İçerde'yi izlerken keyif alıyor muyum? Evet! Hem de o müthiş müzikler başlayınca demeyin keyfime.. Ancak İçerde ve türevleri tadındaki dizilerin beni heyacanlandırmasını daha çok önemserim.Dünkü bölümle beraber, izlerken şaşırdığım tüm olayların refleksif olduğunu düşünmeye başladım. Çünkü, boşlukları ve
"Nasıl böyle bir şey olabilir?" dedirten detayları düşünmekten heyecanlanamıyorum.
Hikayede bu kadar çok "twist" olunca hiçbirinin kıymeti kalmıyor. Her olaya “Kesin
ters köşedir.” şüphesi ile yaklaştığım için yoruluyorum da. Bu haftada epey yorulduğum ve beklediğimi yine bulamadığım bir hafta oldu..
Aslında uzun zamandır beklediğim Yusuf Müdür ve Celal Baba husumetin
nasıl başlayacağını öğreneceğimiz için heyecanlanmıştım. "Sonunda bu mevzu aydınlanacak" diye sevinmiş, sağlam bir düğüm
atılacağını düşünmüştüm. Ancak Celal ve
Yusuf müdürün yirmi yıllık düşmanlıkları, Yusuf Müdür'ün kör kütük nefreti o kadar basit bir şekilde bağlandı ki izlerken inanmadım, tatmin etmedi. Muhtemelen daha ileri ki bölümlerde
yine geçmişe gideceğiz ancak başlangıç noktası "Ee bu kadarcık
mıymış?" dedirterek, inandırıcılığını kaybetti.
Tıpkı bu küslük meselesi gibi bir kaç can sıkan detay daha var. Bu detaylar hikayenin bile önüne geçmeye başlayınca, ağızda kekremsi bir tat bırakıyor. Mesela, Sarp kırmızı Mustang’i ile Celal Baba'yı gündüz
vakti takip ediyor. Celal'in ruhu duymuyor, hatta dikiz aynasından bile fark etmiyor... Celal Baba dikiz aynasına da mı düşman? Nasıl olur da bu kadar gizli işler yaparken bu kadar dikkatsiz olunabiliyor? İzleyiciyi inandırmak tamamen küçük detaylardan geçiyor. Ve İçerde'nin bu küçük detaylarındaki hatalar, büyük resmin bile önüne geçmiş halde. Tüm bu detayların yanı sıra beni rahatsız eden bir başka konu ise; diyaloglar. Tek cümlelik, sığ replikler konununda havada kaldığını düşündürüyor. Örneğin Sarp ve Melek’in ilişkilerinin ortaya çıkması durumunda
olacakları konuştukları sahne.. Melek'in "Korkuyorum Sarp, korkuyorum." tadındaki cümlesine Sarp'ın da "Aşk korkusuz
olmaktır" basitliğinde verdiği cevap, "Kullanılan Türkçe başlangıç seviyesinde herhalde" diye düşündürüyor..
Her insanın kalbinin derinliklerinde bir kötülük var mıdır? Ve eğer var ise, o kuytu köşe karanlığını kim gün yüzüne çıkarabilir? Bu soruları sorarken de yanıtlamaya çalışırken de hep Mert'i düşündüm. Ödül olarak bile Celal'in güvenini isteyen Mert'i.. Eski
sözlerden biri şöyle der; “Şeytanı desteklersen, şeytan olursun. Mert şeytanı
destekleme aşamasını çoktan geçti. Şimdi şeytanın ta kendisi olma yolunda emin
adımlarla ilerliyor. Bunu söylemek için
henüz erken mi bilmiyorum ancak hikayenin en zeki ve sağlam karakterinin Mert
olduğunu düşünüyorum. Şu an hayattaki tek motivasyonu Celal Baba ve Melek.
Aslan, Musa ya da geride kalan herkes Mert için önemsiz birer engel. Ancak
Celal'in yaptıkları ortaya çıkınca tüm bu yaptıklarının hesabını vicdanına
nasıl verecek merak ediyorum.
Yine eski bir söz der ki;"Kötü adamların her seferinde şanslı olması gerekir
iyilerin ise tek bir kez olması yeterlidir." İçerde’nin görünen kötü adamı Kebapçı Celal ve
Mert’in şansı yine yaver gitti. Ve izleyici olarak çok iyi biliyoruz ki, bu tip
hikayelerde kötüler en sona dek hep şanslıdırlar. Mert ve Celal uzunca bir süre kazanan taraf
olacaklar. Arada sırada da Celal Baba'yı enselemek üzere olan Yusuf Müdür'ün
kıl payı kaçırışlarını izleyeceğiz. Silah sesi ile bitirdiğimiz bölümü, tahmin ediyorum ki
Aslan'ın ölümü ile açacağız. "İçerde olduğu anlaşılınca Aslan'ı infaz ettiler" diye düşünen Sarp ve Yusuf Müdür rahatlayacak, Mert de bir kez daha elini kolunu
sallayarak olayların içinden çıkacak. Tabii ki kötü adam şansının yardımı ile..
Şu haliyle kendini izlettiriyor mu? Evet… Ancak bu kadar göstere göstere ters köşe yapmayı bırakması halinde, daha keyifli izlettirecek. Çünkü ters köşenin makbulü, hiç beklemeden gelip vuranıdır. Sürekli olarak izlediğimiz aksiyon sahneleri ve hikayedeki twistler, konunun sağlam temellere oturmasına da engel oluyor. Mesela biz bu bölüm, sağlam bir Celal- Yusuf geçmişi izleseydik de sonrasında aksiyonlara girseydik, daha tatmin edici bir bölüm olacaktı. En azından Celal ve Yusuf Müdür’e daha çok inanacaktım.
Dediğim gibi, Pazartesi günlerini iple çekiyorum ancak bölüm sonunda hayal kırıklığı yaşıyorum. Eldeki imkanlar, oyuncu kadrosu bu kadar
başarılı iken hikayenin bu şekilde tutarsız kalması can sıkıcı. Gelecek pazartesi "Vay ne güzel bölümdü" diyebilmek, bu haftanın temennisi olsun.
Haftaya görüşmek üzere..