“Öldüğünde onu küçük yıldızlara böl; onlar göğün yüzünü öyle
bir süsleyecektir ki, bütün dünya gönül verip geceye, tapmayacaktır artık o
muhteşem güneşe.”
William Shakespeare (Romeo ve Juliet)
Herkesin toprak, güç gibi dertleri varken Şahin ve Nare’nin
tek derdi birbirleriydi. Şahin’in toprak istemesinin, gücü kendine istemesinin
sebebi bile Nare’ydi. Yaşadıkları dünya öylesine karanlık, öylesine acımasız ki
ne birbirlerinden başka onları anlayacak bir yürek, ne de sığınacakları bir yer
var. Canlarına kıyacak kadar çaresizler çünkü dünya onların aşkını taşıyacak
kadar saf ve temiz bir yer değil.
“Ölene kadar sevecek Nare Şahin’i.”
“Şahin de Nare’sini.”
Nare tetiği ateşlerken sadece kendini değil yaşadığı ve eğer
yaşamaya devam ederse yaşayacağı tüm acıları, dünyanın acımasızlığını,
kavuşamadığı aşkını, onu anlamayan herkesi ve her şeyi de öldürmek istiyor kendiyle
birlikte. Çünkü o ve onun aşkı ölüme bile meydan okuyacak kadar cesur. Sahnede
giren fon müziği Nare’nin dünyasının içine bizi alırken fona katılan kalp atış
sesiyle tamamen karaktere bürünüyoruz. Bir noktadan sonra tek duyabildiğiniz
kalp atış sesi oluyor, fon müziğini bile duyamıyorsunuz. Nare’nin içinde
bulunduğu çıkmazda kendini öldürme düşüncesinin aklına düşmesiyle duymaya
başladığımız kalbinin sesi, kendini vurmasıyla son buluyor. Ölümü daha ne kadar
yakından hissedebilirsiniz ki? Sahneyi izlerken o kalp sesi hiç son bulmasın
istiyorsunuz, ancak buluyor. Kusursuz oyunculuk performansları, fon müziği ve
ses efektleriyle birleşince oldukça acı bir sahne çıkmış ortaya.
Son sahnede beni Nare’nin çaresizliği kadar etkileyen bir
diğer şey ise fedakarlığıydı. Etrafındaki herkesi öyle çok seviyor ki kendine
ne olursa olsun ama sevdiklerine bir şey olmasın istiyor. Kaya Özkan’ı dövüp
başına iş almasın, abisi daha fazla üzülmesin, arada kalmasın, Şahin katil
olmasın… Annesi… annesi belki ölürse onu az da olsa sever diye düşünüyor ve o
kadar kendinden geçmiş, o kadar sevildiğinden şüpheye düşmüş ki ölürse
üzüleceklerini bile düşünmeden kendini vuruveriyor. En acısı da bu değil mi
zaten? Onu sevdiğinden emin olduğu yalnızca tek bir kişi var; Şahin. Şahin ile
olması ise imkânsız. Gerisinin de önemi yok zaten.
“Seni seviyorum. Ölene kadar da seveceğim.”
Nare’nin Şahin silah çektiğinde ayaklarına kapanmasının,
Şahin’e her silah çekildiğinde önüne atlamasının, gözlerinin önünde kendini
vurmasının sebebi yalnızca aşkı veya yalnızca sevdiği adam değil. Hiçbir zaman
da olmadı. Hep aradaki düşmanlığa, nefrete, kötülüğe, imkansızlıklara son
vermek istedi, bitsin istedi. Özkan ile evlenmesinin bir sebebi de buydu bana
kalırsa can yakmak istedi evet ama son vermek de istedi. Evlenirse kimse daha
fazla acı çekmez, Şahin ailesi ve kendisi arasında daha fazla kalmaz, ailesi
üzülmez diye düşündü. Yalnızca kendisi üzülecekti ve bunun Nare için bir önemi
yoktu, canının bir kıymeti olmaması gibi.
“Nedense hep kadınlar bedel ödüyor...”
Birbirinden alakasız sahneler olsa da Alya’nın annesinin
dediği doğruydu. Bir bedel ödenecekse hep kadınlar öderdi. En acı bedelleri
kadınlar öderdi. Her şeyden en başta da kendinden vazgeçmiş bir karakter Nare.
