Poyraz Karayel: What’s in the box?*
Nasıl nabız, tansiyon yerinde mi, kalplerin durumu iyi mi sevgili Poyraz Karayelci? Ethem Özışık’a bu sezon o kadar çok kez “kötü eksik, aksiyon eksik” diye serzenişte bulunduk ki, adeta “alın size kötü, alın size aksiyon, alın size gerilim” demiş ve 42. bölüme, hatta son yarım saatine bir sürü düğüm düğüm olay sıkıştırmış sanki. 42, Otostopçu’nun Galaksi Rehberi kitabında ‘yaşamın, evrenin ve her şeyin anlamı’ olarak bahsedilip özel anlam yüklenen bir sayı idi. Görünen o ki o düğümlerin çözülmesi için 42 kadar etkili bir 43 de bizi bekliyor.
 
Kutu demiştik. El mecbur Se7en filmindeki sahneyi hatırladık fragmanlardan sonra. Öyle olunca da kutudakinin İsmail Karayel’in kellesi olacağını bekliyorduk zaten. Özkan Uğur hoş bir sada bırakıp geçti Poyraz Karayel yolculuğumuzdan. Teşekkür ederiz. Ama sahte de olsa babanın önemini, babayı kaybetmenin acısını Poyraz ve Meltem’le birlikte biz de yaşadık. Poyraz hayal kırıklığını icat ettiğini söylediği, kendilerini terk edip gittiği için nefret ettiği, babası bildiği İsmail’e bağlıyordu tüm tutunamayanlığını bir nevi. Her şeye rağmen güzel anılar paylaştığı İsmail’den sonra tanıştığı gerçek babası Adil ise kaybedenlik boyutundan öte bir nefretle karşıladı Poyraz’ı. Baştan beri düşündüğüm Poyraz’ın dark side’a geçme projesinin temelleri sağlamlaşıyor mu ne?

Tavşan kanı..

Adil’in bunca merhametsizliğinin nedenini merak ettik tabii dün geceki çılgın icraatlerini gördükten sonra. Bahri’yle aralarında neler yaşandığını öğrenmek, hele hep iyi bildiğimiz Bahri’nin de karanlık tarafları olabileceği ihtimali heyecan yarattı. Bahri-Adil karşılıklı sahnelerindeki epik müzik (passion of victory) etkileyici oyunculukla birleşince insan değil psikolojik, fizyolojik olarak bile etkileniyor, kendini gerilmiş bir vaziyette buluyor.

Aslında bölüm bu kadar sert başlamamıştı. Selçuk haysiyetsizinin (kendisine çok daha münasip bir sıfat var ama neyse) Bahri’yle muhabbet kurmaya giden pervasızlığını, anlamaya çalışmaktan bıktığım Begüm’ün kendi oğlunu mutsuz etme çabalarını bir yana bırakırsak Sinan’ın Behzat Ç. esintili “sevmiyorlar merkez” anonsları, Sinan’ın okuldaki arkadaşının kardeş anıları, Poyraz’ın Bahri Baba karşısındaki şapşallıkları, Sefer-Sema çiftinin çiftimize yardımları, Sadreddin’in aşırı rahat tavırlarla her şeyden habersiz “Ben de evleniyorum.” diyerek ortama dalışı, Taşkafa’nın yemek mevzusunu illa bir taraflara sıkıştırmaya çalıştığı mektubu filan eğlenceliydi.

Özellikle üç çiftin salonda bir araya geldikleri ve Songül’ün tüm bombaları iki saniyede özetlediği kısım tam dizinin manyaklığına yakışırdı doğrusu. Lakin ben Bahri’nin hamilelik haberini öyle geniş geniş karşılayıp mutlu olmasını biraz yadırgadım. Hadi Sadreddin Leyla oldu aşkından tepki göstermedi diyelim, 12. bölümü hatırlayalım, Poyraz’ın canını zor bağışlamışlardı Ayşegül’le sevgili oldukları ortaya çıkınca. Sefer’in de dediği gibi yaşandı, geçti, gittiyse demek. Sezon finalinde ekibin sırayla yüzüne tükürdüğü Poyraz artık ailenin bir üyesi.

