Gülru'nun Savaşı
Hırslarımıza ne zaman yenildik? Kişiliğimizden bir adım öne çıkmasına nasıl izin verdik? Bizi buna ne itti? Daha bu şekilde birçok 5N1K sorusunu zihinlerimize kazıyabiliriz. Peki, Gülru hangi ara bu kadar kendinden geçti? Bundan birkaç bölüm önce masumluğunu kaybetmedi, O bizim papatyamız derken içinden Gülfem Sipahi’yi bile alt edecek ikinci bir kadını nasıl çıkardı? Ne bitmez tükenmez davaymış? Bu uğurda yitirdiği canlardan dersini çıkarmadı mı? Tamam, artık Gülfem’in annesini buldu. Bir hizmetçinin kızı olduğunu cümle âleme duyurdu. Saf kan Sipahi olup olmadığına ne bakıyor? Bu işin ucundaki boklu değnek en çok da Gülru’ya dokunacak. O zaman da kapı pervazına geçip haince gülebilecek mi?

Siz de sıkılmadınız mı bu Gül Savaşları'ndan? 

İlk defa Gülfem'in bakışlarından korktum, ilk defa!

Savaş veya savaşmak. Adı her neyse… Bu kavram, şu dünyada var olduğundan beri taraflarına kazanç getirmedi. Hangi amaçla açılmış olduğu önemli mi? Bir sonuca varıldı mı? Hoş, varılsa bile eski düzene dönmek bir kıvılcıma bakardı. Bizim savaşımızdaki her iki Gül’de kaybeden taraf olma yolunda son sürat ilerliyor. Bu bölümde ilk defa Gülru’nun yaptıklarına katlanamadım ve kendini sürekli tekrar eden bu girdaptan bir ân evvel kurtarmak istedim. Öyle ki bölüm saatinde televizyonun karşısında olmak yerine evin içindeki lokasyonumu sürekli değiştirdim. Gülru’ya kızdım, sinirlendim. Galiba en çok da Gülru’nun masumiyetini kaybetmediğine kendimi inandırdığım için kızgındım. 

Burası köşk, oyun bahçesi değil

Ekranlarınızın alıcı ayarlarıyla oynamayınız!

Aşk taze olunca Xmas ağacı gibi parlar durursunuz böyle. Dünya kimin umurunda?

Güllerin Savaşı yazılabilecek tüm senaryoları bize ilk sezonda göstermişti. Hâl böyle olunca bizler de sürekli tekrar eden bu senaryoları izlemek adına can atmamaya başlıyoruz. Gülru masumdu, intikam aldı. İntikam almaya çalışırken ondan intikam alınınca, tekrardan masumiyetine teslim oldu. Biz bu duruma alışamadan tekrardan oyunlar oynamaya başladı ve bu defa, gözümde, masumiyetini hepten yitirdi. Sevgili “Drama Kraliçeleri”miz aynı uygulamayı Ömer için de yapmıştı. Gözümüzde yücelttiler ve sonra bir baktık ki alaşağı ettiler. Ne oldu? Ömer’i yine başımızın tacı, Gülru’nun biricik aşığı yaptılar. Kusura bakmayın ama seyirci bu kabağı yemez. İster üzerine şeker ekleyin, ister daha fazla kaynatın. Bir kere bu tadı alınca sonrasında ne yapsanız yavan kalacak. Efendim, seyirci bilmez. Seyirci ne anlar? Sahne nedir? Sekans nedir? Kadraj nedir? Montaj nedir? Hiçbirinden haberi olmaz. Bir yolunu bulur, yirmi küsür hafta sonra bile olsa, bir güzel bu kabağı önüne sunarız afiyetle yerler dönemleri bitti. Diziler ilk kâğıt üzerinde planlanırken belirli yaş aralığına göre servis ediliyor. Böyle olunca da koyun misali güdülüyoruz. Bakınız artık teknoloji gelişti. İstediğimiz kişi, kurum veya her ne ise şıp diye ulaşıveriyoruz. Böyle bir dönemdeyken hâlâ bu neyin inadı? İnadı da boş verdim. Kime, neyi kanıtlamaya çalışıyoruz?

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER