De Mardin
Nemrut'un çileli yıldızı...
diyerek girdi Uzak Şehir ekranlarımıza. Evet, hoş olmayan
birçok konuyu gayet olağanmış gibi ele alıyordu Uzak Şehir ama belki aynı
zamanda cehaletin karanlığının verdiği acılara bir ağıt gibi yakılan bu şarkı
ile yola çıkan dizi, doğru şeyler de anlatır dedim. Ve evet dizideki çiftin
ilgi çekici oluşunun da etkisine kapıldım çoğumuz gibi. Fakat izlediğimiz
şeylere bakınca görüyoruz ki, bu şarkının amacı cehaletin karanlığının
getirdiği acılara ağıt değil, cehalete serenat yapmakmış gibi duruyor dizide.
Nereden başlasam bilemiyorum. Kız çocuklarının yaşam hakkına
saldırıdan mı başlasam, kadının kendi başarılarının değil de bir erkeğin bir
şeyi olmakla yüceltilmeye çalışılmasından mı başlasam, kadına şiddetin her
türlüsünü uygulayan erkeklerin güzellenmesine ve aklanmasına çalışan senaryodan
mı başlasam?
Önce kız çocuklarının yaşam hakkının daha azmış gibi
göründüğü ve bunun normalmiş gibi anlatıldığı kısımdan başlayalım. Çünkü beni
en çok bu itti bu yazıyı yazmaya. Diğerleri tuz biber oldu diyelim.
Dizide yine evli bir adamın sevgilisinin hamile kalması
konusu var ve zaten bu konu başlı başına bir kötü klişe felaketi. Neden böyle
ucuz yollara başvuruluyor bilmiyorum. Yıllardır sevgili olan çift nedense adam
evlenip ayrılınca, ayrıldığı sevgili hamile kalıyor dizilerde. Bu da hep erkek
karaktere böyle çerezmiş gibi doğal yazılıveren bir konu oldu. Dizi daha ilk
sezonunu bile doldurmamışken bu çok bilindik kötü klişeye girmeleri sıkıcı. Ama
beni yazmaya iten şey bu bebeğin yaşam hakkının kız olursa önemsizmiş
sayılması. Ve bunun böyle doğalmış gibi yapılması. Hadi Sadakat ayaklı cehalet
dizide. Bahse konu bebeğin annesi Mine karakteri nasıl bunu çok doğalmış gibi
konuşur? Akıl alır gibi değil. Kız olursa önemsiz, kimsenin hayatını
değiştirmesine gerek yokmuş, hatta yaşam hakkı da o kadar önemli değilmiş
diziye göre. Bunu da eğitimli, şehirli bir kadın olan Mine söylüyor. O sahneden
itibaren dizi sanki bol reytingli cehalete adanmış bir güzelleme oluverdi
gözümde. Ne yapsa ne etse bu dizi bu dedim.
Dizilerde cahil karakterler olabilir. Fakat onların ne
olduğu, cehaleti ve karanlığı belirtilir, güzellenmezdi daha önce genelde.
Cezaları da verilirdi. Cehalete göre şekillenip ona uyum sağlayan eğitimli
kadınlar seyrettiriliyor bu dizide bize. Mine'ye göre çocuk araç anladık. Fakat
yine de kız olursa önemsiz olduğunu onun bile düşünmesi akıl alır gibi değil.
Kadınların yaşam hakkını savunmak için mücadele ettiğimiz bugünlerde hiç mi
içiniz sızlamadı? Öldürülen kız çocukları da mı aklımıza gelmedi? İçinden
geçtiğimiz bugünlerde ne anlattığınıza dikkat etmek zorundasınız. Kullandığınız
dil ile normalleştirdiğiniz bu zihniyet, sonunda gerçek kız çocuklarının,
kadınların başına bela olabiliyor. Mine gibi eğitimli bir kadın kızının
haklarını bilmiyor mu? Kız olursa Cihan'ın biyolojik olarak öz tek evladı
olmayacak mı?
Önceden dizilerde cehalet güzellenmezdi bu kadar sanki. Ya
da güzellemeyen diziler daha çoktu diyelim. Karagül'deki Kendal mesela. Kötü,
cahil ve maalesef güçlüydü. Düzen içindeki gücünü hep kötülüğe kullandı. Ama
dizide Kendal ağa da olsa cahildi ve kötüydü. Ebru mesela hiç onun istediği
şekillere girmedi. Polis, jandarma, hukuk daha aktifti. Ebru'nun evlatlarının
haklarını kullanarak o konağın hanımağası olmak gibi bir amacı olmadı.
