Aslında
Türk komedi filmlerine pek gitmeyenlerdenim. Beğenmemek değil de bana hitap
etmiyor genellikle. Ama filmin fragmanını ve oyuncu kadrosunda Ahmet Mümtaz
Taylan, Mehmet Özgür, Sarp Apak, Alper Kul gibi isimleri gördükten ve de
Youtube’daki "PR için ne yapmalı" konulu videolarını izleyip bayıldıktan sonra, üstüne
bir de Ali Atay filmi olunca gitmem gerektiğine karar verdim. Sinemaya çok
büyük umutlarla gitmedim. Filmin tanıtım sürecinde alışılagelmiş Türk
komedisinden farklı olduğu söylenmişti. Sadece bunu umarak salonda yerimi aldım.
Oyunculardan daha önce yer aldıkları projeleri izlediklerim olduğu gibi ilk kez
tanıştıklarım da oldu. Feyyaz Yiğit’i daha önceden tanımıyordum, bu da benim
ayıbım olsun. ^^ Doğu Demirkol’un da adını duymuştum sadece. Aslına bakarsanız vaktinin
çoğunu sinemada geçiren, vizyondaki filmleri takip eden, aşırı sinema kültürü
olan biri de değilim. İşte üniversitede son senesinde olan, okul harçlıkları,
harcamaları ve dersleri el verdiğince sinemaya, konserlere, çeşitli aktivitelere
katılmaya çalışan ortalama bir Türk genciyim. Ve bu ortalama Türk genci olarak
izlediğim filmden memnun kaldığımı söylemeye geldim. Hiç mi olumsuz yorumum
yok? Var.
Bir kere hikayenin hangi yıllarda geçtiğini uzunca süre anlayamadım.
Önce gözlükler, kıyafetler, arabalar bana 70’ler, 80’ler mi diye düşündürdü.
Dükkandaki sabit telefonun da etkisi fazla bu konuda. Sonra Serhan’ın elinde
akıllı telefon gördüm. Begüm’ün evinde de diz üstü bilgisayar ve akıllı
televizyon görünce günümüzde geçtiğine kanaat ettim. Çok mu önemli? Belki de
değil. Ama filmi izlerken kenardan kenardan bunları düşünmek de adamı yormuyor
değil. Sonrasında ailedeki ilişkileri çözmem biraz zamanımı aldı. Yengemiz
kimin eşi anlayamadım. Önce Gazanfer’in eşi diye düşündüm, sonra Gazanfer’e "Ağabey" diye seslendi. Serbest, Zafer, Serhan ve Oktay kardeş; İlhami amca gibi.. E, o zaman Atakan kim diye sordum. Sonrasında sosyal medyadan öğrendim ki Yenge’nin
kardeşiymiş. Bir de bazı sahneler niye bu kadar uzun diye düşündüm. Uzun uzun Serhan’ın
peşlerindeki araçları tarayışlarını neden izledik dedim. Ya da ekip Zafer’in evine
girmeye çalışırken yanmayan fotosel sahnesi o kadar uzun olmalı mıydı dedim. Ama
bunlar benim aceleciliğimden de olabilir. Sonuçta aksiyon komedi filmi ve insan
bir sonraki sahneyi merak ediyor.
Acıları geçtim, tatlılara gelelim. Feyyaz Yiğit almış
götürmüş filmi. Doğu Demirkol’la güzel paslaşmalar vardı. Zaten bence filmin
alametifarikaları da Zafer ve Serbest’ti. Zafer’in OKB hastalığından ötürü ev
diye tutturması, hiçbir çeşit kumandayla asla anlaşamaması, Serbest’in adının
hakkını verircesine serbest oluşu, her şeyi ulu orta söyleyişi… Teftişe gelen
beyefendinin içirdiği sıvı sebebiyle bülbül gibi şakıdığı sahne güldürdü.
En çok güldüğüm sahne ise paspaslı Serbest sahnesiydi. Gözlerimden yaşlar
gelene kadar güldüm, tüm salon da güldü. Filmin geneline baktığımda salon çok
güldü mü? Hayır, öyle ölürcesine gülmedi kimse. Ama matematiği olan bir film
izlediğimi düşünüyorum. Komedi sahneleri biraz bireyselde kalmışsa da en
azından zorlama değildi. Pasif kalan karakterler de vardı. Kadro neden bu kadar
kalabalıkmış ki, iki üç kişiyle de aynı komedi olurmuş sanki dediğim de olmadı
değil. Yani kafam biraz karıştı, evet. Ama kardeşimin de çıkınca söylediği gibi
piyasadaki birçok komedi filminden farklı bir komediydi. Farklı olmak da
iyidir, güzeldir, lazımdır da. Salondan izlediğinden memnun kalmış bir sinema izleyicisi
olarak ayrıldım. Bu da galiba nereye çekiştirirsen çekiştir, işin özünde almak
istenen reaksiyon olsa gerek.
Bol gişeler olsun. Gidiniz, izleyiniz efenim. ^^