Bazı oyunların havası fazla solunur. Bir kez yetmez
izlemeye. Doyamazsın, doymazsın, tekrar tekrar izlemek için götürür ayakların
seni oraya. Sadece bazı oyunlar değildir elbet. Tıpkı birkaç kez izlediğiniz
filmler, sezonlarını kaç kere bitirdiğini saymadığınız diziler, farklı
zaman dilimlerinde okuduğunuz kitaplar gibi...
İşte Duncan Macmillan'ın yazdığı, Barış Arman'ın çevirdiği,
Mehmet Birkiye'nin yönettiği, Engin Hepileri ve Nergis Öztürk'ün oynadığı
Akciğer oyunu da bunlardan biri. Uzun yıllardır sahnelenen oyun hala
bugün (belki de giderek artarak) sorgulamasını yaparak ve sorularını sorarak
ilerliyor. Çünkü ne sorular ne sorunlar ne de sorgulamalar insanoğlu yaşadığı
müddetçe son bulur. Oyun bunlara cevap veriyor mu? Kısmen evet diyebilsek de
aslında biraz daha her izleyicinin kendi fikriyle harmanlanıyor. Bambaşka duygu
ve düşünceleri sunan Akciğer oyunu aslında çok basit ve bir o kadar da karmaşık
bir soruyla karşımıza çıkıyor: "Acaba çocuk yapmalı mıyız?" İşte bu
sorunun cevabını oyunun iki muhatabı olan akademisyen kadın ve müzisyen erkekten dinliyoruz. Mesela isimleri gerekli miydi bu soruların cevabını ararken? HAYIR!
Memleketleri? HAYIR! Her şeyden bağımsız bir o kadar da herkesle iç içe geçen
tek perdelik bi' metin, aslında metinden çok hayat hikayesi...
Bir kadın ve bir erkek. Yaptıkları mesleklere bakınca ve
bulundukları koşulları gördükçe statü olarak da ortalama/ ortalama üstü olarak algılıyoruz. Peki birbirlerini sevmeleri yetiyor mu çocuk yapmak için? Dünyaya
gerçekten çocuk getirmeleri gerekli mi? Kendilerini iyi insan olarak da
düşünüyorlar. (Yer yer duyuyoruz bu haykırışları) Hayır, mesela onlar
kendilerini iyi insan olarak adlandırırlarken acaba dışarıdan da öyle mi
görünüyorlar? Evet, evet Akciğer oyununu uzun yıllar sonra tekrardan
izlediğimde yine aynı noktayı düşündüm. İyi insan olabilmek kime göre neye
göre. Ya da diyelim çoğunluğa göre iyi insanlar, kabul ettim. Pekiiiii iki iyi
insan iyi evlilik yapar diye garanti var mı? Bu evlilikten de yüzde beş yüz iyi
çocuk gelir mi dünyaya?
Bir kadın ve bir erkek. "Acaba çocuk yapmalı
mıyız?" Sorusuyla aslında kendilerini de sorgulama sürecine de giriyorlar.
Küresel ısınma, terör, iklim krizi, doğal felaketler, dünyanın bin bir hali
ve sorunu varken hem de... (Kahrolsun, bağzıııı bilinçli insan olma halleri^^)
Sadece bunları da görmüyor tek sorunun cevabında. Kadın gözünden bakışı, erkek
gözünden bakışı da izliyoruz her bir sahnede. Kadın da erkek de kartlarını açık
açık oynuyor her yerde.
Küçük alan büyük hayal gücü... Üst taraf bulmaca alanı alt taraf cevapları bulma alanı....
Her yerde dedim, çünkü oyun aslında küçücük bir alanda
geçiyor. Yalnız o küçük alan öylesine güzel hayali bölmeler halinde sunuluyor
ki bizlere tüm mekanları görebiliyoruz tek bir eşya olmadan. Oyunun ışık ve
dekor tasarımını yapan Cem Yılmazer öyle bir matematik kurmuş ki izleyen hiç
kimse "Aaaa orası neresiydi?" Diye sormaz bile. Yönetmen Mehmet
Birkiye'nin de burayı aktif rahatlık olarak resmetmesiyle de boş sade alan
taçlanmış adeta.
Kostümlerle ilgili daha önce oyunu izledikten sonra kostümleri pek beğenmedim diyen arkadaşlarım olmuştu. Yalnız ben onların yerine de beğendim.
Çünkü orada kadın ve erkeğin iç dünyasını temsil ediyorlar bi' nevi.
Farklılıkları ve aynı noktada birleşmeleri. (Kostümleri beğenmeyen herkes bi'
de bu gözle bakabilir mi? Sonra yine konuşalım üzerine^^)
Veeee geldik sahne üzeri kahramanlara. Assolistler en sona
saklanırmış. Tek perde, sağlam repliklerle donanmış ve eşyanın olmadığı bir
alanda böylesine yüksek performansları için Engin Hepileri ve Nergis Öztürk'e (uzun uzun replikleri bi' seferde takır takır söylemesi de extra) teşekkürler. Anlattıkları her cümleyi yaşamaları, yaşadıkları her anı seyirci
yokmuş gibi resmetmeleri, seyirciyi aslında içlerine aldıkları muhteşem enerji
ve birbirleriyle olan paslaşmaları için alkışlar.
Kendinize, sevdiklerinize bir iyilik yapın ve Akciğer'i
izleyin, izletin. Mahrum kalmayın böylesine sağlam oyunlardan.
Sevgiler...
* En yakın oyun tarihi: 10 Şubat Moda Sahnesi
OYUN KÜNYE BİLGİLERİ
Yazan: Duncan Macmillan
Yöneten: Mehmet Birkiye
Çeviren: Barış Arman
Oynayanlar: Engin Hepileri, Nergis Öztürk
Işık ve Dekor Tasarım: Cem Yılmazer
Kostüm Çalışması: Şirin Dağtekin Yenen
Işık Operatörü: Ataberk Öge