Güllerin savaşı mı, güllerin talanı mı?

Güllerin savaşı mı, güllerin talanı mı?
Sanırım ‘Güllerin Savaşı’ çekilmeye başlanmadan önce ellerindeki hikaye şundan ibaretti; Gülru ve Gülfem vardır. İkisi de Ömer’e aşıktır (nokta). Ya da ortada belirli bir senaryo vardı ve 22. haftada yapılan senarist değişikliğinde eski senarist hikayeyi yeni senariste vermeyi unuttu.

Bana kalsa Güllerin Savaşı’nın 62 hafta sürmüş olması bile mucizevi bir durum. Normal şartlarda izlenme oranları ‘5’in altında kalan bir diziyi Kanal D’nin yayından kaldırdığını da duymayan kalmamıştır. Ama nasıl olduysa dizi bu haftaya kadar ekranda kalmayı başardı. Tabii buna başarı denirse.

Aslında dizi ilk başladığında iddialıydı. Hatta ilk bölümü severek izlemiştim. Gülru’nun o telaşlı hallerini, Gülfem’in ne olursa olsun gururundan taviz vermeyişini, Ömer’in kalbine sadık kalışını sevmiştim. 20. bölüme kadar da her şey yolundaydı aslında. Ama sonra bir şey oldu ve senaryo içinden çıkamayacağı bir tekrarın tam ortasına düştü. Olaylar çok daha farklı işlenebilecekken hikaye ısrarla Gülru-Gülfem-Ömer üçlüsünün arasına sıkıştırıldı. Oysa Gülfem ve Gülru arasındaki tek çatışma Ömer değildi. Çocukluklarıydı. Meslekleriydi. Birinin kibri diğerinin tutkuyla bağlı olduğu hayaliydi. Bunların hiçbiri yeteri kadar iyi işlenemedi. Hikaye farklı kollara ayrılamadı. Gülru sürekli Ömer’le ya da "Sipahi" soyadıyla var olan, onlar olmayınca yok olan bir karakter gibi gösterildi.

Benim gözümde ise Güllerin Savaşı’nın kırılma noktası Akif karakteri olmuştu. Hani rahmetli Cahide Hanım ve Gülfem bununla işbirliği yapıp Gülru’ya türlü oyunlar oynamışlardı. İşte tam da 21.bölümde bir otel odasında Akif’in lavaboya gidip burnuna bir şeyler çekmesi ve odaya geri döndüğünde Gülru’ya saldırması izlediğim en gereksiz sahnelerden biriydi.

Olaylar olayları kovalarken sezon sonunda Cihan intihar etti. Yeni sezonun ilk bölümünde bir de ne görelim? Gülru bir mahalle konfeksiyonunda tezgahtar olmuş. Üstelik herhangi bir mantıklı sebebe de dayandırılmamıştı bu durum. Pardon unutmuşum. Artık Cihan Sipahi yoktu. Ömer Hekimoğlu da yoktu. O yüzden de Gülru çok kötü durumda olmalıydı. Muhteşem çizimler yapıyorken bir anda kendini tezgahtar olarak bulmalıydı.

Yazar ekibinin bize hazırladığı sürprizler bu kadar mıydı? Nerede kalmıştık? Cihan intihar etti. Aylarca komada kaldı. Bir de uyandı ki şimdi adını doğrultamayacağım hastalığı yok olmuş. Aaa ne büyük mucizevi bir olay. Keşke bu durumu yaratmak için bu kadar çok kafa yormasalarmış. Seyirci olarak öyle büyük şok yaşadık ki hala tam olarak kendime gelebilmiş değilim. Bırakın tahmin etmeyi aklımın ucundan bile geçmemişti bu ihtimal. Daha kötüsü de bu denli ağır bir durumdan sonra bile ‘Gülru’ diyebiliyor olmasıydı. Sanki bu dizide karakterlerin içi bölümler ilerledikçe dolacağına, boşalıyordu.

Güllerin Savaşı’ndaki yan karakterlere de bir bakalım. Hangisinin güçlü bir hikayesi var? Yonca’nın nasıl yansıtıldığından bahsetmiyorum bile. Mesude ısrarla çocuk sahibi olamadı. Hatta Mesude’nin düşürdüğü bebekten bile Gülfem mesul tutuldu. Çiçek ablasının eski sevgilisiyle sözüm ona aşk yaşadı. Kusura bakmayın ama elinizde o aşkı iliklerinize kadar hissettirecek iki oyuncu yoksa böyle toplara girmeyeceksiniz. Yoksa ortaya sempatik değil, fazlasıyla itici hatta etik dışı bir durum çıkıyor.

Sercan Badur’un alkışlanası oyunculuğuna rağmen Cihan karakteri Gülru’ya öyle bir yapıştırıldı ki Cihan’la birlikte hikayesi de o çatı katına kapatıldı. Cihan’ın hayatının bir kenarına iliştirilen Duygu karakteri de tam bir hayal kırıklığıydı. Sevgi Hemşire karakteri artık son viraja giren diziye çok daha önce gelmeliydi. Keza Tibet karakteri de öyle. Çünkü Gülfem’in Ömer ile yolları ayrılalı çok uzun zaman olmuştu ve Gülfem’in hikayesini kurtaracak kişi Doktor Onur değildi. Daha ihtiraslı, daha tutkulu bir karakter olmalıydı; Tibet Yalçın gibi…

Bu hafta izlediğim Tibet-Gülfem tangosu 62 haftadır izlediğim en hoş ve tutkulu sahneydi ve maalesef böylesi bir sahneyi Ömer ve Gülru’dan görememiştik.

Mert’in ailesi bir anda yok edildi. Kızların babası Salih Efendi bir anda hikayeden eksildi. Şimdi Salih Efendi öldükten sonra Halide ile olan münasebeti ortaya çıksa kaç yazar? Salih Efendi olacaktı ki kızlar onun üzerine bir yürüsün, Gülfem Salih Efendi’ye bir baba desin, ortalık bir toz duman olsun.

Aslına bakarsanız yeni sezon geçen haftaya kadar Gülfem ve Gülru’nun birbirlerini itekleyip bir yerlerden düşürmesiyle geçiyordu. Gülfem Gülru’yu merdivenlerden itince dedim ki Gülru erken doğum yapacak ve bebek bir şekilde Ömer ve Gülru arasındaki buzları eritecek. Öyle olmadı. Bebek gitti. Gülru, Ömer’i seviyor ama direnmeye devam ediyor. Ama diğer taraftan Sevgi Hemşire’ye de Cihan’a olan duyguları sebebiyle posta koymaktan geri kalmıyor. Ömer’in onca çabasına rağmen yumuşamayan Gülru, Mebrure komaya girince Ömer’in elini tutuveriyor. Ömer elbette çok üzülebilir Mebrure için. Ama bebeğini kaybettiğinde yumuşamayan Gülru’nun buzlarının çözülme sebebi Mebrure olmamalıydı.

Sonuç olarak Güllerin Savaşı ekran macerası boyunca olmaması gereken her şeyi biriktirdi ve seyircisini hayal kırıklığına uğrattı. Umarım mutlu biten bir finali olur da seyirciyi en azından bu şekilde sevindirirler.
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER