Yine Handan Sultan ve Derviş Paşa’yla devam edecek olursak,
imkansız aşkları ve Kurtuluş- Özen ikilisinin başarılı performansları
sayesinde dizinin en sevilen karakterlerinden olsalar da, artık yavaş yavaş
işlevsizleşmeye başladıkları da bir gerçek. Tıpkı Anastasia’nın saraydan kaçma
macerasının haftalar boyunca uzaması gibi Handan-Derviş ilişkisinde de gizli
gizli buluşup birbirlerine aşağı yukarı aynı sözleri söylemeleri ya da
sırlarını ele verebilecek kişileri ortadan kaldırmaya yönelik Bonnie ve Clyde
misali ikili bir suç çetesi gibi kumpaslar kurmalarında da tekrara düşülmeye
başlandı.
Boşver sen şimdi görevine başlar başlamaz aleme gözdağı vermeyi de söyle bakalım Derviş Paşa: Bu Divan Odası'nda, senin makam koltuğunun üstünde, padişahların Divan toplantılarını gizlice dinledikleri bir altın kafes vardı. O nereye gitti?
Bir sonuca bağlayıp ufaktan yol vermek gerekiyor sanırım bu
ikiliye zira hikayeyi tıkamaya başladılar. Biraz da bu nedenle Derviş Paşa’nın
içindeki kötülük ve kibir vezir-i azamlık mührünü alınca bu kadar ani ve güçlü şekilde
ortaya çıkartıldı sanıyorum. Handan Sultan’ın ölümü Derviş’ten önce olacağı
için en azından Tülin Özen’e yakın bir gelecekte veda edeceğiz ama Derviş Paşa’daki
dönüşümü biraz daha ağırdan alarak sonuca götürmenin daha yerinde olacağını
düşünüyorum. Kösem olsun, Mehmet Giray olsun, kişilik özellikleri bir anda
değişiveren yeteri kadar karakter var zaten, Derviş Paşa’yı da onlardan biri
yapmaya gerek yok.
Bu kim ayol? Üçtür karşıma çıkıyor... Dadandı şekerim. Anası babası yok mu bunun?
Geçtiğimiz bölümde İskender’in gösterişli geri dönüşünden
sonra erkek bir seyirci olarak Yeniçeri Ocağı sahnelerinin ve İskender’in
ocaktan arkadaşları olan Ali ve Lagari karakterlerinin de geri dönüp
dönmeyeceklerini merak ettiğimi yazmıştım. Bu bölümde açıkçası gözlerim aradı
ancak korktuğum başıma geldi ve üçünü de göremedik. Bunun yerine beklenen oldu, İskender yarım bıraktığı
işe hemen geri dönüp, tılsımlı gömleğin sırrını araştırmaya devam etti ve
kendisini farkında bile olmadan annesinin hizmetinde buldu. Hikayenin bu kısmının
artık yavaş yavaş hareketleneceği ve bir nihayete kavuşarak entrikalar üzerinde
etkisinin olmaya başlayacağı böylece kesinlik kazandı. Diğer kısmı ise benim
için hâlâ bir merak unsuru olmaya devam ediyor.
Bu arada yeri gelmişken bilmeyenler için söyleyelim.
Geçtiğimiz haftalarda dizinin resmi Youtube kanalında 1. bölümün uluslararası
gösterimlerde hali hazırda kullanılan ve bundan sonra da kullanılacak olan
International Versiyon’u İngilizce altyazılı olarak yayınlandı. Bizim
izlediğimiz 1. bölümden on dakika daha kısa olan bu versiyonda yapılan
değişikliklerden bir tanesi de İskender’in Yeniçeri Ocağı’na geldiği ilk sahne
olan, Zülfikar Ağa’nın acemi oğlanlara ilk öğütlerini sıraladığı sahnenin
kurgudan çıkartılmış olması.
Öffff, lanet şapka. Her rüzgar estiğinde kuyruğu ağzıma giriyor. Ben hünkarı böyle nasıl koruyacağım -_-
Aynı şekilde 2. bölümde uzun uzadıya gösterilen ve bölümün
akışını bozduğu için eleştirilen Yeniçeri Ocağı sahnelerinin hepsi uluslararası
gösterimlerden çıkartılmış durumda. Sadece İskender’in ocağa kayıt olduğu sahne
var, geri kalanında ocaktaki günlük yaşamı ve gelenekleri anlatan sahneler, Ali’nin
İskender’e Graz’lı Boromir’in oğlu olmadığını bildiğini söylediği sahne (“yoksa
sen piç misin, kovarlar bizi buradan” sahnesi), İskender’in ocaktaki rakibi Davut’la olan sahneleri
yurtdışı gösterimlerinde yok. Ali ve Lagari karakterlerinin sonradan göründüğü sahneler
de çıkartılmış durumda mı bilmiyorum ancak yurtdışındaki seyircinin Yeniçeri
Ocağı’nı ve oradaki karakterleri bizimle aynı şekilde tanımadıkları kesin.
Dileğim, bu uygulamayı bizim izlediğimiz orijinal bölümlerde de devam ettirip
Yeniçeri Ocağı ve orada tanıtılan karakterleri önümüzdeki bölümlerde de yok
saymaya devam etmemeleri.
Yazı devam ediyor..