İtiraf ediyorum;
Güneşin Kızları'nın fragmanlarını gördüğümde kanalı
değiştiriyordum bundan tam iki ay önce. Ama ne oldu, nasıl
olduysa AlSel'e kalbimi açmış buldum kendimi.
18 Haziran... Olay
saati tam 20:00 sularıydı, evde kös kös otururken zap ile Kanal
D'yi tuşladım. İlk bölümüyle başlamış olan Güneşin
Kızları'yla göz göze geldik. Dedim ilk bölüm, ee
televizyonda da bi şey yok, bi' sınayalım bakalım! Ve sonra film
koptu.
Şimdi AlSel
izleyerek enerji depolayan bir Peace Soul kişisi oldum, çıktım.
Şimdi sorarsınız ilk bölümü izledin de, dizinin tüm cazibesi
AlSel'de miydi? Hayııır! Hikaye iskeleti sağlam, şaşırtıcı
ve gizemli bir iş olmasıydı ilk bölümde beni yakalayan. Ama aşk
bu ya, olmazsa olmaz. Tutuldum ben de Ali ve Selin'e. Bir tarafı
mavilere bulanmış, uçsuz... diğer tarafı cilveyle süzülen, iki
çift gözün hikayesi...
Kendimi bildim
bileli nefretle başlayan aşklar beni çekerdi. Nitekim yine öyle
oldu. İlk bakışta, sınıf farkına dem vuran bir hikayeyle karşı
karşıya gibiyiz, ama klasik züppe çocuk / alt tabakadan gelen kız
hikayesinden öte bu hikaye. El ele verip farklı kimliklere bürünen
iki kişi var önümüzde; kimi zaman birbirlerinin yaralarını
paylaşan iki yetişkin, kimi zaman birbirlerine kızıp küsen sonra
hiçbir şey olmamış gibi oyunlarına devam eden iki çocuk, kimi
zamansa kalplerinin sinerjist çalıştığını dile getirmekten
korkan iki aşık.
Velhasıl; iki ruh
eşi... Yaraları aynı, çareleri birbirleri. Sonuç olarak; şu
sıralar, ben onlardan aldığım elektrikle video programımı şarj
ediyorum. Aman voltaj düşmesin!
İşte yaptığım videolardan bazıları;