17. bölümün en dikkat çeken ve seyircinin beğenisini
toplayan sahneleri şüphesiz Vildan Atasever’in Hümaşah Sultan olarak arz-ı
endam ettiği sahneler oldu. Hülya Avşar’ın kızını canlandırmak Atasever’in
kaderinde var sanırım. Daha önce Kadın İsterse ve İki Genç Kız adlı yapımlarda
yine Avşar’ın kızını canlandırmıştı kendisi. İki oyuncu arasında, başarısı
kanıtlanmış olan bir formülü uygulamak akıllıca bir fikir. Zaten dün akşam
izlediğimiz bölümün en güzel sahneleri de ikilinin karşılıklı oynadığı
sahnelerdi. Atasever’in beden dilinde ve sunumunda helesi Safiye Sultan’dan
sonra gerçek bir kadın sultana benzeyen bir sultan profili görmek herkesi
ziyadesiyle memnun etti.
Ah yavrum, biz senin gibi neler gördük. Al şunu, ağzının suyunu silersin.
“Hürrem vs. Süleyman’ın kızkardeşleri” tarzı yeni bir “Kösem
vs. Hümaşah” rekabeti izleyecek olmak orijinallik adına açıkçası beni zerre kadar heyecanlandırmasa da Atasever’in göründüğü sahnelerde sultan gibi bir sultan
izleyeceğimiz ve Handan – Kösem gibi karakterlerde bir türlü adına yaraşır
ağırlıkta göremediğimiz bu ünvanı Hümaşah Sultan'da hakkıyla göreceğimiz kesin. İlk bölüm
açısından sadece Zülfikar Ağa’yla olan paslaşma sahnelerinin biraz fazla
kaçtığını düşünüyorum. İlk karşılaşmaları ve Hümaşah Sultan’ın Zülfikar Ağa’ya
mendilini uzatması son derece şık bir sahneydi ve yeterliydi bence. Daha sonra
saltanat kayığından inilirken yaşanan ikinci “oynaşma” şimdilik gereksizdi.
Zülfikar Ağa, bu iskele Power Point'le kesilmiş galiba. Suların üstünde karton gibi yüzüyor sanki. Basınca green box'a düşmeyelim bir de :/
Bölümün en çok eleştiri alan sahnesi ise bu ikilinin Kız
Kulesi’ne gidişleri ve dönüşleri sırasında izlediğimiz CGI çalışmasıydı.
Geçtiğimiz bölümde Safiye Sultan’ın buz gibi bir kış sabahı sisler puslar
içinden boğazdan kuleye götürüldüğü sahnede Digiflame’in CGI çalışması ne kadar takdire
şayandıysa, 17. bölümdeki CGI çalışması da o kadar sakildi gerçekten. Bu sefer
neden böyle olmuş anlamadım. Görsel efektler kullanılarak daha büyük ölçekli bu
tür dış mekan görsel sahnelerin tasarlanması ve sunulması güzel şeyler
kesinlikle, bu anlamda ekibi destekliyorum. Ancak bir önceki bölümde
izlediğimiz muazzam çalışma kalitesinde olmadıkları sürece pek de göze sokmamak
lazım sanırım. Hadi biz Türk seyirci olarak biraz daha kolay sineye çekebiliriz
ama sonuçta yurt dışında onlarca ülkeye pazarlanıyor Muhteşem Yüzyıl. Sırf bunun
hatırına daha iyi olmalı.
Sus beya sus, yeter gayrı söylendiğin.
Artık gözlerimizi zaman atlamasının yaşanacağı ve kadronun
büyük oranda yenileneceği sezon sonu bölümlerine çevirdik, bekliyoruz. Haftaya
yayınlanacak 18. bölümün son iki bölümün durağanlığını sonlandırıp, ilerleyen
haftalarda yaşanacak kadro yenilenmesinden önce yavaş yavaş ivmeyi tekrar
yükseltmesi umuduyla.