Serserim benim, deli dolu sevgilim...
Kiralık Aşk’ın tanıtım filmleri ilk dönmeye başladığında kendi kendime “heh işte bir modern zamanların külkedisi masalı daha” demiştim. Bilen bilir peri masallarına ve romantik-komedilerine olan tutkumu. Pek bir sevinmiştim en sevdiğim masallardan birine yeni bir uyarlama getirildiğine. Ancak diziyi izledikçe masallar arası yolculuklar yaşadım. Yeri geldi Güzel ve Çirkin oldu, yeri geldi Uyuyan Güzel ya da Alis Harikalar Diyarı’nda ancak bu bölüm yeniden hikayemiz Külkedisi’ne geri döndü. Benim de yüzümde bir gülümse aldı yerini. Dizi biter bitmez nedendir bilinmez kaç zamandır bir türlü izlemeye vakit bulamadığım Külkedisi’nin yeni Hollywood versiyonunu izlemeye başladım.
 
Cate Blanchett’in üvey anneyi, Lily James’in ise Külkedisi’ni canlandırdığı filmi izlerken bir yandan da diyaloglarda dikkatimi çeken cümleleri not aldım:
 
● Her mucizenin gerçekleşmesi için biraz zaman gerekir.
● Eğer istiyorsan cesur olmalısın. Düşmekten korkmamalısın. Şansını denemelisin, çünkü sonra ‘eğer’leri düşünmek insanı daha çok yorar. Denersen sonucunu bilirsin, şüpheler ortadan kalkar.
● Demek bu aşk, hayatın hiç olmadığı kadar büyülü olmasını sağlayan...
● Hayatı olduğu gibi değil, nasıl olmasını istediğiniz gibi görmelisiniz.
● Her zaman cesur ve insanlara karşı nazik olmalısın, çünkü nezaketin olduğu yerde iyilik ve iyiliğin olduğu yerde de mucize vardır.
● Hayatta her şeyin olmasının bir nedeni var. Kötü şeylerin bile... Eğer üvey kardeşlerim bana kötü davranmasaydı, prens ile tanışamayacaktım.
● Olduğumuz gibi görünmek hayatta aldığımız en büyük risktir. “Bu şekilde yeterli olabilecek miyim?” sorusu akıllarda dönüp durur.
 
Size de çok tanıdık geldi bu cümleler değil mi? Gecenin geç bir saatinde mutlu sonla hikaye bittiğinde, bir kere daha emin oldum arada sapmalar olsa da bizim 44 bölümdür izlediğimiz hikayenin modern zamanların Külkedisi masalı olduğuna. Ne demişler ilk akla gelen her zaman doğru olandır.
 
Külkedisi’ni izlerken hiç dikkat ettiniz mi onun üvey kardeşleri ve her genç kız gibi arzusu beyaz atlı prensiyle tanışmak olmadığını? Kralın şehirdeki tüm bekar kızları oğluna eş seçmek için topladığı baloya gitmek istemesinin tek bir nedeni vardı: Bir akşamlığına hayata mola vererek üstündeki eski kıyafetlerden kurtulup insanların arasına karışmak. Ama işte bir çift camdan ayakkabı insanın hayatını ve kaderini değiştirebiliyor. Aynen Defne Topal’da olduğu gibi... Zaten bizim hikayemizde de Passionis’in duvarında bu açık net yazıyor: “Külkedisi bir ayakkabının insanın değiştirebileceğinin en güzel kanıtıdır.”
 
44. bölüm de bir çift ayakkabıyla başlıyor. Her ne kadar camdan olmasa da dantel ve günümüz modasına uygun kırmızı topuklu şık bir stiletto. Ancak bu sefer o ayakkabının sahibini arayan prens değil, biz izleyiciler. Hepimizin kalbinden geçen Külkedisi’nde olduğu gibi bu Ömer İplikçi imzası taşıyan ayakkabının sahibinin Defne Topal olması. Ama işte bu sorunun cevabını öğrenmek için biraz beklememiz gerekecek. Bu nedenle “Düğünde kim evleniyor acaba?” tahminlerimi yapmak yerine hikayemizde yepyeni bir dönem başlatan asıl olaylara dönüş yapıyorum. İtiraf etmek gerekirse bu bölüm en sevdiklerim arasına bir numaradan hızlı bir giriş yaptı. Neden mi? Çünkü kafamızdaki tüm sorular bu hafta cevabını aldı ve Defne onca yaşananlara rağmen ilk kez şimdi bu aşkı yaşamanın kendisinin en büyük hakkı olduğuna inandı.
 
Boşuna bizim masalımız; “Hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir derler. Yani biz her şeyi planladığımızı sanıyoruz ama kader oyununu istediği gibi oynuyor, ee kendimizi hiç bilmediğimiz bir yerde buluyoruz. Mesela bazen hayat bizi alıp bir kuyunun dibine atıyor. Sonra birden bulutların üzerine çıkarıyor. İşte bu yüzden mucizelere inanmak lazım. En kötü günde bile, burada bittim çıkış yok dediğimiz anda bile bir mucizenin kapınızı çalacağına inanın. Bunu size mucizeyi gerçekten yaşamış biri olarak söylüyorum. Bu benim hikayem.” diyerek başlamamıştı.
 
Ama işte Külkedisi’nin de dile getirdiği gibi “her mucizenin gerçekleşmesi için bir zaman gerekir.” Hikayenin mutlu sonla bitmesini istiyorsan bunun ilk şartı sabretmek. Külkedisi’ni izlerken bunu bir kere daha anladım. Masalda Külkedisi evin sahibi olmasına rağmen üvey annesinin zorlamasıyla evin işlerini yapan bir hizmetçi gibi çalışmak zorunda kalır. Temizlikten ütüye her şey onun sorumluluğundadır. Ancak yaptığı işlerden en ilginç olanı sürekli hiç durmadan kabak taşımasıdır. Herhalde taşınması en zor olan meyvelerden biridir balkabağı. Ancak kendisi pek bir hamarat olduğundan zor olmasına rağmen sendelese de, yorulsa da hep taşımaya devam etti. Ve en sonunda kendisini bu kadar zorlayan bir meyve sihirle arabaya dönüşerek prensle tanışmasını sağlamıştı. Hikayede balkabağı taşımak, aslında bir nevi bence sabretmeyi temsil ediyordu. Her şeye rağmen sabredersen bu sabır hayallerinin gerçekleşmesini sağlayabilir. Sen onu ağırlığı altında ezilirken bir gün gelir onun seni beraberinde taşıdığını görebilirsin. Ancak mutlu son öyle sadece sabırla gelen bir şey değil. Sabrederken olduğun gibi kalmak da ikinci şartı. Yaşadıkların ve sana yapılanlara rağmen iyi bir kız olarak kalmak, herkese iyi davranmaya devam etmek de en önemli şartlardan biri. Eğer Külkedisi üvey kız kardeşler gibi kötü kız olsaydı, kimse onu beğenmez ve mutsuz olurdu. Defne de bu bölüm tüm zorluklara karşı savaşarak, sabrederek ve kendinden ödün vermeyerek mutlu olmayı hakkettiğini herkese kanıtladı! Nero’ya bile...




Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER