Ömer'i affetseydi bile, Defne'ye böyle tepki gösterilmezdi. Peki tam olarak bu olayda Ömer'in suçu ne? Dahası, İso'nun tavrından Ömer'e ne?
Ömer, Defne için, kalkıp gururunu çiğnemek pahasına İso'nun ayağına kadar gitmiş. İso'nun dik başlılığı ve laf sokmaları yüzünden, sorun çözülememiş. Ömer yine de tüm kibarlığıyla, "Ben tutmayayım seni." diyerek ortamdan ayrılmış. Ve ısrarla Defne'yi arıyor ama aradığı kişiye şu anda ulaşamıyor. Çünkü Defne, İso'nun dik başlılığının cezasını Ömer'e ödetmek istiyor. Sevgililer. Sevgili. Defne, kafasını toplamak istediği için, Ömer'in telefonlarını açmıyor. "Neden seninle konuşayım, Pamir Bey'le konuşuyorum ben seni. Biz ne zaman birbirimizle konuşmamız gereken şeyleri, birbirimizle konuştuk Ömer?" deseydi daha hoşuma giderdi.
Ömer evine girecekken, defalarca kez mahalleyi kontrol eden Defne, Pamir'i içeri gayet buyur edebiliyor, çünkü çok normal. Söz konusu Ömer değilse, anağne evde olmayabiliyor. Ve Defne'nin Pamir'e, Ömer'in Pamir'den hoşlanmadığını bile bile, Ömer'le olan sorunlarını anlatmasını asla kabul etmiyorum. "Ben yalnızca İso'ya anlatıyorum." demesine rağmen, yaşadıkları her şeyi Nihan'ın, çoğu zaman Serdar'ın da bilmesine bir derece tamamım. Ama Pamir kim? Gerçekten lunaparka gidince bu seviyede dostluk mu kuruluyor?
Oha. Vallahi izledim iyi filmmiş. Adam, kızın evine kadar girdi Sinan.
"Anağnenler evde olsa zaten konuşmazdın değil mi? Ben yanlış adamım ya..." cümlesi, bugüne dek Ömer'in ağzından duyduğum en içimi yakan cümle olabilir. Ömer'in böyle düşünmesine sebep olan herkes ve her şey hatalıdır benim kanaatimde. Ve bu cümlenin üzerine, sevdiği kadının evinde Pamir'i gördüğü an yaşadığı acı, Defne'nin Ömer'in yokluğunda yaşadığı tüm acıların üstündedir. Dağ evinde terk edilişinin sonunda olduğu gibi, Sinan'ın evine koşması ve "Biz neden geldik?" diye sorguladığı yerleri, yüreğim yana yana izledim. "Ben ne izliyorum ya?" diyerek izledim. Defne'nin Ömer'in peşinden gitmeyişine öfkelenerek, Ömer'e "Bas İtalya'ya git." demek istedim inanır mısınız?
Israrla Defne ve Ömer olamıyorlar. Konuşamıyorlar, birbirlerini dinleyemiyorlar, mutlu olamıyorlar. Birbirlerinin hayatını mahvettiler ama sonraki aşamaya bir türlü geçemiyorlar, Bölüm 59, Kiralık Aşk. Defne ve Ömer'in yaşadıklarının sorumlusu olan hiçkimse meydanda yok. Bir ev dekorasyonu mağazasında, anlamsızca vakit geçiriyor kimisi. Evin içinde saçma olan her şeyle alakadar oluyor, abicilik oynuyor kimisi. Kimisi de, şuursuzca tribal enfeksiyona yakalanmış. Yalnızca Sinan var, her şeye rağmen tüm dostluk anlayışıyla ve onun bile ne zaman bu kadar "iyi" olduğunu anlayamıyorum. Yine de var, Allah razı olsun. Tüm derdinin ve komplike aşk hayatının arasında, Derya'yla çıktığı anlamsız yemeğe rağmen, Defne ve Ömer'in yanında.
Defne ve Ömer'in payına düşen mutsuzluk üzerine, hissettiğim her şeyi tüm karakterlere olan bıkkınlığıma çevirdi bünyem. Dedesinin mirasını Defne'ye bıraktığını öğrenip, tüm parçaları bir anda, midesi bulanarak birleştiren Ömer gibi, "Ben bu filmi izledim!" sevgili okur. Pamir'in kiralık aşk olması zerre ilgimi çekmiyor. Aynı zamanda, Kiralık Aşk'a yakıştıramadığım, Muhtar Marden'in metres olayıyla da asla ilgilenmiyorum. İso'ya değer vermesem, hödük Cevdet de ilgimi çeker mi pek emin değilim. Bölümde mutlu olan, ilişkisinde yol kateden, bir şeyleri düzene koyan hiçkimse yok. Her zamanki gibi, bir tek Serdar ve Nihan mutlu. Pamir'in babasının metresini izleyeceğime, Serdar, Nihan ve İso Bebek sahnesi izlemeyi yeğlerim.
Spoiler yedim...
Sitcom izliyormuşcasına oturduğum ekranda, birbirleriyle alakası olmayan saçma sapan olayların içinde, DefÖm bekliyorum ama yok. Bu arada hatırlatayım sevgili okur, "DefÖm" esas çift oluyor. Hani bana, yan karakterlerden ikisinin sevgili olmasını istiyormuşum gibi muamale yapılıyor da. "Aytekin & Derya shipliyorum" desem, daha bir mümkün olurdu sanki. Ömer'in karşısında, sevgili oldukları ilk dakikada, "Yaaa yapma." diyerek, sadece ona öyle bakmamasını kasteden Defne'nin, biraz kitap okumasını ve yeni cümleler öğrenmesini öneriyorum. Pamir'in süt karıştırdığı çayını izleyerek zaman kaybedeceğime, Defne ve Ömer'in ilk bölümlerden flashbacklerini izlemeyi tercih edeceğimi de belirtmeden geçmeyeyim.