Durumları farklı Alya'nın ve Ebru'nun biliyorum ama Ebru sonunda çocuklarını
alıp kendi hayatına geri dönebildi. O evdeki herkesin de hayatına bir ışık
kattı. Demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Alya'nın zaferi de başkalaşmış,
kadını ikinci sınıf gören feodal yapıya uyum sağlamış, eline de teselli olarak
bir tutam aşk verilmiş bir kadın olmak değil; kendi prensipleri ve özünden ödün
vermeden, onu Alya yapan şeyleri onurlandıracak bir hayat kurmak ile olur.
Fakat biz ne seyrettik?
Şunun karısıyım, bunun anasıyım ve bu nedenlerle bu konağın
hanımağasıyım diye bangır bangır bağıran bir Alya seyrettik. Sadece erkekten
gelen gücü haykırdı Alya. Çok üzücü bir sahneydi. Sadakat'in anladığı dil bu
diyerek savunanlar gördüm. Arkadaşlar cahil ile mücadele onun cehaletini
besleyerek yapılmaz. Yani siz böyle bir kadın karakter ile güce dair bir tirat
attıracaksanız ve ekranda güçlü bir mesaj veya sahne verme amacınız varsa,
cahilin ne olduğunu yüzüne vurdurarak yaparsınız. Karagül'den örnek verdim.
Ebru'nun Kendal ile mücadelesine benzer bir mücadeledir Alya'nınki. Yani şunu
demek istiyorum. Sadakat, İstanbullu Gelin'deki insan yanını da gördüğümüz,
asil bir havası da olan ama geri kafalılığı da bolca mevcut, Süreyya'ya kötülük
de etmiş fakat buna rağmen öğrenip değişebilir ve gelişebilir Esma karakteri
değil; Karagül'deki cahil, kötü ve güçlü Kendal'dır. Esma'nın anneliği, şefkati
ve bazı bazı bilge yanları ya da hayata dair tecrübeleri ile Süreyya' ya
verebilecekleri vardı. Esma'nın kanadının altına aldığında hissettirdiği bir
aile ve güven hissi vardı. Sadakat kime ne verebilir?
Alya'nın bağırdığı gibi birinin karısı olup, küçük
şehzadeymiş gibi bahsedilen Deniz gibi oğlan doğurmuş olmak zaten Sadakat'in
yaptığı şeyler. "Hanımağa asıl benim" deyip konağa sokmadığında
kazanmış sayan bir cahil Sadakat. Cahile had bildirecek tirat attıracaksanız;
bu onun olmadığı, anlamadığı şeyleri yüzüne vurarak ve kanun, polis, hukuk gibi
öğeleri devreye sokarak yapılmalı. Yani Sadakat'in sadece bir adamla evlenip
oğlan doğurmuş, gücünü buna dayandırmış, kendini geliştirmeye bile çabalamamış,
erkeğe hizmet eden düzenin cahil hizmetkarı olmuş, Mardin'de bir parça toprak
içinde hükmü geçen biri olduğu hatırlatacak bir tirat attırılmalıydı Alya'ya.
Bu ülkede hala hukuk, polis, jandarma, vs. var ve bu dizi de ülkemizde geçiyor.
Fantastik başka bir dünyada değil. Alya jandarma, polis, vs. çağırıp kocası
hapisteyken kayınvalidesinin oğlunu alıkoyduğunu söyleyebilirdi. Gördüğümüz
kadarıyla Cihan hapse yollandığına göre kanunlar onlara da işliyor. Sadakat'e
de uygulanabilirdi hukuk ve kanunlar ve Alya çocuğunu polis jandarma eşliğinde
alabilirdi. Artık vurma durumunun tehdit etkisi de kalmadı. Alya, Cihan ile
evli. Alya oğlunu alarak o evden çıkarken Sadakat'in ne olduğunu yüzüne
vursaydı işte o zaman güçlü bir tirat izlemiş olurduk. Cihan'ın adamları
Alya'yı korurdu nereye gitse. Cihan'ı başka bir yerde oğluyla bekleyen Alya
izlerdik.
