Bölümün devleşen bir diğer ismi de şüphesiz ki Ekin Koç’tu.
Daha iki hafta önceki yazımda kendisine çok haksız yere yüklenildiğini ve Koç’un
Sultan Ahmet karakterini son derece layıkıyla canlandırdığını, henüz 23 yaşında
bir oyuncu olmasına rağmen gerektiği zaman karakterin otoritesini de gayet
güzel yansıttığını yazmıştım. Bu haftaki bölüm sanıyorum ki kendisinin Sultan
Ahmet olarak rüştünü dosta düşmana iyice bir ilan ettiği bölüm olmuştur.
Şehzade Mustafa’nın cülus töreni sırasındaki görkemli dönüşü olsun, Safiye
Sultan’ın boğazına yapıştığı sahnedeki hırsı ve hiddeti olsun, sevdiği kadın
için Zülfikar Ağa’nın omzunda hüngür hüngür ağladığı sahne olsun hepsi
birbirinden güçlü ve etkili performanslardı. Bu dakikadan sonra kendisiyle
ilgili yapılacak rutin olumsuz eleştirilerde gerçekten eleştiri maksadı değil,
kötü niyet aramak lazım zannımca. Kendi adıma diyebileceğim tek şey, Sultan
Ahmet’i iyi ki de Ekin Koç oynuyor.

Hoşçakalın Muhteşem Yüzyıl'cılar...Uzaktan akrabam olan Mahidevran Sultan ile buluşmaya gidiyorum. Arrivederciiiii ^^
Bu hafta en çok tartışma yaratan konu ise Mahfiruze
Sultan’ın ölümü oldu. Dizinin en talihsiz karakteri kendisi. Öncelikle tam adıyla
Mahfiruz Hatice Sultan’ı canlandırması için seçilen Ceyda Olguner olumsuz
eleştirilerden mütevellit çiçek hastalığı bahane edilerek -bence gereksiz yere- kadrodan çıkartıldı (ölüp ölmediği bile söylenmedi hatta), ardından Dilara
Aksüyek tarihi gerçeklikle çelişmemek adına Mahfiruze Hatun olarak diziye
alındı ve Şehzade Osman’ın annesi oldu. Ancak kendisi seyirciden daha da
olumsuz eleştiriler alınca bu sefer o da öldürülerek kadrodan gönderildi.
Halbuki Mahfiruz Sultan, oğlu Genç Osman tahta çıktığı zaman Valide Sultan
olması gereken bir karakter.
Padişahlar da ağlar.
Tarihte çok da iz bırakmış bir sultan olmayabilir
belki ama şu noktada tarihi gerçekliğin değiştirildiği görülüyor. Tabii eğer
dokuz canlı kedi misali bu sefer de Hatice isminde bir cariyeyi kadroya alarak,
ismini tekrar Mahfiruz/ Mahfiruze koyarak karakteri bir kez daha canlandırmayı
düşünmüyorlarsa. Belki de Kösem Sultan’ın artık rakipsiz bir haseki sultan
olarak dizide varolması için özellikle yapıldı böyle bir hamle. Öyle olsa bile
Genç Osman büyüyüp tahta çıktığı zaman Valide Sultan olarak kimi göreceğimiz
konusu muallakta kaldı. İlerleyen bölümlerde bu konunun nasıl bağlanacağı
şimdiden merak konusu.
Onca askerle dövüştüm, zindanlarda bitlendim, Aslan derisi yüzüp leş karnını bile doldurdum, yine de yaranamadım. Hikayemi anlatmadılar, anlatmadılar, anlatmadılar... İçine tüküreyim böyle kaderin. Teslim oluyorum.
Son olarak 15. bölümün heyecanı arasında gözlerden kaçan bir
detay oldu. Bölümün başlangıç jeneriğinde Şahin Giray’ı canlandıran Erkan
Kolçak Köstendil’in adını göremedik. Muhteşem Yüzyıl’da bir gelenektir; ismi
jenerikten kaldırılan oyuncu diziden çıkmış demektir. Tam tersine 5. bölümde Derviş
Ağa tarafından denize atıldığı için öldüğünü düşündüğümüz Reyhan Ağa
karakterini canlandıran Emre Ercil’in isminin jenerikte yer almaya devam
etmesinden dolayı Reyhan Ağa’nın aslında ölmediğini ve geri döneceğini
bildiğimiz gibi. Şu halde Köstendil’in adının jenerikten kaldırılmış olması
Şahin Giray karakterine de geçtiğimiz hafta sessiz sedasız veda ettiğimiz
anlamına geliyor. Kardeşi Mehmet Giray tarafından Osmanlı’ya teslim edildiği ve
ona “kendi soyuna ihanet eden bir hain” olduğunu haykırdığı sahne anlaşılan
kendisinin Kösem’deki son sahnesiymiş.
Şayet durum buysa, ilk bölümden bu yana
görebilmeyi hevesle beklediğimiz Giray Kardeşler hikayesinin maalesef rafa
kaldırıldığını söyleyebilir ve tahminen Mehmet Giray yıllar sonra Kırım Hanı
olarak tahta çıktığı zaman, tıpkı ilk dizinin 4. sezonunda olgunluk yaşlarında
yeni oyuncuların suretinde gördüğümüz Acem şahları Şah Tahmasb ve kardeşi Elkas
Mirza örneğinde olduğu gibi Giray kardeşleri de, -en azından Şahin Giray’ı-
başka oyuncular tarafından canlandırılırken görmeyi bekleyebiliriz. Köstendil
diziye veda ettiyse ama Şahin Giray karakterinin hikayesi de yarım kaldıysa,
olabilecek tek mantıklı şey bu sanırım.
17. yüzyılda Jet-Ski gibi kadırga yapmışlar şerefsizim. Saatte 1000 deniz mili yol alıyor. Ya da belki Digiflame'in bilgisayarlarına virüs girmiştir, CGI'ların ayarları şaşmıştır ^^
En başta da dediğim gibi, muazzam bir bölümü geride bıraktık
bu hafta. Bölümle ilgili ciddi anlamda eleştiri getirdiğim tek nokta olan
aksiyon sahnelerindeki çiğliklerin de bundan sonraki isyan sahneleri için tüm
ekibe bir nevi ev ödevi olmasını dileyerek bitireyim bu haftaki yazımı. Bu
bölümlerden kazanılan deneyimler, örneğin Genç Osman’ın idamı sırasında
yaşanacak saray baskını gibi sahnelerde layıkıyla kullanılabilirse varın siz
düşünün o bölümleri izlerken alacağımız keyfi.
Görüldüğü üzere seyircinin
hasret kaldığı böyle aksiyon ve gerilim yüklü bölümler reytinglerde de gayet
iyi sonuçlar getiriyor, herkes zevkten dört köşe oluyor. İstenirse neden
olmasın?