Her şeyi boş verdi kendini bile ama Şahin’i boş veremedi. Yalnızca sevmek
istedi, belki de hayatında ilk kez sevilmek istedi, ona bile izin vermediler.
Sırf Şahin, Kaya ve Cihan’dan ayrı kalmasın, yalnız kalmasın, üzülmesin diye
hapishanesi olan o eve dönerken bile Şahin’e kıyamadığındandı. Kendine kıyıyor,
Şahin’e kıyamıyordu. Her zaman. Şahin “Yapma.” diye bağırırken gözlerini tek
bir an açmadı çünkü gözleri gözlerini görse kıyamazdı. Onun için kendine bile
kıymazdı. Belki de bu yüzden gözlerini bile açmadı. Şahin’e kıyamazdı, ölürken
bile.
Silahı kendine doğrulttuğunda Nare’yi ilk fark eden Şahin
oluyor. Her zaman olduğu gibi, onu hep Şahin fark ediyor, tek Şahin fark
ediyor. Henüz ilk bölümde aşklarından bihaber olduğumuz Şahin ve Nare’yi
izlerken bile, Boran’ın cenazesinde, Nare’nin bayılacağını ilk anlayan
Şahin’di. Onlarca insan, ailesi, annesi, kardeşleri değil Şahin’di. Çünkü
Şahin’in tek odak noktası Nare. Yaşama sevinci, sebebi, aldığı nefes hepsi tek
bir kişi, hepsi Nare.
“Bana yaşadığımı hissettiren sensin. Nefesim de sensin.”
Kendini vurduktan sonra Şahin’in de kafasına silahı
dayayacağını bilse eminim ki canına kıymazdı. Şahin canına kıyacak diye kendi
canında kıymazdı. Ya da belki de tahmin etmiştir. Belki başka bir yerde kavuşma
ihtimallerine sığınmıştır o an.
“Sana, bebeğe falan bir şey olsaydı ben yaşayamazdım.”
“Yaşardın. Beni ilk kaybedişin değil, yine yaşarsın.”
“Yaşamak denirse benimkine yaşıyorum.”
Nare’siz bir dünyada tek bir saniye bile yaşamaya gücü yok Şahin’in.
Nare’den fazla nefes almaya tahammülü yok. Onsuz bir dünyaya tahammülü yok.
Senelerdir ondan ayrı ama bir yerlerde yaşadığını, nefes aldığını hep biliyordu.
“Senden sonra mutlu olamam ben. Senin için söylüyorum.” derken iyi bir
yaşamı olsun istiyordu, onsuz olsa da iyi olsun istiyordu.
“Ailene olan öfkenden, bana olan kızgınlığından gittin
böyle bir adamla evlendin. İntikam almaya çalışmayı bırak. Özkan iyi bir adam
değil.”
“İyi bir adamla evlensem mutlu mu olacaktın?”
sorusunun asıl cevabı evetti aslında. Evet canı yanacaktı ama mutlu olacaktı. Nare’nin
mutluluğu her şeyden önemliydi çünkü kendi acısından bile. Nare, Şahin’i, Şahin,
Nare’yi o kadar fazla seviyor ki böyle bir aşk mümkün mü, onlardan fazlası
mümkün mü bilmiyorum.
“Ben senin için ömrümü veririm.” demişti Şahin aynı
sahnenin devamında. Verdi de. Nare’nin öldüğünü sandığından Özkan’ı öldürmek
için çektiği silahı anında kafasına dayıyor. Nare öldüyse Özkan’ın ölmesinin artık
bir önemi yok çünkü.
“Neden böyle güzelsin hala? Yoksa ele avuca sığmayan ölüm
mü âşık oldu sana? İnanayım mı, o iğrenç canavarın bu karanlıkta sevgilisi
olasın diye seni sakladığına? İşte bundan korktuğum için sonsuza dek yanında
kalacağım.”
Romeo’nun Juliet’i ölümden bile kıskanması gibi. Gittiği
yere yalnızca kendisi gitmeli. Onu asla yalnız bırakmamalı, ölürken bile.
Eda Akça