Herkes mi ektiğini biçer? Neyse sus kız! O çocuk bana kiralandı Alla Alla!
Geçen zaman içinde Defne ve Ömer'e ilk bakış

Eskisine göre daha güçlü, ama olduğu Defo'dan yine de ödün vermeyen bir Defne ile açtık bölümü. Değişmiş. Sevdiği adama benzemiş. Ömer'e benzemiş, Ömer gibi olmuş. Babasının ve annesinin yokluğundan sonra toparlandığı gibi, sevdiği adamın da arkasından toparlanmış bir zaman sonra. Ruhu hasta olmasına rağmen, bedenini sağlam tutmayı başarmanın yolunu bulmuş bir şekilde. Büyümüş. Sonunda, başına Ömer gelmiş ve Defne büyümüş. Bir sene kadar zaman sonrasındayız olayların, uğraştığı iş lojistik. Yani tamamen düzenle ve zamanla uğraşıyor. Kararlı ve her şeyin altından kalkabilecek kadar başarılı. Ve belki, bir köşenin ardından gelen Ömer'in, 'sakin' diyemeyeceği kadar işinin ve hayatını idare edebilmenin ehli olmuş. 


Bazen durman gerekir, yürümeye devam etmek yerine, bazen...

Ömer, Defne'yi düğünlerinde utandırmamak için "Evet." dese de hemen ardından evliliği iptal etmiş. Haksız mı peki? Asla. Herkesin kendini aldattığı bir dünyada kalmak istememek, en doğal hakkı. İsyan etmek, kırmak, dökmek, öfkelenmek pek tabii hakkı. Ve terketmek de elbette. Ne ben kızabilirim Defne'yi terkettiği için ona ne de diğerleri. Defne de kızamaz. Ama kırılabilir. Ömer İplikçi'nin ne yapmasını bekliyorduk ki? Ne zaman kafasında bir yerlere koymadan anladığını gördük bir şeyleri? Ömer, geç idrak eden, geç anlayan birisi. Kendini korumak için gardını alırken, kendine kendinin en büyük kötülük yaptığını sonradan gören birisi. 


Durman ve "Ne yaptım ben?" diye sorgulaman gerekir, bazen...

Gururundan ödün vermemeyi seçmiş. "Siz beni kandırdınız ama canınız sağ olsun ya ne olacak?" diyememiş. Önemli değil. Ve Defne'sinin, yüreğine düğün gecelerinde sapladığı hançeri Defne'ye saplayıp, düğünden sonra basıp İtalya'ya gitmiş. İzini kaybettirmemiş ama izini bilenin bile yanına yaklaşamayacağı kadar duvar örmüş kendine. Ne benim doğru bulduğum ne de kendisinin gurur duyduğu bir hayat yaşamaya başlamış. Dokunduğu her tende, her vücutta Defne'yi unutmak istemiş. Yaşadığı her acının içinde boğularak, kahrolarak, günden güne ölerek belki, nefret kusmuş yaşadıklarına. Ve deliler gibi pişman üstelik. Aşkı seçmediği için, Defne'yi terkettiği için pişman... Herkesin ona oyun oynamasına, Defne'nin onu kandırmasına rağmen, kendisini suçlu ilan etmiş. Defne'nin tutarsız hareketlerini anlayamayan, kendisini sevdiğine bir türlü ikna olamayan Ömer, sonunda anlamış; Defne'nin kocaman bir yüreği olduğunu. Defne'nin, tam tersi bir şekilde yaşasalar, onu terketmeyeceğinin idrakına varmış. Aydınlanmış. Ve Ömer en nihayetinde anlamış; aslında sevginin her şeyden üstün olduğunu. 


