Bir Mad Men Güzellemesi: 7 yılın ve o “Emmy”nin ardından..
24 Eylül 2015
Mad
Men’de hiç bir karakter salt iyi veya kötü değildir. Her biri bu açıdan
izleyicinin -ve en temelde de kendisinin- anti- kahramanıdır. Kusurlarına rağmen veya erdemleri sayesinde değil; kusurlarının
erdemleri ile birleşiminden çıkan o eşsiz “tezat” sebebiyle her biri;
asla mükemmel olmayan ama “mükemmel çizilmiş” birer karakterdir.
Dizinin ana kahramanlarından biri olan Peggy Olson’da, giderek
materyalistleşen bir toplumda cinsiyet ayrımcılığının nasıl zeka,
özgüven, cesaret ve hırsla kırılabildiğinin hikayesi işlenir; ama Peggy
tepesindeki o “camdan tavan”ı yavaş yavaş çatlatırken sayısız kez
karşısındakileri de kırmaktan kurtulamaz. Peggy kendisine -ve temsil
ettiği 60’ların dünyasının bastırılmış kadın figürüne- yapılan
haksızlıklarla mücadele ede ede, basit sekreter kızdan küçük çaplı ataerkil toplumun saygısını kazanabilmiş bir “Mad Woman” yaratır. Ama
bunu yaparken kendisinin de yapacağı haksızlıklardan nasibini
yanındakiler de bizler de alırız.
Peggy’nin bir anlamda ters izdüşümü
olan Pete Campbell; eğitimi, yetiştirilişi, aileden gelme maddi-manevi
varlığıyla, materyalist toplumun “başarmaya vakıf” statüsüne konumladığı
bireylerinden biri gibi resmedilmiştir. Ama -belki de onu bu statüye
koyan her bir sebebin birleşimi sonucu- “hak etmeye çalışmaksızın her
şeye hakkı olduğunu düşünmek” gibi temel bir kusuru vardır. Bu sebeple
elinde olan ve elde ettiği hiç bir şeyin tam olarak kıymetini bilmeye
kapasitesi yoktur; ve bu size o kadar iyi geçer ki; kağıt üstünde
“nefret edilesi” bu karaktere kin duymak yerine üzülür; iyi olmasını
dilersiniz.
'Amerikan Rüyası'nın etten duvardan inşaa edilmiş bir timsaliymişçesine
New York banliyölerinden birinde yükselen bahçe içinde iki katlı
verandalı “evinin kadını” Betty Draper; o Amerikan Rüya’sının
çöktüğü binlerce noktadan her birinin uçlarından birbiriyle
birleştirilmiş çizimi gibidir adeta. Hamileyken dahi elinden
düşmeyen sigarasının dumanı, 3 çocuklu Betty’nin annelik departmanında
ne kadar başarılı olduğunun bir simgesi olarak ekrandan sızıp gözümüzü
yakar. Ama bu akla hayale sığmaz saçmalığındaki Betty’yi bile anlarken
ve onun yanında hissederken buluruz kendimizi. Çünkü biliriz ki
Betty’nin -salt güzellik üstüne kurulu da olsa- kendi kendine inşa
ettiği mankenlik kariyerini geride bırakıp şehrin en zeki, başarılı ve
yakışıklı Mad Man’i ile birleştirerek yarattığı yeni hayatındaki artık
tüm amacı bu evi “çekip çevirmek”tir: Ve fakat sureti en az Betty kadar
güzel olan bu ev sevgiden fakir; açıklık ve dürüstlükten uzak, kaygan
bir zemin üzerinde oturmaktadır. Küçümseyerek, ayıplayarak değil;
korkarak ve üzülerek bekleriz Betty ile, gelmesi kaçınılmaz depremi ve
ardındaki yıkıntıyı.