Bir Mad Men Güzellemesi: 7 yılın ve o “Emmy”nin ardından..

Mad Men’de hiç bir karakter salt iyi veya kötü değildir. Her biri bu açıdan izleyicinin -ve en temelde de kendisinin- anti- kahramanıdır.  Kusurlarına rağmen veya erdemleri sayesinde değil; kusurlarının erdemleri ile birleşiminden çıkan o eşsiz “tezat” sebebiyle her biri; asla mükemmel olmayan ama “mükemmel çizilmiş” birer karakterdir.

Dizinin ana kahramanlarından biri olan Peggy Olson’da, giderek materyalistleşen bir toplumda cinsiyet ayrımcılığının nasıl zeka, özgüven, cesaret ve hırsla kırılabildiğinin hikayesi işlenir; ama Peggy tepesindeki o “camdan tavan”ı yavaş yavaş çatlatırken sayısız kez karşısındakileri de kırmaktan kurtulamaz. Peggy kendisine -ve temsil ettiği 60’ların dünyasının bastırılmış kadın figürüne- yapılan haksızlıklarla mücadele ede ede, basit sekreter kızdan küçük çaplı ataerkil toplumun saygısını kazanabilmiş bir “Mad Woman” yaratır. Ama bunu yaparken kendisinin de yapacağı haksızlıklardan nasibini yanındakiler de bizler de alırız.

Peggy’nin bir anlamda ters izdüşümü olan Pete Campbell; eğitimi, yetiştirilişi, aileden gelme maddi-manevi varlığıyla, materyalist toplumun “başarmaya vakıf” statüsüne konumladığı bireylerinden biri gibi resmedilmiştir. Ama -belki de onu bu statüye koyan her bir sebebin birleşimi sonucu- “hak etmeye çalışmaksızın her şeye hakkı olduğunu düşünmek” gibi temel bir kusuru vardır. Bu sebeple elinde olan ve elde ettiği hiç bir şeyin tam olarak kıymetini bilmeye kapasitesi yoktur; ve bu size o kadar iyi geçer ki; kağıt üstünde “nefret edilesi” bu karaktere kin duymak yerine üzülür; iyi olmasını dilersiniz.

'Amerikan Rüyası'nın etten duvardan inşaa edilmiş bir timsaliymişçesine New York banliyölerinden birinde yükselen bahçe içinde iki katlı verandalı “evinin kadını” Betty Draper; o Amerikan Rüya’sının çöktüğü binlerce noktadan her birinin uçlarından birbiriyle birleştirilmiş çizimi gibidir adeta. Hamileyken dahi elinden düşmeyen sigarasının dumanı, 3 çocuklu Betty’nin annelik departmanında ne kadar başarılı olduğunun bir simgesi olarak ekrandan sızıp gözümüzü yakar. Ama bu akla hayale sığmaz saçmalığındaki Betty’yi bile anlarken ve onun yanında hissederken buluruz kendimizi. Çünkü biliriz ki Betty’nin -salt güzellik üstüne kurulu da olsa- kendi kendine inşa ettiği mankenlik kariyerini geride bırakıp şehrin en zeki, başarılı ve yakışıklı Mad Man’i ile birleştirerek yarattığı yeni hayatındaki artık tüm amacı bu evi “çekip çevirmek”tir: Ve fakat sureti en az Betty kadar güzel olan bu ev sevgiden fakir; açıklık ve dürüstlükten uzak, kaygan bir zemin üzerinde oturmaktadır. Küçümseyerek, ayıplayarak değil; korkarak ve üzülerek bekleriz Betty ile, gelmesi kaçınılmaz depremi ve ardındaki yıkıntıyı.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER