Öte yandan Safiye Sultan’ın Kız Kulesi’ndeki esareti biraz
amacından sapmaya başladı. İlk başta kendisine böyle orijinal bir cezanın layık
görülmesi ve kuleye kapatılması çok yerinde olmuşken, son iki haftadır iş
esaret olmaktan çıktı, neredeyse sefa sürmeye dönüşecek. Sözde bu kadar yüksek
koruma altında esir olarak tutulan hatunun yanına isteyen istediği gibi gelip
gidiyor, devamlı olarak dışarıdan haber getirip götürüyor, kulenin
güvenliğinden sorumlu olsun ve kimseye aman vermesin diye özellikle bu göreve
getirilen İskender’in anlaşılamaz “saygısı” dolayısıyla en başta onun
aracılığıyla bir istediği iki edilmeden yerine getiriliyor…E ne anladık biz
böyle esaretten, böyle cezadan? Oraya sürünsün diye kapatılmamış mıydı Safiye
Sultan? Kaçırılmasından önce bu durumun da biraz olması gerektiği hale geri
döndürülüp cezanın cezaya benzemesi bu hikayenin gerçekçiliği açısından çok
daha inandırıcı olacak bence.

Anaaa, karı yüzsüz çıktı, iyi mi? Vezir-i azam oldum, bundan sonrasını bana bırakın, devlet işlerine karışmayın diyorum, bilakis daha çok karışacağım diyor. Kurtuluş yok bundan, anlaşıldı. Vallahi seyirci sinirinden seti basacak. İyisi mi ben çabuk tarafından Celaliler'in kafasını koparmaya Anadolu'ya gideyim ^^
Bu bölümde nihayet uzun zamandan beri hayalini kurduğu vezir-i azamlık rütbesine getirilen Kuyucu Murad Paşa, Arz Odası’nın önünde
kendisini tebrik eden Mehmet Giray’a “Şüphesiz Derviş Paşa’nın ölümüyle bir
devir kapandı, yeni bir devir başlıyor. Allah bizi utandırmasın” dedi. Ben Murad
Paşa’nın bu repliği Mehmet Giray’dan daha çok, dizi ekibinin kendisi ve seyirciler
adına sarfettiğini düşünüyorum. Gerçekten de 20. bölümle birlikte artık Muhteşem
Yüzyıl Kösem için yeni bir devir başlayacak. Maceranın bundan sonrasında
şimdiye kadar yaşanan irili ufaklı hatalar bir daha tekrarlanmaz ve Allah
kendilerini gerçekten de utandırmaz umarım.
Böyle muazzam müziklere şatafatlı bir senfonik konser de çok yakışır haaaa...Ne yani, Türk halkı kaliteli şeyler dinlemeyi hak etmiyor mu?
Müziklerle başladım, müziklerle bitireyim. İlk diziden
beri, müziksever bir seyirci olarak hep aklıma düşen bir hayal var : Muhteşem
Yüzyıl’ın bestelerini, bir senfoni orkestrası eşliğinde canlı bir konserde
sahnelenirken izleyebilmek. Dünyada örnekleri çoktur, fenomenleşmiş bazı dizi
ve filmlerin müzikleri, bestecilerinin yönetiminde olduğu senfoni orkestraları
eşliğinde konserleştirilerek seyircilere sunulur, DVD ve Blu-ray setleri
olmaları için özel olarak kameraya alınır ve arşivlenmesi için satışa sunulurlar.
Ta ta ta taaaaammm...Huzurlarınızda Muhteşem Yüzyıl : Bir Senfoni ^^
Türk dizi / film sektörünün dünyada en fazla ülkeye ithal
edilip en büyük markası haline gelmiş Muhteşem Yüzyıl için de neden böyle bir
şey yapılamasın? Hem de bu müziklere Fahir Atakoğlu gibi bir üstadın elleri de değmişken
ve Kösem’in müzikleri için Prag Filarmoni Orkestrası, Azam Ali ve Katarina
Papadopoulou gibi uluslararası isimlerle birlikte çalışılmışken? Dizinin müzikleri daha
güçlü orkestrasyonlarla yorumlanmaya bu kadar müsaitken? Ortadoğu’daki bazı
orkestralar bile bu müzikleri konserlerinde çalarken? Hatta ve hatta, Kösem’in
başlangıcı jenerik müziği İstiklâl Caddesi’nde küçük bir senfoni orkestrası
eşliğinde icra edilerek Flash Mob şeklinde duyurulmuşken? Neden olmasın? Şahsen
bu dizi serisi sona ermeden önce gerçekleşmesini görmeyi çok istediğim bir şey
bu. Bir dizinin alelade fon müzikleri olmaktan bayağı ileride olan bu bestelerin
hakkını tam olarak teslim etmek, bu anlamda da Türk dizi sektöründe bir ilki
gerçekleştirmek ve diziyi dünyaya bir de bu şekilde pazarlamak bence tam
Muhteşem Yüzyıl’a yakışır bir hareket olur. Diziyi değil ama müziklerini bir
konsere dönüştürmek…