"Terlik stokları hızla tükeniyordu, birinciliği Ömer
İplikçi’nin ağzına vurmalık misafir terliğine verdiler!"
Yetkililerden alınan son bilgilere göre reyonlarda
terlik sıkıntısı baş göstermek üzere.
Terlik stoklarının önümüzdeki misafir sezonu için yeterli olamayabileceği
belirtiliyor. Tranba yönetim kurulu başkanı Deniz Tranba şimdiden üretim
bandını genişletme çalışmalarını başlattıklarını duyururken, “Türk kadının
arzusu bizim için emirdir, Tranba şimdiye kadar ayağından en güzel ayakkabıları
eksik etmediği gibi bugün de elinden terliğini eksik etmeyecek” beyanatında
bulundu. Butik şirketlerden Cherie’de de terliğe olan bu beklenmedik talebin
şaşkınlığının yaşandığı öğrenilirken, şirket sahibi Yasemin Kayalar’dan bir
açıklama alınamadı.
Dostlar,
Roma’lılar -ya da Milano’lular veya Derya Fransızcasını nerede öğrendiyse
oralılar!- Bugün dünyanın dört bucağında sanıyorum hem fikiriz ki, ‘odadaki fil’den
bahsetmeden başka bir şeyler konuşup etmeye mecalimiz yok. Oysa daha iki saat
önce öyle miydi ki? Bölüm öncekinin kaldığı yerden kesmeden başlamış, Koriş
beyler çıtayı Allahüekber dağlarının artık saymakla bitiremediğimiz
tepelerinden birine daha çakmış, Ömer beyler ise “bir şey de eline yakışmasın
insafsızın oğlu” dedirtircesine bu kez de barmenlikteki hünerlerini sergilemiş,
hatta bölümün kalanı bizi bir takım ALEVLİ MEYVE TABAĞI sahnelerine şahit
etmişti. Bu Gallo’nun yaptığına, ufaktan tütmeye başlayan alevin üstüne bir
bidon su boca etmek denmez de ne denir?....... (Loading)...... Benzin denir
belki?
Bu bölümü
kronolojik sıraya göre yorumlamanın imkansızlığını cebe attığımıza göre,
arabadaki Ömer’den başlayabiliriz sanırım. İstediğimiz sorudan başlamak iyidir
zaten, çünkü problemlerin en meşakkatlisini çözersek sınavın kalanını
verebileceğimiz hissi tavan yapar ne de olsa...Terlikler hazırsa başlıyoruz
diyeceğim, ama ben benimkini dolabın üçüncü katında tutuyorum biline. Çünkü tek
“günaha davet” unsuru ELMA değildir. Gözünüzün önünde durursa aklınız çelinir,
uzanıverirsiniz, fırlatıverirsiniz, sonra bir bakmışsınız Ömer İplikçi cennetinden
hop fanilerin arasına çakılmaca.
Şimdi bendeki bu
rahatlık (?!) seviyesi; Ömer İplikçi’nin daimi hayat prensibi olan, ben diyeyim
“buzlar kralı”, siz deyin “thug life” haline bir gönderme veya onunla aşık atma
mücadelesi değil. “Aman da çok mutluyum, Ömer Defne’yi koluna takıp davete
gitmek yerine tanımadığı kadının biriyle 'Catwoman’cılık oynadığı için zil takıp
oynuyorum! Oh oh suyundan da koy...!” demediğimi tahmin ediyorsunuz. Bir
takım sahneler karşısında yüzüm "Seni Defne’yle evlendiricem” diyen Neriman’a
bakan ekşimiş Ömer suratına döndü mü, döndü. Tamam, ben de acı çikolata
severim, ama bugün ferah ferah elma filan yiyeceğdik ona ne oldu diyenleriniz,
kalbim sizinle. Hayaller elma, hayatlar ağza vurmalık misafir terliği bazen.
Veya limon. Ama ne demişler? Hayat size limon vermişse, limonata yapmasını
bileceksiniz! O zaman buyrun. Ömer İplikçi tedrisatını başarıyla tamamlayan
(merak buyurmayın, aşağıda unutulan derslerden özet geçilecek) faniler olarak;
elma dilimli naneli limonatanın en alasını yapmasını da yine en iyi biz biliriz,
biz!
Yazı devam ediyor...