Ömer, gözleriyle“örselenmiş bir çocukluk/işte benim bütün
hikayem”** diyen Defne’nin tüm yarım kalmışlıklarını adım adım tamamlıyor. Geçen
hafta Serdar’a kendi tarihlerini yazacaklarına dair söz vermişti zaten. Şimdi bu
sözünü tutarak, Defne’nin bu dans ayakkabısı konusundaki üzüntüsünü
anlayıp, onu bakışlarıyla sararcasına seyretmenin ötesine geçti ve bir yarayı
daha onardı. Becerisini, sevgisini, emeğini koydu ortaya. Halbuki hiç
derdi yokmuş gibi Ömer’in dertlerini de yüklenmek isteyen yüce gönüllü Defne, onu
uyurken öptüğünde itiraf ettiği gibi en güzel hediyesi olarak Ömer’i görecek
kadar da kanaatkar bir kız.
“Kaybolup giderken fırtınalarda
Gönlümce bir ıssız ada bulmuşum”***
Çok fırtınalardan geçti, çok yara
aldı, bazen alabora oldu ama gönlünce ıssız adasını da buldu Defne. Ömer’i en
ıssız haliyle sevdi hep. “Onun cafcaflı dünyasında” boğulmak üzere olduğu her
anda yalnızca o ıssız adaya sığınıp huzur bulabildi. Ömer İplikçi’yi gözünde
çok yüksek bir kata yerleştirmiş olsa da, o sadece Ömer ile ilgilendi. Her şeyi
“gerçeğe dönüştüren” de Defne’nin o “gerçek Ömer”i görmesiydi. Mahallede
önlükle görüp gene hayran olduğu, “hiç Ömer İplikçi gibi değildi”, çünkü gerçek
Ömer’di… Tabi o Ömer de artık ıssız değil; aklında, kalbinde ruhunda hep, içi
olduğunu kendisine de itiraf ettiği tatlı Defnesi var.
Kalbinin nabzında atışı gibi, fark
etmeden onun oldu Ömer. Mesela artık o da arabada bunaldığında Defne gibi camı
açıp doğal havayı içine çekmeye başladı. Aşk, kendi doğum gününde küçük bir
keke surat asıp mumunu üflemeyerek Defne’yi üzen Ömer’i, çocuk ruhlu sevgilisi için
balonlarla sürpriz yapacak kıvama getirdi. Ömer’deki değişimi, Defne dükkanda
uyuyakalmışken, İso’ya Defne’nin kendindeki etkisini patır patır anlatmasından
bile anlayabiliriz. O ketum adamın ağzından, bir “Özledim!” itirafını duymak
için kırk takla atan Defne’nin yaşadıklarını hatırlayınca Ömer’in bu
kendiliğinden dökülüşü nasıl çok yol kat ettiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Ve yürümek ömür boyu, beraberce el ele...
O mahallenin sıcacık sokağında el
ele, kol kola, sarmaş dolaş yürüyen Defne ile Ömer de bu bir olmanın bir
göstergesi. Ömer o kadar cuk oturdu ki oraya. Mahallenin delikanlısı olarak
yavuklusunu eve bırakıyormuş gibiydi. Dönüşte de kaaveye uğrayıp bir iki el okey
atacaktı neredeyse. Nihan’ın dediği “Ömer İplikçi başka dizideymiş gibi”
hissini hiç almadım ben. Aksine tam da yerini bulmuştu. Mahalleyle öyle kendiliğinden kaynaşması, hiç
eğreti durmaması çok hoşuma gitse de beni kalbimden esas vuran şey Ömer’in
kendiliğinden düşünerek Esra’nın adını geçirmesiydi. Hazırladıkları
ayakkabılardan bir tane de Esra’ya ayırma fikri, Defne’nin yavrusu olan bu
küçük kardeşi düşünmesi, beni çok sevindirdi. Geçen hafta Esra’nın ona içten
bir şekilde teşekkür ettiği sahnenin yarattığı kalp ısıtıcı etki devam etti
böylece.
Sırça köşkümün mukimleri böyle
kalbimi sıcacık ettiği sürece, ben onları misafir etmeye devam edeceğim. Hatta istesinler
tapuyu üzerlerine geçireyim!
*Barış Bıçakçı, Aramızdaki en kısa mesafe
**Yeni Türkü, İstersen hiç başlamasın
***Fikret Kızılok, Fark etmeden