"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır; 
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
 
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.”                                                                 
 
İç sesim nikah masasına doğru giden yolculukta “hadi lütfen bir sorun olmadan şu imzalar atılsın” derken, diğer bir yandan Can Yücel’in bu sözleri beynimde dönüp dolaşıyordu. Eğreti yaşamadan, inadına kök salmak. Ve ardından Defne tüm korkularını bir kenara bırakarak sırtındaki küfeden kurtulmaya karar vermişti. Onun o büyülü seremonide “Sana bir şey söylemem lazım. Her şey bir oyunla başladı... Senin evlenmen gerekiyormuş. Neriman hanım bunun için beni buldu, bir teklifte bulundu, 200bin liralık bir teklif. Ağabeyimin borcu vardı. Sinan beyden saklamasını istediler. Söyleyecek oldu... Sude öğrenince... Koray bey de biliyordu. Necmi bey ‘oyun bitsin’ dedi. Ben sana aşık oldum. İşte hep bu yüzdendi kaçmalarım, çırpınmalarım, yalanlarım.” demesiyle haftalardır bu anın gerçekleşmesini beklediğimi fark ettim. Nerede, ne zaman olursa olsun bu sözlerin sarf edilmesi gerektiğini anladım. Sanki her cuma Ömer ile Defne mutluyken içimi kemiren bir sorun bir anda tuz buz olmuştu. Hiç korkmadığım halde bu sırrı ne kadar dert edinmişim. Defne’nin sırtındaki o küfeyi, kendi küfemmişim gibi sırtlamışım her hafta... Sonunda mutlu son olmasa bile (Öyle bir şey olacağına inanmıyorum.) Defne’nin tüm zincirlerinden kurtulması derin derin nefes almamı sağlamıştı. O anda Ömer’in tepkisini düşünmekten çok Kiralık Aşk dostlarımla Defo’nun özgürlüğünü kutlamaya başlamıştım bile... Ve o an bir kere daha anlamıştım o doktorun sırtımdaki küfe hakkında söyledikleri. Hayatta farkında olmadan bazı şeyleri ne kadar çok kendimize dert edip, yükleniyormuşuz o sorunları. Benim küfemden bu sorunların bir tanesi eksilmişken, Defne’nin ise tamamen boşalmıştı. 10. bölümde model hakkında konuşurken “İnsanlar hayatta gayet dik durabilirler ama bazı zorunluklar onları alıp hiç istemedikleri karmaşık şeyler yapmak zorunda bırakabilir.” sözlerini sarf eden Defne artık dik durabilecekti.



Peki, o dik durmaya çalışırken yanında beraber aynı yöne doğru el ele yürümeye söz verdiği Ömer İplikçi olacak mıydı? Asıl soru buydu belki de orada sorulması gereken. Cevabım “EVET” olduğundan herhalde pek de düşünememişim sezon finalini izlerken bu soruyu. Çünkü geçen haftadan hazırlanmıştık aslında farkında olmadan sezon finaline. Kendisine ters gelen bir şey yapmasına rağmen Defne için kilometrelerce yol yapan ve gururunu bir kenara bırakan Ömer kendi sözleriyle bizim bu cevabını aradığımız soruyla yanıtlamıştı:
 
“Tatlı bir şarkısının içinde yaşasak. Rüzgar bizi nereye SAVURURSA SAVURSU, hiç kopmasak.”
 
“Yuva işte bunun adı. Her NE OLURSA OLSUN benim de senin yanında hissettiğim bu.”
 
Başlarına ne gelirse gelsin ellerinin ayrılmasını artık istemeyen bir adet Ömer İplikçi var. Eminim tüm bu itiraflarına rağmen hala herkesi tepkileriyle korkuttuğuna. Çünkü tam biz “o törpülendi” dedikçe o verdiği tepkilerle aslında pek de değişmediğini göstermişti. Ancak ben geçen hafta konu Defne olduğu zaman geç de olsa değiştiğini gösterdiğini fark ettim bu itiraflarıyla. Üstelik Ömer vereceği tepkinin tüyosunu bu hafta sık sık bizlere yaptığı konuşmalarla vermişti sanki...


 
Serdar ile konuşmasındaki “Defne artık benim canım, aklım, ruhum. Bir sürü hata yaptık bugüne kadar ama şimdi buradayız.” diyerek Defne’nin kalbiyle ruhundan sonra aklını da artık fethettiğini açık ederken; Serdar’ın ise aynı konuşmadaki “Ciddi şey evlilik. Zor da... Hani derler ya ‘sevmek yetmiyor’ diye. Yok yetiyor. En yükseldiğin noktada sakin kalabiliyorsun mesela, onu üzmemek için kendini üzebiliyorsun. Hepsi sevdiğin için...” bu evliliğin her şeye rağmen olacağını kanıtlar nitelikteydi. Ancak Ömer’in asıl etkileyen sözleri mezarlıkta annesiyle babasına söyledikleriydi: “Anne hani çocukken sorardım ya ‘size bir şey olursa ben ne yaparım’ diye. Sen de ‘hayatta tutunacak başka duygular da var’ derdin ‘hayatı yaşamaya değer kılan. Aşk mesela her şeyin üzerinde.’ Öyle bir his ki o, hem kendini bulduğun hem de vazgeçtiğin kendinden. Hem içini su serpen, hem de cayır cayır yakan. Defne... Öyle bir iyi geldi ki bana... Yatıştırıyor, ehlileştiriyor, daha iyi, daha sakin bir adam yapıyor beni.”
 
Kendisi açıkça itiraf etmişti değişmeye başladığını. Eskisi gibi ani tepkiler vermediği, ehlileşip sakinleştiğini. Aşkın kendi içerisinde yarattığı ikilemi ne kadar güzel anlatmıştı. İşte o Defne’ye Manisa’da söylediği “her şeye rağmen” sözleri bu ikilemin sonucuydu. Anlamıştı uğrunda acı çekmek ve birçok inandığın şeylerden vazgeçmek olsa bile aşkın her şeyden daha güçlü olduğunu. Üstelik bunu Ömer son zamanlarda bunu yaşayarak da deneyimliyordu. Sağ olsun Albertine Kayıp romanı da buna yardımcı oluyordu. Önce Defne’ye Manisa’ya gittiğinde, ardından ise bu hafta “evlenmeyelim” deyince geri adım atmadığında yine keskin Ömer vardı karşımızda. Ancak azıcık düşündüğünde hemen aşkta gururun olmadığını fark ederek gitmişti her iki sefer de sevdiğinin yanında. Üstelik her seferinde daha cesurca. Bir gün ormanda sevdiğini arayan prens olurken, ertesi gün ise sevdiğinin balkonun altında aşkını ilan eden ve özür dilemekten çekinmeyen bir Romeo olarak. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER