● Bakınız, Ömer Defne’ye hazır olduğu(nu düşündüğü) zamanda gitmediği, ve ona “tabii ki benim istediğimi yaşıyoruz” dediği için o koala polarlar bavula kaldırılıp, mini elbiseler giyilip, sinir olunan hafif müzik açılıp(!), mum eşliğinde romantik akşam yemekleri hazırlanıyor! Sonuca vardı mı, varmadı, en azından o şarap ve lazanyanın tadına evin manevi Kiralıkçıları olarak biz de bakaydık iyiydi... ama bu sayede ŞU SURATI GÖRMEYE PAHA BİÇEBİLENLER?!?!
● İz’den bile fazla neşeyle uğurladığım Gudu hala, yolun açık olsun! Konuyla ilgili “spora döndü” diyen Serdar, bu konuda dertleşen iki erkeğe hiç şahitlik etmediğim için türünün ilk örneği misin bilemiyorum ama şahane bir örnek olduğun kesin! Velhasıl, zaplamadan geçilen Serdar sahneleri yapmışlar, güzel olmuş :) İso’yı arayan Ömer’e hiç istifini bozmadan “hayırdır?” diyen İso, sen de ayrı kralsın. Umarım Ömer’le şimdi başlayacak hukukunuz bize yol su elektrik ve daha fazla İso-Ömer arkadaşlığı olarak geri döner. Ha tabii İso’ya bir iş olarak geri dönerse de süper olur; zira Kiralık Aşk kadınlarını kalkındırma derneği olarak işlev görmenin bedelini her defasında dükkansız/ arabasız/ işsiz kalmakla ödeyen İso’muzu maddi sıkıntılara yedirmeye gönüller el vermiyor!
● Sinan’ın küpelerinin sahibinin Yasemin olduğunu öğrenen Sude, şimdi de gemileri Yasemin’e doğru mu yakacak, merakla bekliyorum. Benim tanıdığım Sude, bindiği dalı kesip kolunu bacağını kıracak kadar gözü kara çünkü. Ama yanında gezmeye pek bir alıştığı elastikiyet teorisi hocası Eymen devreye girer de, ona fark ettirmeden başka manevralar yaptırırsa bilemem... Fark ettirmeden; çünkü ona ders vermek isteyen kuzenine, hatta buna katıldığı için babasına tavır alan Sude fark ettiği şeyi alıp yapmaz. O yüzden #ÇareEymen.
● Ayar öyle değil böyle bozulur, hatta şiraze öyle değil böyle kaydırılır diyen Yasemin; her geçen gün gözümde daha bir Sex & the City’nin Samantha’sına bağlıyorsun bilesin! Seni gördükçe işte ne istediğini bile akıllı kadının gücü diye çığrasım geliyor. Arada bunları Defne’nin de yanında yapsan... Mesela aynı öpücüğü alıp sandalyesine geri fırlatılan Ömer suratı denen şaheseri görmek için birkaç “Defne’ye yönelik olmayan irrite edici Ömer bakışı”na katlanmaya razı olabilirim.
Buradan ipin ucunu başına yeniden bağlamak gerekirse... Zira ip dolaşık, kimi yerleri ince, kimi yerleri yıpranmış; birkaç düğüm atmadan bırakmak sıkıntı: Ömer’e pek tabii kızabilir, yaptığını yadırgayabilir, “Defne’sine aşık Ömer’e” yakıştırmayabilir, hatta “sen de işte her erkek gibisin” diye mecazi terliği alnının ortasına yapıştırabiliriz. İlk olarak Ömer ütopik bir karakter olduğu için her erkek gibi değil, kesin bilgi. Boğazında cazibesine kalıp yuttuğu yasak elma yerine, aylardır yutkuna yutkuna büyüttüğü bir adem elması taşıyor. Bununla beraber, öncelikle erkek, ama daha fazla egosu yüksek bir kişilik olmasından mütevellit normal karşılanması icap eden özellikleri var. Kusur da diyebiliriz, güzel hatırınız için, yeter ki terlikler azıcık kenarda dursun. Dursun, çünkü aklının içini bize göstermeyen, bu nedenle neyi neden yaptığını, kaç numaralı bakışını hangi cin fikriyle attığını bilmediğimiz Ömer’in kalbinin içini ise biliyoruz.
Ömer’in, Defne’den esirgediği için omurgasını paramparça eden güveni şimdi biz de Ömer’den esirgersek, aynı şeyi yapmış olmuyor muyuz? Defne Ömer’i ne kadar büyük seviyorsa, Ömer’in de Defne’ye olan sevgisi bir o kadar derin... Bu “Bir Kiralıkçı’nın El Kitabı : Madde 1”i bilmesine rağmen – veya tam olarak bildiği için – sinir uçları yatışmayanları ise; Ömer’in İz’den sessiz törenler eşliğinde geri aldığı ‘Gurur ve Önyargı’nın kapağına alıverelim. Gurur bir kez kırıldı mı, peşin hükümlere, önyargılara kapılıp gitmek her faninin kaderi elbet... Ama madem elimizde bir adet ütopik Ömer İplikçi kişisi bulunmakta, ona zaman zaman göstermemiz gereken insanüstü sabır da bizim tabağımıza düşen ütopik bedel oluyor... veya o tabağın yanındaki elma dilimli naneli limonata ;)
Barmen Ömüş size özel hazırlamış gibi düşünün.... Keyifle, afiyetle...