Ama biz ne seyrettik? Kanada'da eğitim görüp doktor olmuş
bir kadının atacağı tirat öyle mi olmalıydı?
Ayrıca ne hanımağası? Alya hala o evde kısıtlı yaşayan biri.
Oğlunu alıp bir yere gidebiliyor mu Alya? Tatil planı yapabiliyor mu?
"Yanıma korumaları alırım" deyip İstanbul'a oğlunu götürebiliyor mu?
Hala evden yaka paça atılabiliyor Sadakat'in sözüyle. Bunun suçlusu da
kötülüğün ve cehaletin simgesi Sadakat'i besleyen, kötülüğünü yaptıracak
adamlara bile geçit veren Cihan'dır. Annesinin ne kadar kötülük yapabileceğini
biliyor ama Sadakat'in dediklerini ona sormadan yapmamalarını, karısını annesi
dahil herkese karşı korumalarını söylemiyor adamlarına. Değil mi ki Sadakat
Alya'yı öldürseydi cinayetin üstünü kapatıp Deniz'i annesinin katilleriyle
yaşatacaktı (alır giderdim masallarına inanmıyoruz değil mi?), Cihan'ın da
karakter olarak büyük defoları olduğu ortadadır. Dizideki kötülüğe ve cehalete
yani Sadakat'e güç veren ana unsur Cihan. O kadar ki Alya'ya dokunup itip
çekebiliyor adamları, ona şiddet uygulayabiliyorlar yani.
Hadi bu kadar orta çağ kafasında da olsa Alya'ya bir tirat
attırdınız bari o konaktan çıkaramasaydı Sadakat. Fragmanda gördüğümüz
kadarıyla Alya yine kapı dışarı edilmiş. Ne anlamı kaldı? Dizinin kadar
cehaleti ve kötülüğü kutsayan bir dille yazılması sinir bozucu.
Nare'nin kocası Özkan mesela. Bu adam daha ilk bölümde
Nare'yi dövdüğü için Nare konakta değil miydi? Bu adam Nare'ye cinsel tacizde,
saldırıda bulunmadı mı? Bunlar çok olağan şeyler mi ki biz Özkan'ı birden eşine
ciğerini veren iyi adam yaptık? Adam pişman olup, Nare'ye kıyamayıp ciğerini
verebilir fakat yaptığı şey için minnettar olunup iyileşmesi umulurken, bunu
önceki günahlarını unutarak adamı iyilik meleği imiş gibi yazmadan yapmak
gerekmez mi? Demir de Alya'ya şiddet uygulamadı mı? Zerrin ile isteği dışında
tehdit ile evlenmedi mi? Bu suçlar unutularak yaptığı insani şeyler sanki büyük
lütufmuş gibi yazmak komik değil mi? Kadınlar neden onlara baskı uygulayan
erkeklere zaten hakkı olan şeylere dair doğru bir şey yaptıklarında minnettar
olsun? Zerrin'in Kaya’yı sevdiğini ve onunla birlikte olduğunu bile bile zorla
evlendi kızla Demir. Şimdi yaptıkları bir lütuf değil.
Özetle benim için bir şeyler koptu dizide. Reytingleri iyi
olabilir, cehaleti parlatarak reyting alan ilk dizi değil maalesef Uzak Şehir.
Zaten aile içi ilişkileri normalleştirerek başlayan dünyasında sanırım en
azından bunca cehaletin içinde Alya'nın farklılık getirmesini umuyordum. Fakat
hanımağa olma yoluna giren Alya, işlerine karışmasa bile merak edip
"ailede kalıtımsal bir hastalık yoktur inşallah" diye bile düşünmedi.
Evet, en azından Alya'nın bu kadar kuzen ilişkisi karşısında bir kalıtımsal
hastalık sorgusu yapmasını beklerdim doktor olarak. Alya'nın en azından
aşiretteki kız çocukları için bir şeyler yapmasını beklerdim. Fakat Alya hala
oradan yaka paça atılabilecek bir tutsak. Hanımağa imiş?! Farklılıklar,
cehaletin karanlığı içinde bir parça ışıkla diziyi aydınlatmak şöyle dursun,
dizi daha da cehaletin karanlığına sürükleniyor her bölümde. Böyle giderse
cehalete yazılan bir serenattı diyeceğiz şu malum çıkış şarkısını her
duyduğumuzda.