Yine de DefÖm'den öteye
gitmiyorum. 58 bölümdür her kelimesi bu kadar içime sinen başka
bir konuşma olmuş muydu bir sorguladım. Ömer'in kendini net bir
şekilde ifade edişi, Defne'nin -her ne kadar anlamasam da-
çekincelerini dillendirişi... Kurban olduklarım daha da çok
konuşun. Hep böyle konuşun. Biz de gaz olmayalım izlerken. Tamam,
sonra yine tripleşin, tamam tamam. Ama konuşun gözünüzü
seveyim. Ömer havada asılı kalmak istemiyor, yeniden... Haklı da,
çünkü kendinden emin. Aşkından emin ve bu kez yeni bir engel ya da
oyun yok. Henüz... Defne ise aslında söyledikleriyle alakası
olmayan çekinceler içinde bana göre. Defne'nin derdi Ömer'in
netliği, katılığı, fırtına gibi olması olamaz. Bu adam daha
önce de hatta en başından beri böyleydi. Sen zaten böyleyken
vuruldun bu adama. Ama bu adam yorar mı insanı diye sorarsan,
yorar. Çok yorar. Eğer sen yorulmak istemiyorsan, gerçekten derdin
nefes alabilmekse tamam. Ömer'le halledersiniz siz onu ya şaapma
çok... Ama asıl sorun bu değil işte. Defne Ömer'in her ne olursa
olsun bir daha asla gitmeyeceğinden emin olmak istiyor. Emin olmak
da demeyelim ona madem. En azından bir kez olsun duymak istiyor.
Emin olamaz çünkü hayatta hiç kimse hiç kimseye asla
gitmeyeceğinin garantisini veremez. Bu kişi bir de Ömer olunca...
Defne o nedenle haklı. Ömer bir kez gitti. Ve Defne çok kötü
zamanlar geçirdi. Tekrar aynı şeyleri yaşama ihtimali bile
Defne'yi korkutabilir ve hakkıdır. Çünkü depresyon çok iğrenç
bir şey ve bırakın tekrar yaşamayı, o anları hatırlamak bile
berbattır. Sana bu yüzden kızamıyorum Defne. Ama bilmen gereken
bir şey varsa korkularını ancak üzerlerine giderek aşabileceğin.
Yoksa kemikleşir ve bunu hiçbirimiz istemeyiz. Ömer'in kuralları
sıraladığı sahneyi fragmanda izleyince hepimiz ''N'oluyor bu
adama?'' demiştik. Çünkü Ömer Beyler her ne kadar kıskançlıktan
gözü dönüp yol kesmek suretiyle kızı o arabadan çıkarsa da
''Şunu yapma, bunu yapma!'' gibi cümleler hiç ona göre değildi.
Meğer konunun öncesi varmış. Sevindim. Sonuçta son yüzyılın
en mükemmel aşık adamı Ömer İplikçi'yi o şekilde muhafaza
etmek isteriz. Ehehe... ^^ Peki ya kalbi sıkışan, nefes alamayan
Defne'ye Ömer'i görmemek reva mıdır? Revadır. Hatta iyidir de.
Çünkü bazen görmemek, uzak kalmak, 'nefes almak' zihni
berraklaştırır. O etrafta yokken hayat nasılmış, nefes almak o
kadar da önemli miymiş, kalbin hep aynı ritimle hiç teklemeden
atması bir zaman sonra nasıl da sıkıcı oluyormuş görmeni
sağlar. Onu göremezsin ama onsuzluğu görürsün. Bir de üstüne
ne kadar hoş giyindiği hakkında laflar duyarsın. Eh, artık o
gazla da Pamir'i şahane bir şekilde kullanırsın. Davette de
kolundan çıkıp Ömer'e koştu ya, öldüm orada. Pamir'e buradan
Hande Yener'den Mor şarkısını ithaf ediyorum. Tatlıım, boş
hayallere kapılırsan öyle yere çakılırsın. Biz de bu konuda
'master degree'yiz canım. Hadi sen alev aldın, klimayı aç hadi
aç!
Son sahneye geleyim madem.
Açıkçası Defne Ömer'in yanına gidip de konuşana kadar davete
ne amaçla gittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ömer
kendisini ona göstermiyordu, tamam. Haki gömleği merak etti ona da
tamam. Özlemek? Özledi herhalde diye düşündüm ama bunun için
cepheye gider gibi bakışlar atıp da partiye gidilmezdi. Derken
bombayı patlattı kızılım. Meğer kurallar koyacakmış benim
tatlışım. Kız sen ne zaman böyle dişli oldun da kurallar faaln
koyuyorsun. Seni yerler. Öhöm! Neyse... Sonuçta son sahne gerek
replikleri, gerek çekimi, gerekse bana yaşattığı mutluluk
bakımından ÇOGZELDİ! Ağladım. Neden ağladım bilmiyorum.
Bildiğim tek şey bu büyülü aşkın beni sarıp sarmaladığı.
Öyle ki mutlu olsalar da, acının üstüne çıksalar da ben hep
ağlıyorum. Öyle ki bilmem kaç bölüm olmuş ben burada size
derdimi anlatıyorum. Öyle ki...
İyi ki Kiralık Aşk...
Görüşmek
üzere...
Yazı devam ediyor...