Arabanın penceresinden karanlık gecenin içine doğru “ben bu adamı çok seviyorum!” diye bağıran Defne de yakın artık bu yolculuğu tamamlamaya. Onu izlerken küçük bir çocuk mahcubiyetiyle yüzünü kapatan Ömer de. İkisi de hayatın ellerinden hunharca çekip aldığı “güvenmek” meziyetini kendilerince hayatlarına geri alıyorlar. Çünkü güvenmek, o çember nihayet tamamlandığında; hem senin senden başka bir insanı sevdiğine güvenmeni gerektiriyor; hem onun tarafından, koşulsuz şartsız, sevildiğine ve hep sevileceğine.
İlki daha kolay; çünkü damdan düşercesine giriyor hayatına, kapıdan kovsan bacadan girerek köklerini salıyor hayatının orta yerine. İkincisi ise daha zor olanı. Bir akşamın köründe “o kitabı bana sen mi aldın?” diye sürüklüyor seni kendininkinden başka bir yuvanın kapısının önüne, çünkü kendi yuvan artık zapt edilmiş. Kapıda kalmışsın çünkü anahtarları bir başkasının avcunun içinde. Yorgunsun, bitkinsin, dahası çıkmaz ayın son çarşambasındasın; ama kendini cayır cayır yanan aklının dehlizlerinden daha kor kırmızı olan bir kapının önünde buluyorsun, o kapının ardındakine “bana çay yapar mısın?” demek için. Çünkü aklın kor alevler içinde, ama üşüyen kalbini sadece o çay ısıtabilir.
Bu yolculuk, bu kadar uzun ve bitmez bir yolculuk işte... Bu nedenle elinde çiçekle bir başka evin orta yerinde kalakalan Ömer’in, bütün bu Ömer’lerden oluştuğunu unutmamak gerekiyor. Onu sanki hayali kurşunlardan korumak istercesine ayağa kalkıp kendini önüne siper eden Defne de bütün o Defne’lerin bir sonucu. Bundan sonra yapıp yapacakları her şey, “eski ben değilim” diyen Ömer’in onu eski Ömer olmaktan çıkaran Defne için yapıp yapabileceklerinin hikayesi olacak.
Kabuk bağlayan eski bir yaranızı söküp atabilirsiniz... Artık kabuk bağladığına, ve yeniden kanamayacağına güvenebilirseniz şayet. Ama o yaraya yeniden dokunmak, o kabuğu çekip atmak, üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin cesaret ister. Sadece en güvendiğinize verebileceğiniz türden bir müsaadedir bu, belki annenize. Ama bizzat anneniz ise o yara; dokunulması en zor olandır. Dedesine ilişkin yarası, aslında annesine ait olduğu için onarması en zor yara Ömer’in de. En güzel gününde yanında olsalardı ne derlerdi diye düşündüğü annesi ile babasının; Ömer’in o en güzel günündeki yokluklarını atfettiği eski, kabuk bağlamış, adeta olduğu yere mıhlanmış kalmış bir yara...
Yazı devam ediyor...