Bekliyorum.
Öyle bir havada gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın…
… Öyle bir gel ki benim hayatıma, gitsen bile gitmen mümkün olmasın...
Affetmek diye bir şey olmasın mesela; bütün yanlışlar, bütün kabahatler, bütün hatalar; zihnimin anahtarı artık bende olmayan kasasında kilitli kalacağı için...
Kırılmam gerekiyorsa da kırılayım, paramparça olayım hatta... tuzla buz olayım ki yeniden şekil almam kolay olsun; çünkü eski ben olmamak tam olarak da bunu gerektiriyor.
Biz fanilerin Ömer’in aklına giremediği günlerden biri daha geride kalmıştı işte. Günlerden temsili olarak 49.su. Bahçeye çıkıp temiz havayı içine çekerken “vazgeçmenin mümkün olmamasını” dilemeyi seçen Ömer İplikçi’nin yine en fazla cümlelerini tamamlayabilirdi yazar kişi de... Daha fazlasını bilse; tuzağın içine heybetli fakat ürkek bir dağ kaplanı gibi yürüyen Ömer’in bir sonraki hamlesini de tahmin edebilirdi belki. Pençelerini mi çıkaracaktı, kaçıp kurtulacak mıydı, yoksa habitatına aykırı olsa da kendisine ayrılan son boş köşeye geçip; bu oyuna mı katılacaktı herkesle birlikte?
“Her zaman seni üzecek birileri olacaktır” demiş G.G.Marquez. “Yapman gereken, insanlara güvenmeye devam etmek, ve kime iki defa güveneceğini iyi seçmek.” Hayatımıza bir yaz akşamı Defne’nin sesiyle “Defne’nin mucizesi” olarak girmeye niyet edip niyet eyleyen Kiralık Aşk; Defne’nin kozasından yavaş yavaş çıkan mucizesinin Ömer’in kabuğundaki çatlakları güvenle doldurulduğu bir serüvene dönüştü. Ömer bunu çok geç farkına vardı belki – kuvvetle muhtemel Defne de – ama ekran başındaki bizlerin 49 hafta sonunda anladığı şey; Defne’nin mucizesinin, hayatına dokunduğunda bir kere bile güvenmeyi unutmuş adama bir şeylere bir değil iki kere güvenmeyi öğretmesi olduğuydu.
Güven çemberi dediğimiz şey, en nihayetinde bir çemberdi. Kısa yolu yoktu, kestirmesi bulunmuyordu. Bir noktadan diğerine en kısa mesafeyi hesaplamak çabası, beyhudeydi. Çünkü bir noktanın varıp varabileceği o diğer nokta, yine kendisiydi. Noktanın yolu belki uzuyor, belki kısalıyor, belki de soluğu kesiliyordu bu yolculukta; ama sonunda yine kendisine varıyordu, tamamlanmak için. O nedenle yolculukların en zoru ve en uzunu yine bu çembere aitti. O yolculuğu örselense de, kırılsa da, paramparça olsa da tamamlamak, bu yüzden bir mucizeydi. Bu nedenle Kiralık Aşk, bir mucizenin hikayesiydi...
Yazı devam ediyor...