Bir şans daha olsa...
Bilirsiniz kardeş kelimesi “karındaş”tan gelir. Her ne kadar babaları ortak kişilere kardeş dense de kelimenin kökeninde aynı karnı, aynı ananın rahmini paylaşan kişilerin birliği vardır. Aynı kanla, aynı canla beslenen kişilerin ruhuna daha doğmadan paylaşmanın ne demek olduğu işlenmiştir. Bu nedenle de kardeşi olmadan büyüyen çocukların biraz daha bencil yapıda olduğu, paylaşmayı bilmediği söylenir. Ben mi? Yok canım ben hiç bencil değilimdir, paylaşmayı bilirim… O bi’ buçuk iskenderin hepsi benim yalnız!

Evet ne diyordum? Ta hayatın ilk anından beri anne babayı, oyuncakları, belki bir gofreti, belki de bir sırrı paylaşmayı öğrenen kardeşlerin şimdi de öfkeyi ve hayal kırıklığını paylaşmalarını izledik bu bölüm. Baştan sona kardeş kavgalarıyla dolu idi, bir tutam da aşk serpilmişti tabii. Kemal’in düşmana hacet bırakmayan iki kardeşi, Nihan’ın daha doğmadan aynı rahimde yoldaşı olmuş, atsan atılmaz satsan satılmaz bela paratoneri ikizi Ozan ve tüm bunların aşık çift üzerindeki etkisini izledik.

El ele olmak isterken onları iki ayrı uca çekiştiren kardeşleri sebebiyle farklı cephelerde yer almak zorunda kalan Nihan ve Kemal beni hiç şaşırtmadı. Çünkü ikisi için de ailesi ve kardeşleri pek kıymetli, özellikle Nihan için üstünlük daima Ozan’da. Zaten öyle olmasa beş yıl önce Ozan’ı korumayı seçip kendini de Kemal’i de kurban eder miydi? O nedenle kapı önündeki ilk sahnelerinde, iki tarafın da kardeşini korumak uğruna en sevdiğine tırnaklarını çıkartması benim açımdan beklenmedik değildi. Savaşın kanunu bu; bazen sevdiklerinizin menfaatleri uğruna veya kendinizi koruma içgüdüsüyle hiç yapmam dediğiniz şeyleri yaparken buluverirsiniz kendinizi. Bu açıdan bana göre esas beklenmedik olan bunun oldukça kısa sürmesiydi.

Diğer cepheleri bilemem ama bu evliliğin Kemal ile Nihan cephesinde daha büyük sarsıntılara yol açmasını bekliyordum. İstediğimden değil elbette. Lakin bu ‘seçim’ sebebiyle aralarına bir imkansızlık daha eklenerek, hali hazırda hemen sonlanması zaten mümkün olmayan “Ozan’ın cinayeti” adlı oyunun biraz daha köpürtülüp öteleneceğini sanmıştım. Ama iyi ki de benim zannettiğim gibi olmadı. Çünkü bu hikayeye esas lezzetini veren elbette ki Kemal ile Nihan’ın aşkı ve bu doğrultuda onları kurduğu tuzaklara çeken Emir’in zeka dolu hamlelerine karşılık verme çabaları. Yani en azından benim gözümde ana eksen budur. Bu bölüm fazlasıyla Ozan ve Zeynep’e maruz kalmaktan dolayı septik şoka giren bünyem hiç değilse ara ara verilen aşklı sahneler ve bizi “yersiz mizah anlayışından” mahrum etmeyen Emir sayesinde nefes aldı. Ancak onlara gelmeden önce büttüüün bölümü kaplayan evlilik meselesinden biraz bahsetmezsem olmaz.


Tutmayın küçük enişteyi, salıverin gitsin!

Ozan’dan da Zeynep’ten de hazzetmediğimi bilen biliyor, hiç saklama gereği duymadım. Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde biter misali, bu bir araya geldiğinde oluşturdukları artı kutup bile sevilesi olmayan iki eksi kutup karakterin evliliğinin yankılarını izledik uzunca bir süre. Bir ara o feryat figanlardan, verilen büyük tepkilerden dolayı televizyonun sesini kısmak durumunda kaldım. Tamam, ben de çok ciddiye almıyorum Ozan’ı, yalan değil. Ancak bir kere de olsa hayatına yön vermek istediğini söylemesi beni bir düşündürdü. Hala tam bir ergen gibi sırf ailesine karşı gelmek ve “asi” bir hareket yapmış olmak için böylesi çılgınca bir şeye kalkıştığına inanıyordum.

Ancak ben Ozan’ın ergen ukalalığında olduğunu düşünürken o, bir akarsuda sürüklenen bir yaprak gibi amaçsızca akıp giden hayatıyla ilgili net kararlar almak istediğini ifade ederek beni şaşırttı.Ancak ailesi bunu fark etmedi bile. Hezeyanların çoğu “O kız bu aileye gelin olamaz!” temalıydı. Ha tabi biraz da “Ozan bizden habersiz böyle bir şeyi nasıl yapar?” sosu katılmıştı. Sezin ailesinden Nihan dışında bir Allah’ın kulu da Ozan’ı benim kadar ciddiye alıp “Acaba gerçekten bu çocuk bu kadar çok mu seviyor bu kızı?” diye düşünmedi. Kemal’den dayak yeme tehlikesine karşın (ki adamın Malkoçoğlu geçmişi var) gelip de Zeynep’i geri almasındaki ısrarını sevdim.

Üstüne Nihan ve Emir’in evliliği konusunda belki de hayatında ilk defa doğru bir laf etti. O evde resmen Nihan’ın mutsuz evliliği konusunda devekuşu kabare* oynanırken iş Ozan’ın evliliğine gelince resmen aslan kesildiler başımıza. Ayrıca biliyorum evlilik cüzdanı yerine Zeynep’in ağzını yırtmayı tercih ederdin Vildancım ama o evlilik akdinin iptali çok zor, aklında bulunsun.


Kıza çeyiz olsun diye taksitle aldığımız çelik tencereleri ne yapacağız Hüseyin Bey?

Soydere ailesinin tavrı da çok farklı değildi tabi. Vay efendim, nasıl olurmuş da Zeynep, onlara onca bela getiren Nihan’ın kardeşi ile evlenirmiş, yok el alem ne dermiş? “El alem ne der?” sözü kadar duvarları yüksek bir hapishane yoktur derler, kişinin kendini bile isteye içine hapsettiği. Sorun bu mu yani? Belki biraz fazla yufka yürekliyim ama bir an Zeynep’in intikam (!) isteğini bilmeyen annesi ile babasının gözünden bakalım.

Birbirlerini gerçekten seven iki gencin gizli saklı evlendiğini düşünelim. O zaman bu tepkiler size de haksızca gelmiyor mu? Hele Yeşilçam filmlerinde kaldığını sandığımız “evlatlıktan ret” müessesesini yeniden işletmek nedir? O kırmızı elbise de, Yaprak Dökümü dizisindeki Leyla’nın bir ara hiç üstünden çıkarmadığı pembe depresyon mantosu gibi devamlı üstündeydi Zeynep’in. Kızcağız(!) öyle apar topar geri gönderildi ki evden, giyecek bir kıyafet dahi alamadı yanına.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER