Benim de kalbimde bir ince sızı var. Cuma sabahlarında
rating listesini açınca derinden derinden sızlıyor. Keşke böyle kötü bir
başlangıç yaşanmasaydı da, şimdi şimdi tadına vardığımız hikâyeyi herkes
yakalasa, biz de cumalara sızısız uyansaydık. Maalesef, benim Kösem gibi cihan
padişahını dize getirecek bir oyunum yok sevgili okuyucu/izleyici, o yüzden
Safiye Sultan gibi kaderimize razı olacağız.
Safiye'nin kurşuni renklerine karşılık Kösem'in cıvıldayan su yeşili ruh hallerinin bir yansıması^-^
Muhteşem Yüzyıl Kösem’in 11. Bölümü en keyif aldığım
bölümlerden biri diyebilirim. Hikâye bazında entrikası, aşkı, acısı her şey o
kadar dozundaydı ki... Meselâ müzikler bile bu hafta hikâyeye öyle yerleşti ki, hani
o en başta hep hissettiğimiz “müzik ihtişamlı ama sen bize ne anlattın ki” kısmını
yaşamadık. Rejinin de bazı hareketlerini çok sevdim, süregelen şikâyetlerim
bazı renkler ve ışıklardan yana, ama sineye çekebilirim. Sadece, bence dizinin bugüne
kadarki en önemli sahnesi olan Safiye Sultan’ın Topkapı Sarayı’nı terk edişinde
bir eksiklik vardı. Hani sanki daha ihtişamlı çekilmeliydi. Nasıl bir ihtişam
derseniz anlatamam, o teknik bilgiye sahip değilim, bir izleyici olarak eksik
hissettim. Bu arada artık Hülya Avşar'ın Safiye Sultan'a artık DEV inanıyorum, söz söyletmem.
Mehmet Giray'ın hâlâ Şahin'i beklediğini duyunca ben
Önce Fahriye’den başlayayım. Zira muhtemelen haftaya
helvasını kavuracağız. Ay ama pardon idam edilenlere helva bile kavurulmuyordu değil
mi? Şimdi öncelikle çok üstüne gitmeden hakkını teslim etmek gerek. Şimdiye dek
hep Safoş’cuğum bir takım dengeler için Fahriye Sultan’ı dedelerle evlendirmiş.
Şu yaşına dek bir gün yüzü görmemiş Fahriye. Kızcağız isyan etmekte haklı. Onunla
titrek Mehmet Giray nasıl tanışmış, aşık olmuş bilmiyoruz ama Derviş Ağa bence
isabetli bir tanı koydu: Sırf validesine isyan için ciğeri beş para etmez
Mehmet’e meftun oldu. (Bu arada Derviş’in bu tanıyı koyduktan sonra “ne büyük
acılar” diyerek Kiralık Aşk Koray’a
selam çaktığını düşünen var mı benim gibi?)
Hayır, Mehmet Giray o kadar kaçak oynadı ki Fahriye’ye
karşı. Kız gözünü kapatıp hanedanı arkasında bırakmış, Mehmet tutturmuş Şahin
de Şahin! Yahu bırak, Reyhan Ağa onun yanında, Şahin kendi başının çaresine
bakar. Bak nasıl harcadı seni, iyi oldu sana! Dramalar kraliçesi soluk Fahriye’ciğim
ise o kadar basiretsiz ki, hâlâ “kaç canını kurtar” mektupları yazıyor Mehmet
Giray’a. Al işte, o mektup yalnız seni değil valideni de yaktı tatlım, sana da
iyi oldu.
Neye kime şaşırdın bu kadar Derviş Ağa?
Ancak Derviş sana bir tanı koydu, hemen gözünü adamın
dudaklarına dikmeler falan, ay şimdi sen ona da aşık olursun! Derviş zaten mavi
boncuk dağıtıcı onu biliyoruz, sana da geçen bölümden beri halleniyor ama
nerede kaldı büyük aşkın Fahriye’ciğim hmmm? Peki Derviş? Sana da aynı cümleyi ediyorum:
Nerede kaldı senin uğruna padişahı öldürdüğün büyük aşkın? Yoo lütfen başka
gözlere bakmaya çalışıyorum deme, yemedim.
Handan demişken onunla devam edeyim. Şimdi Kösem’e
atarlanıyor falan ama fos. Yahu, Kösem resmen Katarina’nın sürgününü üstüne
attı, Handan da kabul etti. “Bu Kösem de fazla oluyormuşMUŞ. Neyse, Safiye Sultan’ın
da hakkından gelsin de sonra haddini bildirmişMİŞ.” Canım yalnız Kösem, Safiye
Sultan’ı yemiş, seninle kürdan diye dişlerini temizler, onu ne yapacaksın?
Kaybedenlerden kazanlara geçelim. İlk sırada Kuyucu
Murat Paşa var. Canım sen nerelerdeydin? Sensiz bir eksikmişiz. Şimdi ilk
diziye baktığımızda iç seslerini dinlediğimiz iki adam, Halit Ergenç ve Okan
Yalabık, memleketin iki harika erkek sesi. Zaten o yüzden Muhteşem Yüzyıl Kösem’de onlar gibi bir ses olmadığından, monologlarda
o etkiyi alamadık. Şimdi o açığı Cihan Ünal kapatıyor.
Yazı devam ediyor...