İnternet hayatımıza bir girdi pir girdi. Evet, iyi ki var.
Evet, çok fazla bilgiye oturduğumuz yerden ulaşabiliyoruz. Evet, işimizi
rahatlattığı da doğru. Peki ya onunla beraber her geçen gün artan sosyal medya
uygulamaları. Ne kadar iyi/ kötü olduğunu uzunca süre tartışabiliriz elbette
ama asıl konumuz onu nasıl kullandığımız. İnterneti verimli kullandığımızda
uçsuz bucaksız faydalı bilgiler elde edebiliriz. Aynı şekilde sosyal medyanın
da olumlu noktaları var. Bunun yanı sıra olumsuz o kadar fazla yanı var ki öyle
böyle değil.
Birincisi gerçekten şeffaf mıyız? Artık elimizdeki akıllı
telefonlarla bile ulaşılan, o akıllı telefonlarımızdan koyduğumuz filtreli
fotoğraflarla gerçek anı yaşıyor muyuz ya da gerçekten o anda mıyız? Yoksa
başka hayatlara bakarak mış gibi mi yapıyoruz? Yapmak zorunda mı kalıyoruz? Eş/
sevgili/ aile/ arkadaş fotoğraflarıyla sosyal medyada başka gerçek hayatta
başka post altı açıklamalar mı yapıyoruz? İşte gerçekten o dört duvar arasını
orada yaşayanlardan başka kimse bilmiyor, gerçekten bilmiyor...
Peki ya bir gün avucumuzun içerisinde sakladığımız teknoloji
dört duvar arasını herkese anlatırsa???
Peki ya sadece biz değil herkes her şeyi bilirse???
Peki ya aslında aramızda sır olmadığını düşünenler aslında
her şeyin sır olduğunu öğrenirse???
İşte tam burada devreye giriyor Mutluyduk Belki Bugüne
Kadar. Paolo Genovese'nin "Muhteşem Yabancılar" isimli filminden
uyarlanan oyunun ismi. Öncelikle oyunun ismi çok kıymetli. Ve aslında biraz
dikkatli iseniz oyunu tanımaya isminden başlıyorsunuz. ^^ Filmi izleyenler
oyunun konusuna hakimdirler. Bilmeyenler için ise oyunun konusunu şu şekilde
özetleyeyim: Bir akşam yemeğinde buluşan 7 arkadaş. Birbirlerini uzun süredir
tanıyan farklı mesleklere sahip 7 arkadaş. Sohbet etmek, yiyip içmek, eğlenmek... Ve lafın lafı açtığı yerde sıra
gelir oyun oynamaya. Öyle ya hepsi birbirine karşı samimidir. Öyle ya telefonlar tüm sohbeti ele geçirmiştir. O zaman
telefonlarını masaya bırakabilirler. Oyunun kuralıysa çok basit: Gelen e-mail,lere,
aramalara, mesajlara açık şekilde cevap
vereceklerdir. İşte eğlenceli başlayan oyunda birbirlerine karşı ne kadar
şeffaf olduklarını, samimiyet derecelerini görüyoruz. (Yok, yok spoiler asla
yok gidin izleyin önce^^)
Oyunla denk düşmem biraz uzun oldu. (Sezonun son oyununda
yakaladım.) Yalnız sağlam oldu. Plan Be Loft içerisinde yani kendi evlerinde
izledim oyunu. Diğer sahnelerdeki durumu bilemem ama burası gerçekten bir evin
odası olduğu için adeta kendimi misafirliğe gitmiş komşu çocuğu olarak gördüm.
Ve o 7 arkadaşın yaşadıklarına bizzat şahit oldum. Odadan mutfağa gidişleri, balkona geçişleri vb her şeyiyle yaşadım ben de. Hemen odanın bir köşesinde
elime aldığım yemek tabağıyla onların hayatının içinde olduğumu hissettim. Eğlendim,
güldüm, kızdım, öfkelendim, üzüldüm.
