● Nasıl sarma sarılacağını anlatırken Defne’yi dinleyen – ama aslında dinleyemeyen – Ömer, aslında aynı bahçede sadece birkaç metre ötede ama birkaç yüzyıl öncesiymiş gibi gelen bir sabahta nasıl çiçek sulanacağını anlatırken Defne’yi dinleyemeyen Ömer’e çok benziyordu. Sadece aradan çok sular akmış, ve o yüzyıllar gibi gelen zaman içerisinde o nehri yatağında zapt eden barajın duvarları bir bir yıkılmıştı. Çağıl çağıl akabilirdi nehir artık. Ve aktı da. (ŞÜKÜR!)
● Güzel olduğu sürece, rüyaların çıkanları makbuldür. Daha da makbul olanı ise, rüyadan bile güzel çıkanlar olsa gerek... Defne’nin rüyası gibi. Sadece bu peri kızını kıyı kıyı gezdirmeyecekti bu beyaz atlı prens, durdukları her bir kıyıya onunla bir kez daha bambaşka gözlerle bakacaktı. Çünkü artık o Ömer, eski Ömer değildi. İşte Defne’nin mucizesi. Daha ötesi var mıydı?
● Soruları ve cevapları geçiyorum. Noodle kutularını bi kenara bırakıp Ömer’in yanağında küçük yağlı bir buse konduran Defne, ve buna ciğerinin en alt köşesinden minik ve derin bir “oh” çeken Ömer şahane değil miydi?
● Tabii bir de “valla bak bi çarparım şimdi” diyen Defne ve adeta reel bir şaşkınlıkla “Nee?” diyen Ömer var. Kalbimin hangi ponçiklik çekmecesine kilitlesem bilemedim.
● “Biz evlenelim. Ben seninle evlenmek istiyorum. Çok iyi fikir. Biz çok iyi oluruz.” Çok sevdim. Çünkü hep aynı düz yoldan gitmez o freni patlamış araç, hep şampanya kadehinden, pastadan çıkmaz yüzük, hep karşı kıyıda havai fişek patlamaz. Bazen ters yoldan gider araç. Ve en güzel manzara kimselerin pek uğramadığı o toprak patikadan görünür. Çok sevdim.
● Önce eli deyimi yerinde ise kanaya kanaya ayakkabıları tamamlayan, çünkü Defne’nin dediği kadar yüce gönüllü olan İso. Sonra aynı ayakkabıları içi kanaya kanaya – ben denize atmasını beklesem de – bir çöp tenekesine bırakan İso. Evet, İso kadar yüce gönüllü olmak şahane şeydir. Ama öyle anlar vardır ki hayatın içinde, koskoca bir gönlün de olsa, koca gönüllü olmaya gerek yoktur.
Son not: Kökleri derine inen şeyleri değiştirmek cesaret ister demiştik. O kurumuş kabuğu atmak, çalışmayan köşe lambasını kaldırmak, değişmek... Yanında elini tutan bir başka eli ister.
Anka kuşunun uçup gittiği duvarın önünde Defne’nin elini tutan Ömer gibi.
Sağlıcakla sevgiyle...