Artık Ömer İplikçi’nin
gelecek sezon tüm kırgınlıklarını ve kızgınlarını biraz isyan edip aştıktan
sonra sevdiği kadını da yanına alarak herkese karşı savaş açmasını istiyorum.
Nedenleri ne olursa olsun Ömer ile Defne’nin göz yaşlarının en büyük nedeni bu
oyunun kurucuları. Şimdi bu aşkın destekçisi olsalar bile zamanında Defne’yi
içinde bulunduğu cendereden çıkarmadıkları hatta daha da derine soktukları için
her birine ayrı ayrı çok kızgınım. Bugüne kadar her düştüğünde elini tutarak
Ömer’in daha güçlü kalkmasına yardımcı olan Ömer’in de beyaz atlı prensliğini
gösterip Defne’yi bu boğulduğu denizden kurtarması gerekiyor. Aynen o evdeki
artık tamamını gördüğümüz gibi tablo gibi...

Nedense kaç zamandır
karmakarışık bir görüntü olarak bu tablonun orjinal halini ilk gördüğümde
aklıma Ömer’in İz ile çizdiği o grafiti geldi. Mavi rengin hakim olduğu
grafitide fırtınaya ve dalgalara karşı el ele bir çift vardı. Grafitideki kız
baykuşa bakarken, erkek ise gülen suratlı balinaya bakıyordu. Bildiğiniz gibi
baykuş geceleri gören bir kuş. Bu yüzden karanlıktan aydınlığa çıkmamız için
bir nevi yol gösterici, koruyucu. Ayrıca bilgeliği de temsil ediyor. Bir
karanlıkta yeni dünyaya doğmak için hazırlanan bebeğin kendisine yol
göstericisi olacak birine ihtiyacı vardır. İşte baykuş da bu yol gösterici.
Defne’nin de içine girdiği karanlıktan çıkıp yeni bir dünyaya doğmak için “her şeyi
görebilen”, bilge gözlerin desteğine ihtiyaç olabilir. Üstelik bu baykuş
dağların tepesinde duruyor. Sanki bilgeliğini kullanırsan bu karmaşık durumdan
çıkabilirsin gibi. Diğer yandan balina var. Balina kendi iç sesini dinlemen
gerektiğini sembolize ediyor. Duygularının etkisini anlamanı ve kendi doğrunu
görmeyi… Tam da Ömer’in “Muhtemel Aşk” şarkısı eşliğinde tüm sınırlarını aşmaya
hazır olduğu gibi 27.bölümde karşımıza çıkmıştı. Ve ardından Defne barış dolu
tankıyla yerle bir etmişti bu karmaşayı. Şimdi ise yine maviler içinde bambaşka
bir görüntü yine dönüm noktası olabilecek bir anda karşımızdaydı. Boğulan bir
kadın ve onu kurtaran bir erkek. Serdar’ın da bölüm boyunca dediği gibi ben de
bu tabloya bakarak Defne ile Ömer’e şunu söylemek istiyorum: “Bunca badire atlattınız okyanusu geçtiniz,
derede mi boğulacaksınız?”

Tabii ki debelenseler bile boğulmayacaklarını biliyoruz. Geçen hafta Sude’nin
de Necmi’ye dediği gibi: “Her aşkın kendi
matematiği var. Bunu da yaşamaları gerekiyormuş demek ki, sen olmasan başka bir
şey olacaktı. Bu kasisin de üstünden atlayacaklardır. Aşk her şeyi yener. Eğer
atlayamazlarsa ise o zaman zaten en baştan bu aşk yanlış kurulmuş demektir.” Bu
aşkın doğru bir şekilde kurulduğunu ve Kiralık Aşk hikayesini gelecekte bir
yerde Ömer ile mutlu mesut hayatını yaşayan Defne tarafından anlatıldığını
bildiğimize göre içimiz rahat bir şekilde bu engelin bizleri nerelere
savrulacağını bekleyip görelim derim.
Defne kendisine yakışına yaptı ve temiz bir başlangıç yapmadan önce doğru
söyledi. İçimizdeki sır çıktı. Artık Defne’nin üstündeki “Kiralık” tabelası kalktı.
Şimdi sıra dedesiyle ustasının ardından Ömer’in hayatındaki bu diğer düğümü
çözme vakti. Alsın bakalım bu söylenenleri daha da ayrıntılı dinledikten sonra
nereye oturtmak istiyorsan, oturtsun. Benim ona güvenim her zaman tamdı, hala
da tam! Sonuçta yeniyi beklemek lazım, ne sürprizler var bilemeyiz ki... Artık
iyileşip yeni bir savaşa hazırlanma ve karşındaki bir halt etse de bile bile
kalmanın vaktidir. Onun dışında kimin yanına gidersen git kendini rahat
hissetmezsin. Yanlız hissedersin. Bir süre sonra suç ortağı olursun, kader ortağı
olursun, kopamazsın yani... Bekleyip görelim Ömer İplikçi’nin aşkı göründüğü
kadar büyük, dağları denizleri aşıp her türlü zorluğa karşı dayanıklı mıymış? Çünkü
sıra onun aşkının gücünü kanıtlamasında tüm dünyaya...
Sonuçta Nazım Hikmet ne demiş:
“Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin
aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.”