Buraya kadar her şey güzel… Eski Türk filmlerinde tonlama
ile buraya acıklı bir ‘Fekat…’ geliyor.
9 bölüm oldu, bu 9 bölümdür güzel olan tek şey Cansu ve
gerçek Kerem’in naiflikleri ve Ece-Mert’in minnoş minnoş bakışmaları,
konuşmaları. Şimdi hiç kusura bakılmasın, defalarca kez söylendi ve defalarca
kez de söylenecek. İnandırıcılık sıfır! Yanlış anlamasın her iki çiftin de
aşklarına, sevgilerine inanıyorum ama bu insanların telefondan, sosyal medyadan
bihaber olması yok, olmuyor. Asıl Kerem her ağzını açıp söyleyecek gibi
olduğunda ya da Cansu her ‘Benim sana bir şey söylemem lazım!’ diye koşarak
Kerem’in yanına vardığında ben de engel olunamaz bir göz devirme faslı, bir
fenalık basmalar… Hadi Kerem böyle ağır abi modunda ya işi olmaz diyelim
stalklamakla filan, Cansu yazık annesiydi, Ece’siydi derken kendini kaybetmiş
durumdaydı zaten onu da ele, Mert zaten burnunun ucunu görmeyecek aşkından
filan desek, Ece bu akıl yürütmenin hiçbir yerinden mantıklı bir açıklama ile
çıkamıyor. Ece yahu, Whatsapp gıybet grubunun yöneticisi bu kız, ne demek stalk
yapmamak? Haydi sosyal medya kullanmıyor olsun bunlar, olmaz ya, hadi diyelim
oldu, hani bunlar yüksek sosyeteydi? Mert yazsan Google’a Çalhan çıkacak zaten,
boy boy fotoğraflar çıkacak hani nerede? Yani üzgünüm ama çok can sıkıcı bir
hal almaya başladı bu durum ve artık tokum ben canım, yemeyeyim kıvamına
gelmeye bir iki adım kaldı, olmuyor.
İlk bölüm yazısında da belirtmiştim tekrar belirtmekte de
sakınca görmüyorum. Kerem ve Cansu ait sahnelerde niçin o efekt? Hayır, desem
ki duygu yok aralarında, hani seyirci inanmıyor onların bu masalsı aşkına, o da
değil! En azından ben de değil. Ee o zaman hangi sebepten o kenarlardan giren
buğu efekti? Normal de asla bakmam, takılmam böyle şeylere ama bu çok fazla
geliyor, insanın gözünü yiyor bir saatten sonra. Yapmayın, etmeyin gözünüzü
seveyim! Yalnız küçük bir şey, her şey tamam, ben inandım yani aşklarına da o
sondaki öpüşmenin öncesi neydi? Ben mi yanlış anladım diye bir süre ekrana bakakaldım.
Çünkü bayağı, Cansu o topluluğun içine girdi diye, kıskandığından olsa gerek, kızan
bir Kerem vardı orada. Öpmekten ziyade, kızı kolundan tutup ‘Ne demek sihirbaza
yardım etmek Cansu, ne demek elin adamının verdiği yapay çiçekle etrafa gülücük
saçmak, sen beni çıldırtacak mısın?’ diye kavga çıkaracak gibi duruyordu. Çok
olmuş diyemeyeceğim o sahne için… Naçizane, bir uyarı levhası olsun bu da.
Mert, asıl olan Mert, bir önceki sayfadan anlayacağınız
üzere gözbebeğim ancak, aşık olma konusunda ki cümlemi burada da tekrarlamama
engel değil. Çok mu çok oluyorsunuz Asistan Bey! Bu kadar da sorumluluktan
kaçılmaz ki! Başından beri öyleydi Mert ve sanırım sıkıntı da burada. O kadar
aşık oldu, bin türlü laf duydu, yüzüne üzüntüyle kırpışan kirpiğinin gölgesi
düştü –ki kıyamam- ama bunca rüzgara sen de bir yaprak hiç değilse bir
savrulsaydı be evladım! Kerem hadi bir ay daha toplasın etrafı da o süreçte
Mert hala aynı Mert kalırsa… Bana yine bir fenalıklar geldi bakın!
Süreyya-Metin-Işıl üçlümüze bir de avukat Levent eklendi,
bir evlere şenlik olduk ki sormayın! Hadi tamam oldu buraya kadar olan, ee
bundan sonra ne olacak? Süreyya, Levent’le olup Metin’i aldatacak, Metin Işıl’la
olup Süreyya’yı, ayy vallahi beynim döndü benim, kapatın kapatın!
Yalan yok, izlemekten keyif alıyorum, çoğunlukla
sıkılmıyorum da ama Yüksek Sosyete, beklentinin altında kalan bir iş oldu ben de.
Şu anlık ilgimi çeken tek şey Ece ve Asistan’ın aşkı, tek beklentim de Kerem’in
itirafının bir hayalden ibaret olmayıp, bir şeyleri, önemli bir şeyleri,
açıklığa kavuşturması. Bakalım, göreceğiz.
Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar sayın okuyucu! Siz
neler düşünüyorsunuz?