Ömer’in babasının adı yok ama maailesi
derdimiz resmen. Neriman da, Necmi de, Sude de bu aşka, Ömer’e ve Defne’ye
etmediklerini bırakmadılar. Sude artık benim gözümde tam anlamıyla “dark side”a
geçmiş vaziyette. Ömer’e saydığı, içindeki nefrete ve kötülük aşkına gerekçe
gösterdiği bahaneleri, belki bundan bir 3-4 bölüm öncesine kadar, hak verilmese
de, anlaşılır şeylerdi. Ama iş gerçek kötülüğe evrilince şımarıkça bahaneler
olmaktan öteye gidemedi. Üstüne titreyen bir anne babası var, evin tek ve
biricik kızı. Hastalık yok, dert yok, tasa yok. İstediği okullarda okuyup
istediği hayatı yaşayabilmiş, hiç para sıkıntısı çekmemiş bugüne kadar. O
yüzden şimdi bu söyledikleri yalnızca cılız zırvalamalar benim gözümde. Yaptıkları
sırf kuzenini kıskandığı için yapılacak şeyler değil. Kötülüğünün altı oldukça
boş. Öyle ki artık Sude’yi “iyileştireceğini” düşündüğüm Eymen’in onu bir güzel
kendisine aşık edip sonrasında da terk etmesini istiyorum. Madem ısrarla kalbini
karartmaya ve kötülük yapmaya devam edecek bari gerçek bir nedeni olsun.
Normalde haftalardır herkeste
gerginliğe yol açan Galo-Ömer sahneleri düz idi Ömer açısından. Sadece Galo
taraflı, sadece onun birtakım hislerinin olduğu sahneleri vardı Ömer ile birlikte. İstediği
kadar mavi saçlı kız olsun, Ömer “Defne’nin Ömeri” olduktan sonra bana ne! Benim
yapay bulduğum iyilik hali ve Ece’nin dediği gibi aşkta utangaç tavrı gerçekse,
zaten “arkadaşı” Defne’nin sevdiği adamdan da uzak duracaktır. Bu açıdan gönlüm
başından beri rahat zaten. Ancak kadının beni rahatsız eden tutarsızlıkları da
bitmiyor bir türlü. Sen tut dişi kediye Marcel ismini koy. Şimdi o kedi kimlik
bunalımına girmesin, sıkıntısı midesine vurmasın da ne yapsın? Kız ise Mahmure
koy, erkek ise Cevahir de olsun bitsin!
Marcel diye kedi ismi mi olur ya?
Ottan çöpten bir bahaneyle Ömer’in
ensesine dokunması ve Ömer’in huylanması genelde nasıl bir etki yarattı bilemem
ama Ömer’in bu enseden huylanışı bize etkilenmekten, tahrik olmaktan ziyade,
daha çok tik gibi yansıtıldığı için ben rahatsız olmadım. Ha bir an, çok kısa
bir an, sahnenin, gereksiz, çekim açısı yüzünden(-_-) Ömer’in burnunun dibine girmiş
Galo’nun, enseden tutup onu öpeceğini sandım o kadar. 14.bölüm için sadece
Defne’nin bildiği bir sır olarak çok değerliydi belki bu bilgi ama aradan geçen
onca zamanda yaşanan onca olay, ilişkilerini derinleştiren bin bir ayrıntıdan
sonra bu sinek ısırığı gibi önemsiz bir ayrıntı olarak kaldı benim gözümde. Defne
Ömer’in gözbebeğinden girip kalbini görüyor artık, sözlerinin alt yazısını
okuyabiliyor. Fındık ezmesinden, yas ritüeline kadar öğrendiği daha birçok
hayat ayrıntısı var.
Bir de şarkı hafızası denen bir
şey var ki, özellikle benim gibi hayatında hep bir fon müziği ile yaşayan
insanlar için çok mühimdir. Duyduğumuz anda şarkıya etiketlediğimiz duygular
hafızalara, kalplere gelip yerleşir. Hele de dizi müziklerinde bu daha da önem
taşır. İyi bir duygusal müzik, duygusu zaten yüksek bir sahneyi zirveye taşıyabileceği
gibi yerli yersiz kullanılan melodiler de sahneye hiç içermediği anlamları
katabilir. Katmayalım! Yazımında yoksa o duygu, melodi ile sonradan eklemenin
gereği de yoktur. Hele de herkesin yüreği ağzındayken. Bu de öyle kulağımıza
küpe olsun. Ama Yasemin’inkiler gibi değil; daha zarif, daha küçük küpeler
olsun.
Deniz fenerinin ışığı bize doğru
yolu gösterecek. Bizim hikayemizde de hep iyiler kazanacak elbette ki. Yeter ki
kazanmak için masalın sonu beklenmesin. Her zaman bu iyilerin zaferiyle kapatalım
Cuma akşamlarını; “bir tebessüm yüzümde”.
*Candan Erçetin, Hayranım sana
**Sennur Sezer, Yorgun çingene
***Attila İlhan, Aydınlık neyin oluyor senin