Sena'sın sen...
Adın Çukur’da, hatıran Yamaç’ta kalacak Sena.
Bir veda yazısı ne kadar bekletilebilirse o kadar beklettim bu yazıyı.
Sıcağı sıcağına yazmak isterdim ama işte içimde bir yerde Yamaç annesinin
dizlerinde içini çeke çeke ağlamaya, babasına “Gitti mi gerçekten?” diye
sormaya devam ediyordu, yazamadım.
Sena gitti gerçekten… Gerçek dünyayla, senaryoyla, reji ile,
kanal ve yapım ile ilgilenmeden tamamen kurgunun içine odaklı bir veda yazısı
yazmak istiyorum.
Sena vardı çünkü… Oradaydı...
Sena’yım
ben!
Çukur’un ilk tanıtımlarını hatırlıyorum, haliyle Sena’nın
mahalleye girdiği ve Çukur’un kadınlarının tam karşısında durduğu o tanıtımı
da. O tanıtımın ben de hissettiklerinin bir kısmı karşılandı ama bir kısmı hep
eksik kaldı.
Dediğim gibi bu bir sitem yazısı değil, gerçek dünya ile de
alakalı değil. Bu sebeple Sena’nın hikayesinin hep yüzeyini görmemize, hiç tam
anlamıyla derinine inemeyişimize değinmek istemiyorum.
Sena gitti gerçekten, ben ona hoşça kal demek istiyorum.
Yazı devam ediyor…