Daha önce ülkemizde de "Cebimdeki Yabancı" ismiyle
beyaz perdeye uyarlanan filmi izlemiştim. Hatta izlediğimde "Aslında oyunu
da ne güzel olur." Diye düşlemiştim. Kiiii bunu sahneleyen Two Two
Production'a kocaman kalp. Peşine iyi ki Kerem Pilavcı uyarlamış ve Ahmet Sami
Özbudak mis gibi yönetmiş. Konusunu biliyordum ama beni asıl ilgilendiren yeri
"Sahneye nasıl uyarlandığıydı". Bununla ilgili tek cümlem: Daha iyisi
yapılana kadar en iyisi bu! (Çok ciddiyim bu konuda)
Uyarlanma şekli
önemliydi. Çünkü ister kitap ister film ister şarkı olsun yeter ki uyarlandığı
yerde eğrelti durmasın. Bildiğimiz sahnelerin bize sunuluş biçimleri önem arz
ediyor. Eğer böyle olmasa sanırım aynı oyunu farklı ekiplerden izlemeyiz ya da
bir oyunu tek sefer izleriz. Nereden ne dereceyle bakılmış, nasıl kotarılmış. (İnce
nokta atışlarını severiz.)
Oyunculuklara gelirsek; hepsi birbirinden başarılıydı.
Oldukları karakterleri sırtlarına sağlam giymişler. Duygu geçişlerini,
mimiklerini, birbirlerine attıkları pasları beğendim. Gerçekten gittiğim evin
sahibi Rocco ve Eva idi. Bana bunu hissettirdikleri için teşekkürler Faruk
Barman ve Gökçe Eyüboğlu'na. Cosimo karakteri ise Fehmi Karaarslan'ı
bekliyormuş adeta. Gerek Bianca karakteriyle eşini canlandıran Canan Atalay'la olan
sahneleri gerek diğer karakterlerle olan diyaloglarında en ufak pürüzü yoktu.
Deniz Karaoğlu canlandırdığı Peppe karakteriyle en trajikomik karakterdi. Beden dilini de çok iyi kullandı. Lele'yi oynayan Giray Altınok ve Carlotta'yı oynayan Başak Kıvılcım Ertanoğlu. Siz
çok iyi çift olmuşsunuz ya. Böyle kırk yıllık evlilere taş çıkartan cinsten. Tü
tü tü maşallah.
Kendinizi, sevdiklerinizi, emin olduğunuz bilgilerin
güvenirliğini, ne kadar samimi olduğunuzu, küçük kaçamakları, ne kadar modern
olduğunu düşünürse düşünülsün bunun böyle belki de böyle olmadığını, sadakati ve daha
fazlasını göreceğiniz sürprizlerle dolu bir oyun. Ben oyunun uyarlanış şeklini
çok beğendim. Arkadaşım filmin hiçbir versiyonunu izlemediği için sürekli şok
içerisinde izledi. Yine filmi/ oyunu daha önce izlememiş olan kişilerin heyecan
dolu seslerine tanık oldum. Bunu başardıkları için ekibe kocaman tebrikler. Ayrıca -belki de ilk defa- gittiğim bir oyunda tek bir kişinin bile telefonuyla
oynadığını, telefonuna baktığını görmedim. Buna nasıl sevindiğimi anlatamam.
Siz ne yapardınız? Cesaret edebilir miydiniz böyle bir oyun oynamaya?
Daim olsun alkışları, başarıları.
Sevgiler.
OYUN KÜNYE BİLGİLERİ Yazan: Paolo Genovese
Uyarlayan: Kerem Pilavcı
Yönetmen: Ahmet Sami Özbudak
Oyuncular: Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Canan Atalay, Gökçe Eyüboğlu, Giray Altınok, Fehmi Karaarslan, Faruk Barman, Deniz Karaoğlu
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Kostüm Styling: Ceylan Atınç
Sahne Tasarımı/ Fotoğraf: Hande Göksan
Koreograf: Dicle Doğan
Müzik: Burçak Çöllü
Yapım Asistanları: Cansu Tutkun, Burak Uyanık