Ailenin en yeni üyesi küçük Mesut Bahtiyar/Mesude Saadet acaba onca heyecana rağmen hayata tutunabilecek mi? Poyraz’ın çakma doktorla dövüşmesi ve akabinde kalbinin durması sahnesi çok başarılıydı ama Ayşegül’ün karnındaki ağrı neyin işareti acaba? Ayşegül-Adil sahnesindeki gerilim de film gibiydi, atlamayalım. Tabii o kadar olay yetmezmiş gibi son anda kaçırıldığını gördüğümüz Sinan’ın durumu da belirsiz. Çocuğun bu yaşta yaşamadığı travma kalmadı. Dedesi olacak adam daha evvel öldürmeye çalışmıştı kendisini, şimdi de büyük ihtimal blöf malzemesi olarak kaçırdı.

Nerden başlasam?

Kaçırılarak blöf yapılan bir diğer isim de Despina idi tabii. Kutunun içindekini tahmin ettiğimiz gibi teknenin içindekini de tahmin etmiştik fragman sonrası. Bahri sevdikleri ile sınanmak hususunda zamanında ettiği onca afili laftan sonra Adil karşısında geri adım atacak gibi duruyor. Tek dileğim Adil-Bahri düşmanlığının katmerlenmesinde geçmişte de bir kadın izi olmaması. Ama Despina düşündüğümüz gibi naif, saf bir kadın değil de, kötüler tarafında çıksa çok hoş olmaz mı?

Ah şu kadınlar diyoruz. Zülfikâr ne hallere düştü ya, artık sinirlenmekten öte acıdım kendisine. Çiğdem’in ne hakla trip attığını sorgulamadan sürekli Meltem’i açıklamaya çalışıyor kadına. O meyhane sahnesi tam bir rezillik. Delikanlı Zülfikâr bildiğin maymuna döndü. Çiğdem gideceksen git artık. Hatırladığım kadarıyla “Bir haberim var.” gibi bir cümle kurdun da,  “Aha Türkçe öğrenmeye karar vermiş.” diye cümleni tamamladım zaten. Ziyanlık.

Zülfikâr Sefer’i biraz örnek alsa ya. Sonuna kadar sevgi, destek. Alzheimer Derneği’ndeki sahneler bizi diziden çıkartıp gerçek hayata döndürmedi mi? Keşke sabrın sonundaki selamete kavuşsa Sefer’le Sema. Keşke bu hastalığın arkasındaki de Adil Topal şeklindeki uçuk teorimiz gerçekleşse, Sema iyileşse, mutlu olsalar. Onca trajedi içerisinde bir nebze nefes aldığımız sahneler de gittikçe daha fazla hüzün kokmaya devam edecek gibi.

Mete, Dafne, İsmail derken “Bir Selin Karaca vardı ne oldu ona?” dedik son bölümde de. Belli ki bu karakterlerle belli bir yöne gitmek planlanmıştı ama seyirci görüşleri doğrultusunda bambaşka bir yön verildi hikayeye. Onca bölüm çeşitli klişe ve Yeşilçamvari olaylarla rölantide gidildikten sonra çılgın bir ivmeyle seyircisini de manyak eden bir duygu karmaşasına sokmayı başaran dizi sanki flashback yapılan sezon finalindeki sahnede Poyraz’ın söylediği gibi daha yeni başlıyor gibi oldu.

Bölüme dair son notlar; daha evvel birkaç kere yazdığım için üzerime alındığım Poyraz’ın aşırı esnek çalışma saatleri meselesi ve Salih, Aslı ve Şevket müdürün şubenin yerini unutma üzerine konuşmaları ile dahiyane bir Kanal D fikri olarak bölüm devam ederken konulan spoiler’lı KJ bantları ve mini fragmanları. O yazılar evlilik programlarını, küçük fragmanlar da Kaygısızlar’ı hatırlattı. O kadar ecnebi dizilerine özeniyorsanız önce şu süreleri insani seviyeye çekin de, yazan, çeken, oynayan ve de seyreden biraz rahatlasın, ondan sonra konuşuruz öyle yenilikleri. Bir de halihazırda seyrettiğimiz bölümü bize haber vermenize gerek yok, zaten son sahneyi reklam gire gire 83 kere tekrar vermeyi biliyorsunuz, sonraki bölümün fragmanını koyun da bir mânâsı olsun bari.

Adrenalin dolu yeni bölümlerde buluşmak dileğiyle.
Sevgiler.


*İng. Kutuda ne var?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER