Gönlümün sırça köşkünde
Sen bir adım attığında göreceksin, elinde balonlarla bekleyen adam benim.
Birilerini veya bir şeyleri çok sevdiysem onu alıp gönlümdeki sırça köşklerden birine yerleştiriyorum. Bu sırça köşklerde ikamet edenlere de normale nazaran daha anlayışlı yaklaştığım doğrudur. Hatalarını görmezden gelemesem de güzelliklerini ön plana çıkararak azıcık kayırıyorum ki bana kalırsa bu çok insani bir durum. Çok şükür ki çoğu da bunun kıymetini biliyor, beni hayal kırıklığına uğratmıyor. Kiralık Aşk da çok uzun zamandır benim için bu kategoride. Bazen kırgınlıklar yaşamış olsak da kalbime batmadan onları onardık.

Bu çok sevmekten kaynaklanan anlayışlı halimden koca bir parçayı da dizimize ayırıyorum bu yüzden. Zamanla öyle bir benimsedim ki, sanki bizzat çekiyormuş veya oynuyormuşçasına Safiye Sultan gibi çoğul çoğul sahiplenerek konuşuyorum. Hikayemizde, başladığı tarihi de göz önüne aldığımızda, bir metal yorgunluğu olduğunu inkar edemeyiz. Ancak hikayenin tükenmekten ziyade bu saklanılan sır ile yalnızca tıkandığını düşünüyorum. Çünkü oyunu artık sezon finaline veya en fazla bir bölüm öncesine saklamaktayız, orası belli. O tıkanıklığı açmak için de basıncı adım adım arttırıyoruz. Oyun ortaya çıktığı anda da bu tıkanıklık açılacak ve hikayenin bundan sonrası farklı bir yatakta gürül gürül akacak. Çünkü vana hala açık, yalnızca su borularda birikiyor.

Bu nedenle Defne’nin kabusundaki sahnenin gerçek olmadığı açıktı. İşin güzel tarafı; oyunun ortaya çıktığı algısını yaratmaya yönelik bir kandırmaca değil, aksine Defne’nin korkularının nasıl hala capcanlı olduğunu yansıtan bir kabus olmasıydı. Ki bu sezon finalinin son sahnesi bile olsaydı ben bunun kabus olduğuna inanmaya devam ederdim. Çünkü ben kendi adıma bu dizide çoğu şeyden emin olmadığım kadar Ömer’in böyle bir tepki vermeyeceğinden eminim. Kızacak, kırılacak, üzülecek belki ama Defne’nin aşkının gerçekliğinden asla kuşku duymayacak, yaşananların “ne zaman gerçeğe dönüşmeye başladığını” sorgulamayacak. Çünkü “hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi.”* Ve Ömer’in zamanında ustasına söylediği gibi “sürekli iyi şeyleri hatırlıyor insan”. Demek ki yaşanan her şey iyi, her şey gerçek.


Tatlı DefneM... ^^

Kaldı ki Defne, Koriş’e dediği gibi, yüzme biliyor. Eskiden hep Bademli sahiline gidip yüzerlerdi onlar. O zaman kabusunda düştüğü denizden tek başına da kurtulabilir, o güç ve bilgi var onda. Ama zaten Ömer onun bu çırpınan haline kayıtsız kalamaz ki. Tüm bu süreçte de hiçbir zaman kalmadı. Hem, Ömer’in yatak odasının önündeki tabloyu hatırlayın; bir adam dalgalı denizdeki bir kadını boğulmaktan kurtarıyordu. Ömer, manyaklığına bile vurulduğu ve artık içi olmuş sevgilisini kurtarmaz mı? Ayrıca her şey bir yana, bizim dizimizde güzel rüyalar gerçeğe dönüşür, korkutucu kabuslar değil. Misal Defne’nin Ömer’i Fikret’le, Ömer’in de Defne’yi Selim’le gördüğü kabusları da gerçekleşmedi.

O oyun illa ki ortaya çıkacak, bundan kaçış yok. Ama hep Defne tarafından söylenmesi gerektiğine, sadece bu yolla Ömer’e en az hasarın verilebileceğine inandım. Bu nedenle Şükrü Abi’nin o mektubu açıp okumasını kendisine yakıştıramasam da hiç değilse Defne’ye güvenerek bu işi ona bırakmasına sevindim. Mektubu okuması değil ama bu hareketi tam ona göreydi. Zaten Defne doğru zaman olduğunu hissettiğinde kendisinin açıklayacağına dair söz verdi, aldık cebimize koyduk.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER