KISA... KISA...
 

● Ömer ile Defne niye hiç normal insanlar gibi telefonda konuşmuyor diye içim içimi yiyordu. En sonunda bu hafta isteğime kavuştum. Her fırsatta Defne’yi arayan ya da mesaj atan Ömer kalp ben. Birlikte olmasalar bile ayrı oldukları her anda birbirlerini düşündüklerini görmek bizim de hakkımız sonuçta değil mi?

● Hayatımda ilk kez Derya’ya hak vereceğimi söyleseler inanmazdım. Evet, Derya’cım bence de Defne neden metrobüs ile işe gidip geliyor. Senin gibi Ömer ona araba alsın demiyorum. O bence de pek Defne’lik işler değil ancak yani Ömer ofise giderken Şükrü ağabey ile onu gelip mahalleden alabilir. Kendisi şoförlü Maserati’lerle işe giderken sevdiği kadının bu kadar sürünmesi hoş değil. Üstelik yolda hasret de giderirler mis gibi olur. Zaten Ömer ile Defne’nin hiç konuşmadan güne ofiste başlamalarını pek bir yadırgıyorum. O sorun da kalkmış olur.

● Sürekli Defne’ye “seni özledim” diyen sevgili Ömer’cim. Özlüyorsun bu suç senin. Türkan teyze’cim sizden telefon bekliyor. Bir arasanız “münasip bir zamanda size gelmek istiyoruz” desen hiç fena olmaz sanki, ne dersin? Madem bu kadar özlüyorsun şu isteme ve nişan işlerini halledelim hızlıca. Sürekli evrene Ömer alsın çikolatasını çileğini gitsin mahalleye diye mesaj gönderiyorum ama galiba İplikçi’ler arası bir hata oldu. Ömer’den beklerken Hulusi bey amcamız hayalimi hayata geçirdi. Neyse ben Koray’dan aldım mesajı: “Söz, kına, nişan... Her kız ister” dedi. Bekliyorum...

● Mahalleye karşı ayrı bir zaafım var. Sinyor İplikçi’yi o deri ceketiyle orada gördüğümden beri daha sık gelmesi en büyük arzum. Bu hafta da ustanın bu mahalleyi “Bu mahalle iyilerin mahallesi, sen hiç merak etme. Doğrudurlar, delikanlılar, sen iyiysen onlar da iyidir.” diyerek anlatması pek bir hoşuma gitti. Nedense Kiralık Aşk’ta atölyenin taşınmasıyla birlikte hayatın yavaş yavaş mahalleye kaydığını düşünüyorum. Gallo defterini kapatırken, orada yepyeni hikayelere yol açılıyor. İyilerin mahallesi Defne ile Ömer’in geleceğini temsil edecek gibi. İso’nun ustanın yanında çalışması, dedenin Türkan teyze ile ilişkisi, şimdi evlerinden çıkma durumları (Hulusi bey burada bir şeylere aracı olacaktır) falan bir şekilde hikayenin daha çok orada geçmesini sağlayacak gibi hisler içindeyim. Özellikle de oyun çıktığında bu insanlar Defne ile Ömer’in arasında köprü olacak sanki.

● Neriman daha aşk teknik taktik işi desin Topal ailesi İplikçi erkeklerin kalbine giden yolu çok iyi bulmuş: Pazı dolması.

● Daha 3.bölümde Defne’ye Yasemin için “Aşk değiştirir. Sevilmek kadınları sakinleştiren bir şeydir. Ben benim aşkımın onu iyi yapacağını düşünüyorum.” diyen Sinan’ın hayaline kavuşmasına çok sevindim. Umarım dediğinin arkasında durur ve Yasemin onun son durağıdır. Bu kadar yoğun bir aşk gösterildikten sonra bu bölüm artık ne Yasemin’in ne de Sinan’ın başka aşklara yelken açmasını bu yürek kaldırmaz. Açıkcası tam sevmeye başlamışken onları soğumak istemem.

● Aşka dair özlü sözler yine bizleri karşıladı bu hafta. Defne’nin “Aşk korkusuz olmalı.”; Sadri ustanın ise “Aşk hayattaki adaleti nasıl sağlıyor. Alt üst, zengin fakir dinlemiyor.” sözlerini hemen not defterime yazdım.

● Defne gibi biri ancak Gallo'yu tüm hadsizliğine rağmen sarıp sarmalardı. Hani demiştim ya Külkedisi masalında önemli olan sabırla beklerken iyiliğinden ödün vermemektir diye. Defo'da bir kötü huy arayın bulamazsınız. O kadar içi temizki, en çok o mutlu olmayı bu yüzden hakkediyor diyorsunuz. Doğruya doğru ilk tanıştığında içi ısınmıştı Gallo'ya, Gallo'nun da ısınmıştı ki hoşlandığı adamı zor durumda bırakmak adına borç para vermişti. Ama işte sonra araya aşk girince iki ayrı uca savruldular. Ayrılırken Defo yine büyüklüğü gösterip sarıldı ona. Bir kere daha hatırlattı kendisini neden sevdiğimi herkesin eleştirdiği tüm defolarına rağmen. Çünkü nasıl Ömer gibi bir erkek hayal ürünüyse, Defo gibi tertemiz kalan bir kadına rastlamak da o kadar zor hayatta.

● Bu dizide bazı detayların devamlılığı çok hoşuma gidiyor. Özellikle de çiçeklerin. İlk bölüm işindeki 2.gününde kahvaltı tepsisine koymak için bir adet çiçek getiren Defne, bu alışkanlığından hiç vazgeçmedi. Bir adetle başladığı bu geleneğe İtalyanlar ile yemekten sonra hislerini keşfedince bir saksıyla devam ettirdi. O saksının hep Defne’ye sembolize ettiğine inanırım. Ardından Ömer’in evinde kalıp yeniden yaklaşmalarıyla saksı sayısını arttırdı. Ve şimdi yine onlarca çiçekle geldi Ömer’in evine… Hani Ömer demişti ya “her şey sana benzesin. Şehirdeki ev, ben…” Hepsi artık Defne’ye benziyor ve büyüleyici görünüyor.

● Son olarak sözüm tüm yazı boyunca kaçtığım yeni ikilimize: Tranba ile Sude. Bekleniyordu böyle bir şey ama hiç konduramıyordum. Sonunda bu da oldu. Değişik bir ikili. Ne düşündüğümü bu konuda pek bilemiyorum şu an. Sadece son sahnedeki konuşmalarında Deniz Tranba’yı Ömer’e pek bir benzettim. Yalnızlığa dair yaptığı tanımlar Defne’nin hayatına girmeden önceki karanlık Ömer’i anlatıyordu. Defne ile ise Ömer derin derin nefes almaya başladı. Şimdi Sude soruyor: “Yalnızlık öyle tadı çıkarabilecek bir şey mi? İnsan yanında bir nefes aramaz mı?” Arar tabi Sude’cim arar. Ama o kişi işte çok nadir bulunan, yanında güçlü ve kendine iyi hissettiğin biri olmalı. Ömer’in Defne’si gibi... Bakalım sen Deniz’in Sude’si olup bir erkeği ve kendini değiştirip kötü yanlarını törpüleyecek misin?

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER