Kafamda deli sorularla, geliyoruz resmen zurnanın zırt dediği yere. Hepimizi derin kedere boğan, "Yok artık, Lebron James" dediğimiz, rüya olmasını düşlediğimiz yere.. Ömer'in yokluğunda, perperişan olan Defne, kendi hatası yüzünden dağıtılan evi toplamış, yemek hazırlayacak sakinliğe gelmiş, Ömer'in karşısında yine, yeniden ezim ezim ezilerek, "Hoşgeldin, seni burada bekleyeyim dedim." diyor. Cevap olumlu; "İyi yapmışsın." Bu galiba şu demekmiş; "İyi yapmışsın, ayağına kadar gelip, yüzüğü istemek zorunda bırakmadın beni, vallahi ne kadar sevindim anlatamam."
Ve sıradan bir an; Ömer İplikçi, yine yeniden anlamıyor. Kafasında hiçbir şeyi doğru bir yere koyamamış belli ki. Uzak kaldığı üç gün, Ömer'e yaramamış. Ömer'in acilen düşünmeyi bırakması gerekiyor. Ömer İplikçi; buz dağı betimlemesini, Defne'nin varlığıyla, kaplıca suları betimlemesine, elli haftada bir zahmet çevirmek zorunda kalmış olması gereken adam... Söylediği her şeyde haklı...
Neriman'a dönmemiz gerekirse, Ömer; Defne'nin, tüm bunları, yengesinin tehdidiyle yapmak zorunda kaldığını bilmiyor. Ömer için, Defne kimseyi dinlemeyecek, kendisine bir oyun oynamayacaktı. Bu sebeple, Ömer'in gözünden görünen şey şu; "Defne kendisinin haklı olduğunu düşünüyor, oysa haksız." Ne zaman ki, Ömer her şeyi öğrenir ve Defne'nin cenderesinin farkına varır, ancak o zaman, "Haklısın, özür dilerim." diyebilir, ancak o zaman Defne'yi anlayabilir.
Defne; Hulusi Bey Amca'nın, Ömer'i yalnız bırakmadığını, onu koruyup kolladığını biliyor. Bu da, Defne'nin kucağına, bir sır topu olarak bırakılan, geçmişten gelen, başka bir kirli/temiz oyun. Ömer bunu da bilmiyor. Dedesinin, zor gününde yanında olmadığını düşünüyor. "Belki hep yanında olmuştur." cümlesiyle Defne, Ömer'in gözünde über saçmalıyor.
Defne, "Neriman Hanım çok ısrar etti" dese de, Ömer için bunun kabul edilir bir tarafı yok. Ömer'in gözünde, sanki tehdit mi ediliyordu ki? Neye mecbur olacak? Defne'nin, "Ömer çok kızar." demesi gerekiyordu, bunun doğru olmadığını savunması gerekiyordu. Ömer için, Defne'nin "ısrar" durumu gerçekten de şundan ibaret; "Yine suçu başkalarına mı atacaksın? Sen mağdursun, onlar suçlu" Yani, Defne'ye "Yapma Allah aşkına" demek istiyor, Ömer'in gözünde, Defne suçlu. Kendisine söylemediği için, onun canını yaktığı için.
"Herkes öldürür sevdiğini, kimi bir bakışıyla yapar bunu.."
Buraya kadar her şey belki gene de normal ama buradan sonra; Ömer'in, Defne'nin iyi niyetinden şüphe etmesi, ağrıma gitti açıkçası. "Su gibisin" diye tanımladığı, Koray'ın bir kalbi olduğuna inanıp, vicdan yapan Defne'yi unutacak kadar ağır ne yaşadı Ömer, onu sorguluyorum. Ömer haksız diye konuyu kapatmadan, kendimi sorguluyorum, çünkü Ömer'e bu kadar çok güveniyorum. Çünkü; o Ömer... Defne; Ömer'e, birden fazla kez ihanet etti, arkasından iş çevirdi, yalan söyledi ama niyetinin kötü olacağını düşüneceği hiçbir şey yaşatmadı. "Haklısın, güvenmiyorum" ya da "Beni sevip sevmediğine bir karar ver" deseydi keşke de, iyi niyetinden şüphe etmeseydi. Gerçekten de, Defne'yi tanıyamadığını bana düşündürecek o cümleyi kurmasaydı keşke Ömer.
"Bir minicik kız çocuğu bak duruyor orada hala, anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa.."
Hani bazen, ne yaşarsanız yaşayın, kavgada bile söylenmeyecek sözler vardır, dünyanızı başınıza yıkabilecek... En sevdiğiniz, canınızı en yakan insan olur bazen, ne yazık ki. Herkes yapar da, Ömer de bunu Defne'ye yapmazdı benim gözümde. Sinirlenmedim, çok kırıldım sadece. Defne, kırıldığı için kırıldım. Ne kadar suçlu olursa olsun, yaşadığı her şeyi "iyi niyetinden" yaşayan, mutlu olacağına inanan bir genç kadın, bir kez daha mağdur olduğu için kırıldım. Ömer; yalnızca Defne'nin değil, yetmiş milyon kadının kalbini kırdı bence.
Ömer yüzde yüz haksız değil. Defne, o kadar çok güvenini kırdı ki Ömer'in; ne zor şartlardan geçtiler, aylarca ayrı kaldılar. Güven meselesini halledinceye kadar, akla karayı seçtiler. Ömer, yine de Defne'ye güvenmeyi seçerek, kendinden çok büyük bir taviz verdi. Ve bugün, Defne yine Ömer'in güvenini kırdı. Artık, "Defne bana bunu yapmaz." cümlesini kuramayacağını düşünüyor. Aslında bu konuda da -kendince- haklı. Zaten, temelde bir güven sorunuyla devam ettikleri bu yolda, başına gelen ev meselesini bile saklayan, postalara karşı tuhaf bir alaka gösteren Defne'ler, Ömer'in aklında biriken detaylar oldu hep.
İki insan da aynı anda haklı olabilir... Sude'nin de dediği gibi; Defne'nin bu kadar ürkek davranmasının temel sebebi, Ömer'in ta kendisi. 21 hafta sonra, dönüp dolaşıp, buraya geleceğimi söyleseler, Defne'ye hak vereceğimi söyleseler, hayatta inanmazdım ama; gerçekten de engel Ömer'miş! Defne, kaybetmekten korkarak yaşamakta çok haklıymış. "Hani bir rüzgar çıkıcak da sen gideceksin diye korkuyor.." diye, kardeşinin en derin duygularından bahseden Serdar'a; "Biz Defne'yle kendi tarihimizi yeniden yazıcaz" demişti Ömer İplikçi. Annesi ve babası tarafından terkedilmiş, hiç kimsenin kendisini seveceğine inanmayan Defne'yi, alışık olmadığı bir sevgiyle kucakladı Ömer. Defne, alışmaktan korktukça; "Hiç ayrılmicaz, merak etme.." dedi, her defasında. Şimdi gerçekten de bir rüzgar esiyor ve Ömer gitmeye yelteniyor. Peki şimdi Defne, Ömer'e nasıl güvenecek?

Söylenen sözlerin de bir önemi yok, eylemlere bakan bir adamla beraberseniz eğer. Üç gün önce taktığın alyansı çıkarmanın, hiçbir haklı sebebi yoktur. Başa dönmek gerekirse; "Sana bunu yapamam" diye, o evde kalacağına, keşke o an gitseydin Ömer. Bu kadar yakmazdın canımızı. Bir süre uzak kalmak ne demek, açar mısın? Passionis'te duvar örücek herhalde, aradaki camekana. Farklı asansörler kullanacaklar, giriş çıkış saatlerini denk düşürmeyecekler falan filan. Uzak kaldıkları süre zarfında, tam olarak neyden emin olmak istiyor Ömer, ben bunu anlamadım. Defne'nin davranışlarının sebebi vahiy yoluyla mı inecek o vakitte?
Defne'nin basiretsizliği sandığı konu, Ömer için ne kadar "ciddi" olursa olsun, madem bu şekilde yürüyemeyecekti, atlı mı kovalıyordu da, "Evlenelim" diye tutturdu. En başından beri, evlenecek kadar birbirlerini tanıdıklarını düşünmüyordum, sır çıkmadan da evlenmelerini doğru bulmuyordum. Fakat; öyle tatlılar ki, öyle güzeller ki yan yana, ben de onay vermeye başladım zamanla. Sizin benim duygularımla oynamanız doğru mu peki? Ömer'in, Defne'ye güvenmediğinin farkındaydım, bir risk almıştı. Ama risk; başına geleceğe hazır olmak demek değil midir zaten? O rüzgarın çıkacağının farkında olmalıydı Ömer. 23.Bölüm'de bu kadar çok örselenmemiştim, daha yolun başındaydık, hem de çok başında. Bölüm olmuş 50. Bir de yazıyla yazayım Ömer için; elli. Her şey yolundayken, babam da emin olur Ömer'im İplikçi'm, marifet olan; sorun anında altından el ele kalkabilmek bazı şeylerin. Babaannem'in bir lafı vardır; "İnat ahmakta olur." der hep. Ömer de sanki, zekasını rafa kaldırmış ve "Dinlemicem de dinlemicem" diye diretiyor. İnadından vazgeçmesi gerekiyor. Askerde çok dayak yer vallahi, üzülüyorum.
Ömer, yüzüğü çıkartmayı bu kadar istiyorduysa; uyurken çıkartsaydı, duşa girerken çıkartsaydı ne bileyim hobi olarak çıkartsaydı ama "uzak kalmak" suretiyle çıkartmasaydı keşke. Sanırım Ömer; Nihan'ın Hobbit esprisini yanlış anladı, Yüzüklerin Efendisi evrenine geçti ve yüzük onun zihnini ele geçirdi. Durum değerlendirmesini yapmaya çalıştıkça, işin içinde kayboluyorum. İyi ki; Defne'yi özlemeden duramayan bir Ömer var karşımızda, özlemeden durabilseydi, biz yerimizde duramazdık sanırım.