● Kaçan Defne, kovalayan Ömer, yalnız kalamayan Deföm, hayatın sillesini yemelere doyamayan İso, kötülükten sıtkı sıyrılamayan Sude... Hepsi bir kenara dursun, “erkeklerin ne istediklerini bilmeyen, düz basit düşünen varlıklar olduğunu” ilk günden son güne kadar söylemeyi bırakmayan Neriman’ı izlemek aslında galiba Kiralıkçılığın temel sabır taşlarından en ağır olanı. 49 bölüm sonunda Hanya ile Konya’yı görmeye maalesef bir adım dahi yaklaşamayan Neriman’a tahammül edebildiğimiz için hepimize birer madalya rica ediyorum. Ödül törenini de Koriş sunsun ki biraz eğlenelim, zira 40 gün 40 gece sürmesi muhtemel.
● Koray’ı hala çok seviyorum, ama onunla beraber bir zamanlar güldüğüm gibi kana kana gülemiyorum artık. Bu söylerken üzüldüğüm, ama yapıcı olması adına artık içimde tutmak istemediğim bir detay. Daha doğrusu bir detay değil; kıymeti, ehemmiyeti büyük bir unsur. O yüzden söylüyorum.
● Düğüne kadar düğünün arkasında bıraktığı ekmek kırıntılarını toplamaya devam edeceğiz orası çok net, bakalım köfte istediğimiz kıvamda olacak mı? Damadın ilk şahidi olarak seçilen Necmi amca, damadın en yakını olduğum için şahit olmalar bana yakışır diyen Koray, gelinin ayakkabısını tasarlayan Ömer, yüce gönlü artık o kadarını da içine alamadığı için o ayakkabıyı çöpe atan İso... Elimizdeki kağıtları müsadenizla şuraya açıyorum. Bu düğün oyunu hala tüm karışıklığı ile ortada duruyor, ve ben bu elde de “her şey olabilir” demeyi sürdürüyorum. Aynen benden istendiği gibi matmazel ^ Poker masasında kör bahsi oynamayı reddeden huysuz evet benim. Sanırım aylardır geri saydığımız bu düğünü beklemekten yorulduğum için. Nikahın gürültüsüz bir yıldırım olanı makbuldür diyen ayrıkotu da ben olduğumdan, yine iyi dayandım bence ^^Yuvarlayın gelsin bakalım...
● Bazen Kiralık Aşk evreninde Ömer hariç herkesin, Ömer’in ne kadar doğaüstü bir masal kahramanı, müşmükemmel bir romantik prens olduğunu gözler önüne sermek için alık taklidi yaptığı hissi geliyor bana, ya size? Yoksa Yasemin’i uzaktan uzaktan izlerken dilinden onca şairane sözün döküldüğünü işitmiş olan kulaklarımız, Yasemin’i anlat diyen Ömer’e “e bildiğimiz Yasemin işte...” diyen Sinan’ı nasıl açıklayalım? Kulaklar önemli, ama bizim kulaklarımız bunu açıklayamıyor işte.... Ya da durun, önemli olan da sadece yine Ömer’in kulakları mıydı? İlahı Ömer! Neyse, bu sayede günlük “kadın ruhunu keşfedilmemiş kıtaların haritası gibi okumalara, usta bir şair gibi anlatmalara doyamayan” İplikçi dozumuzu aldık da rahatladık. Yeterince pelte olduysanız ilerliyorum.
● Vazgeçmek mümkün olmasın diyen Ömer, yaprak ve dolma harcını paket yapıp Ömer’e kaçan Defne, ve onlara yokluğunda eşlikçi arayan düşünceli arkadaşları Koray; en güldüğüm kombo sahiden sizsiniz. Her biri şahane olan bu üçlünün ikili tüm kombinasyonlarına da zaten bayılıyorum. O yüzden evden apar topar kovalanmana gönlüm hem razı – zira Ömer’in burada konuya ayışı ile geçirdiği küçük çaplı evrim mükemmeldi – hem de değil Koriş. Lakin, ‘yabani’ çiftimizle beraber gezmelere çıkmaları için LA’lere kadar couple aranırken “aslında hemen şuracıkta Alp ile Şebnem vardı, ama onların da düğünlerini başlarına yıktınız” diye düşünmeden edemedim. Bende hafıza 7 gün içinde resetlenmiyor işte huyum kurusun.
Yazı devam ediyor...