59. bölümden geriye kalan tek şey Barış Arduç, Kerem Fırtına, Elçin Sangu ve Onur Büyüktopçu başta olmak üzere tüm oyuncuların performanslarıdır. Zira, zaten anladığınız üzere, daha net cümlelerle beyan etmek gerekirse, senaryonun gidişatından asla memnun değilim. Umarım, bunların hepsi birer kabustur ve Ömer uyandığında Defne zaten yanında yatıyordur, artık hangi bölüme dönersek dönelim, vallahi kâfi. İsterlerse, Defne ve Ömer -daha- tanışmamış olsun, buna bile razıyım. Ömer'in, Defne'nin kiralık bir aşk olduğunu öğrendiğinde yaşaması gereken her şeyi, şimdi saçma sapan sebeplerle yaşayıp, gerçekten de kafayı yemesini, Defne'nin de çektiği onca acıya rağmen, Ömer'e kavuşmasından ötürü, oturup sevinememesini içim almıyor. Aradan bir yıl geçmeseydi bu olan her şey daha "mantıklı" olabilirdi.
Neriman'ın, Koray'ın, Serdar'ın, Nihan'ın dizideki tek fonksiyonlarının "yer doldurmak" olmasını, elli dokuz hafta boyunca her bir sahneyi izlemiş seyirci olarak kabul etmiyorum. Karakteri -konuya uygun- konuşturmak bu kadar zor olmamalı. Özür dileyerek anlatacağım, ekran başında kıpırdamadan bölümü izledim. Koray, Ömer'in kapısına katalog çekimini bıraktığında, anneme dönüp, "Ne zaman çekmiş ya?" dedim. "Çekti ya işte." dedi. "Ayakkabıları nereden bulmuş?" dedim. "Zübeyir'den yardım istedi ya, Ömer taklidi yaptı." dedi. Bu ne demek sevgili okur? İzlerken -bölümden sıkıldığım için- öyle boş bakmışım ki, öyle bakamamışım ki artık, izlememişim. Sırf utancımdan, ruh hâlime rağmen oturup baştan sona bir daha bu bölümü izledim ve daha çok sıkıldım. Derya ve Sinan sahnesi, eğer bu bölümde olmasaydı gerçekten kahkahalarla eşlik edebilirdim. Fakat, çözülmesi gereken konulara değinilmediğinde, işin gırgırıyla ilgilenemiyorum. Sorun bendeyse, gerçekten üzgünüm.
Dönüp dönüp eskiye bakıyorum. Aşka, ahenge, dostluğa, mahalle ilişkilerine, şirketin ve hayatlarımızın eşsiz komedisi Koray'a, her ne kadar entrikal kişiliği olsa bile teknik taktikleriyle yüz güldüren Neriman'ı düşünüyorum. "Ah!" diye beklediğim, Ömer ve dedesine dair, Hulusi & Türkan'a dair, İso & Ömer'e dair, Defne & Sadri Usta'ya dair, Koray & Nihan'a dair, Nihan & İso Bebek'e dair, İso Bebek & Ömer'e dair hayallerimi anımsıyorum ve şu ana bakıp, hayal kırıklığımla yüzleşiyorum. Kiralık Aşk'ta yalnızca DefÖm eksik değil, komple olmamışlık var yani. Tüm bunlara DefÖm'ün yokluğu da eklendiğinde, tüm hislerim kifayetsiz kalıyor ve yavaş yavaş sona gelirken ancak bu kadar anlatabilmiş olmanın eksikliğini, bizzat ben de yaşıyorum.
Ömer oğlum, sen filmin sonunda "heee" diyenlerdendin, ilk dakikada nasıl çözdün yavrum? Maşallah.
Her yeni bölümde, çıtayı yükseltmek gerekirken uçurumdan düşüyormuşuz gibi hissediyorum. Ömer'in "Su gibi" benzetmesini düşünüp, ilk dile geldiği ana bakıp gülümsemem gerekirken, o anı çok özlediğimi daha iyi anlıyorum. Özlememeliyim sevgili okur, hâlâ izlediğim ve yayın hayatına devam eden dizinin esas çiftini özlememeliyim. Öyle cümleleri olmalı ki Defne ve Ömer'in, üzerine sayfalarca yazabilmeliyim. "Severiz seni." cümlesinde neler hissettiğimi merak edenlere, geride bıraktığımız onlarca bölüm yorumlamalarımda uzun uzadıya mevcut zaten. Ömer, Defne için her şeye değeceğini, Sinan'a söylemek yerine, Defne'ye söyleseydi bugün bambaşka yerlerde olabilirdik. 59 hafta sonra, esas çiftin konuşmamasından yakınıyorum, çokzel!
Gel gelelim, Defne ve Ömer ilişkisinin kabul edilmeyeceğini, umarım Türkan ve Serdar'ı da temsilen İso ile yaşamışızdır ve bitmiştir. Keza, onları da çekemeyeceğim, baştan söyleyeyim. Defne ve Ömer, yeni kaynaşmış gibi çekingen hâllere bürünmesinler diye nereye müracaat edebilirim, bilen varsa söylerse de çok sevinirim. Bulutların üzerinde kim gezdi, belki iki kez izlememe rağmen kaçırmışımdır diye soruyorum sevgili okur, anlayan beri gelsin. Gidemiyorum, kalamıyorum, havada asılı kaldım.
Yazı devam ediyor...