Ablam gel öpüçem! Deli değil, yannızca aşık ^^

Ömer unuttu belki ama ben unutmadım. Defne'ye defalarca kez, kendisinden sakladığının ne olduğunu sormasına rağmen, söylememeyi seçtiğini. Şimdi ben bu durumda, söylemeyene de kızamam, çok yanlış bir zamanda öğrenip terk edene de... Şimdi ben Defne'nin o an neden anlattığını da sorgulayamam, Ömer'in neden gittiğini de... Hançer şimdi kimde? Defne'nin Ömer'e, Ömer'in Defne'ye sapladığı o hançer kime saplı? İkisine de! Çünkü gitmekle gidilmez. Ne giden mutlu oldu, ne de kalan. Terk eden de acı çekti, terk edilen de. Ve acıyı yalnızca o ikisi çekti. Diğer cinlere mi ne oldu? 


Nasıl oldu anlamadım ben de affettim birden bire...

Şimdi ben elli iki hafta boyunca kızdığım Sinan'a da kızamıyorum ki... Ömer, aşkını dolu dolu yaşasın diye söylememeyi seçmiş ve yine olsa yine söylemeyeceğini düşünen bir adam, doğrudur aslında. Aslında Sinan, en büyük kazığı Defne'ye atmış. Çünkü, Ömer her şeyden habersiz gönlünce kaderi olduğu sandığı aşkı yaşarken, Defne kiralık bir aşk olduğunu biliyordu. O yüzden, bu aşkın yükünü Defne sırtlandı ve bir gece en sonunda daha fazla dayanamayıp, tüm yükünü Ömer'in kucağına döküverdi işte. Defne belki sindire sindire yaşamıştı ama Ömer'e bir anda muhakkak fazla geldi her şey. Kangren olduğuna inandığı şeyi koparıp atmak istedi. Ve kimse bilmiyordu, bir kiralık aşktan fazlaydı her şey; onlar zaten bir şekilde karşılaşacaklardı yine. Çünkü evren hep onlara çalışıyordu. 

Ne Ömer'e kızıyorum, ne Defne'ye. Sinan'ı da çıkarıverdim aradan. 

Öbür cinler!

Ben en önce, Serdar'a kızıyorum. Kardeşinin başına açtığı iş için parmağını bile kıpırdatmamasına kızıyorum. Yaşanılan her şeyin sorumlusu olmasına kızıyorum. Ve günün sonunda, Ömer'in adını anmak istemeyecek kadar öfkelenmeye kendisinde hak bulmasına kızıyorum. Türkan Teyze'm, Defne'nin annesinden de ötedir diyelim; yaşını başını almıştır, torununun çektiği acıya dayanamıyordur. Ve pek tabii bence, Defne'nin yediği haltı da bilmiyordur. Ama Serdar? Serdar, ne kadar yüzsüz bir adamdır ki, çocuk aklıyla bile en doğruları gören Esra'yı susturup, "abilik" taslayabiliyordur? Bu kadar gururluysa, Ömer'in satın aldığı evde, Ömer için ahkam kesmeyecek kadar da adam olsun. Ömer'e değil kızmak, "Neden?" diye bile soramaz, Serdar. Çünkü, bir rüzgar esti de çekip gitmedi Ömer. Tüm sevdiği ve güvendiği insanlar tarafından kandırıldı, umarım mevzu yıllandığı için bu unutulmamıştır. Çünkü ben anlamıyorum... 


Canım hayırdır size allesen?

Ya Nihan? Yemek masasında anlayamadığım bir tavır içindeydi. Yüreğim, en azından Nihan'ın Ömer'i anladığından yana. Ama bilemiyorum tabii. Size en çok aileniz üzülür, evet. Yalnız, bunun "haklı" ile "haksız"ı birbirine karıştırarak yapılmasına yüreğim dayanmaz benim. Çünkü günah. Ömer'in suçu ne? N'aptı size? Kendisine yapılan yanlışı, düğün günü itiraf etmesiydi Defne, düğün ertesi terketmezdi o da. Çok basit bi mantık ama doğru olan bu. Elli iki hafta boyunca olanları sindirmesi için elbette çok uzun bir zaman gerekiyordu. Ve işte merak ettiğim Defne'nin ne hissettiği. Çünkü yaşayan o.

Peki ya İso? Dünyanın en delikanlı adamı olarak, Defne'nin acısına sebep olanın, Defne'nin bizzat kendisi olduğunu göremeyip, Ömer'den hazzetmediğini nasıl dile getirebilir? Herkesin ektiğini biçtiği dünyada, isteyerek ya da istemeyerek Defne'nin girdiği yolda başına gelenin bu olacağını ön görecek kadar, Ömer'e de dost olmamış mıdır zamanında? Ömer'in Defne'yi sevmemesinden değil de gururundan gideceğini ve bu hataya herkesin düşebileceğini bilmez mi? Kendisinin de Yasemin'le ayrılmasına sebep olan gururu değil midir? Aşkla gurur arasındaki o çizginin bir insan hayatındaki önemini en iyi İso bilmez mi? Ömer'in karşısına çıkıp, "Bak kardeşim, o hataya ben düştüm. Ben yaptım sen yapma..." dediyse ve Ömer de onu kovaladıysa amenna, başım üstüne. Ama öyle bir şey olmadıysa, sana da çok kızıyorum İso. Bana yaşattığın, bir adet hayal kırıklığı. 


Sende mi Brütüs? Hocam, ağlıyorum diye tuvalete götürecek kimsem de kalmadı ben çıkabilir miyim?

Hulusi Dede'ye kızıyorum sonra. Tüm bunlar, onu huzur evine kapatmayacak kadar çok sevdiğimiz için geldi başımıza. Bir kimsenin ona, iki tane torunu olduğunu ve birinin adının Sude, birinin de adının Ömer olduğunu hatırlatması gerektiği kanaatindeyim. Ömer, ülke değiştirince torunu olmaktan çıktı zaar. Tüm servetini Defne'ye bırakacakmış. Neden? Serdar yesin tüm paraları diye mi? Saçmalık. Ömer'e bırakmıyorsan, Sude var. Hiç kimse, bir kimseyi çok sevdiği için tüm servetini ona bırakmamalı. Ya da bırakabilir ama para emici Neriman geliniyken değil. Çünkü, en son köşkü satma tehdidinde olanları canlı canlı izlemişken, Neriman'ı tüm servetten mahrum bırakmak fikrinin hayatları alt üst edeceğini bilecek kadar görmüş geçirmiş olmalı. Akıllanmalı. O serveti Defne'ye bırakacaksa da konunun muhattabı Defne olmalı. Ben Necmi olsam, kendime en büyük iyiliği yaparım ve bu delilerin arasına daha da dönmem. Necmi yoktu, çünkü evren, Pamir'i hayatımıza sokabilmek için, onun ayak bağı olmasını engellemişti. 


"Akrabanın ettiğini akrep etmez" demişler.

En çok kime kızıyorum peki? Asla akıllanmayan, yaşadıklarından birazcık da olsa ders çıkarmayan, parayı tüm değerlerden üstte tutan ve herkesin hayatını mahveden Neriman'a. Serveti kendi deyimiyle içeride tutmak için, hem öz yeğeninin hem de doğurmadığı oğlu yerine koyduğu Ömer'in hayatını gözü kapalı hiçe saymasına öfkeleniyorum. Bir kiralık aşk vakası yüzünden kaybettiği Ömer'in sevdiği kadına kiralık bir aşk tutmasını anlatırken, Ömer'i özlediğini dile getirecek kadar saçma sapan bir kişiliğinin olmasına üzülüyorum. Ve evet artık Neriman'ı sevemiyorum. Gözümde yitip giden değerini izliyorum. Ve belki yalnızca gülüyorum. O da şimdilik, her şey taze diye... Ve mümkünse, Neriman ile sahili aynı kadrajda bir daha görmek istemiyorum. Defne, Eymen, Pamir ile denizden çıkan kiralık aşklara doydum artık. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER