Ölümlü Dünya: Anadolu 1071! Sağa çek!

Ölümlü Dünya: Anadolu 1071! Sağa çek!
Aslında Türk komedi filmlerine pek gitmeyenlerdenim. Beğenmemek değil de bana hitap etmiyor genellikle. Ama filmin fragmanını ve oyuncu kadrosunda Ahmet Mümtaz Taylan, Mehmet Özgür, Sarp Apak, Alper Kul gibi isimleri gördükten ve de Youtube’daki "PR için ne yapmalı" konulu videolarını izleyip bayıldıktan sonra, üstüne bir de Ali Atay filmi olunca gitmem gerektiğine karar verdim. Sinemaya çok büyük umutlarla gitmedim. Filmin tanıtım sürecinde alışılagelmiş Türk komedisinden farklı olduğu söylenmişti. Sadece bunu umarak salonda yerimi aldım. Oyunculardan daha önce yer aldıkları projeleri izlediklerim olduğu gibi ilk kez tanıştıklarım da oldu. Feyyaz Yiğit’i daha önceden tanımıyordum, bu da benim ayıbım olsun. ^^ Doğu Demirkol’un da adını duymuştum sadece. Aslına bakarsanız vaktinin çoğunu sinemada geçiren, vizyondaki filmleri takip eden, aşırı sinema kültürü olan biri de değilim. İşte üniversitede son senesinde olan, okul harçlıkları, harcamaları ve dersleri el verdiğince sinemaya, konserlere, çeşitli aktivitelere katılmaya çalışan ortalama bir Türk genciyim. Ve bu ortalama Türk genci olarak izlediğim filmden memnun kaldığımı söylemeye geldim. Hiç mi olumsuz yorumum yok? Var.

Bir kere hikayenin hangi yıllarda geçtiğini uzunca süre anlayamadım. Önce gözlükler, kıyafetler, arabalar bana 70’ler, 80’ler mi diye düşündürdü. Dükkandaki sabit telefonun da etkisi fazla bu konuda. Sonra Serhan’ın elinde akıllı telefon gördüm. Begüm’ün evinde de diz üstü bilgisayar ve akıllı televizyon görünce günümüzde geçtiğine kanaat ettim. Çok mu önemli? Belki de değil. Ama filmi izlerken kenardan kenardan bunları düşünmek de adamı yormuyor değil. Sonrasında ailedeki ilişkileri çözmem biraz zamanımı aldı. Yengemiz kimin eşi anlayamadım. Önce Gazanfer’in eşi diye düşündüm, sonra Gazanfer’e "Ağabey" diye seslendi. Serbest, Zafer, Serhan ve Oktay kardeş; İlhami amca gibi.. E, o zaman Atakan kim diye sordum. Sonrasında sosyal medyadan öğrendim ki Yenge’nin kardeşiymiş. Bir de bazı sahneler niye bu kadar uzun diye düşündüm. Uzun uzun Serhan’ın peşlerindeki araçları tarayışlarını neden izledik dedim. Ya da ekip Zafer’in evine girmeye çalışırken yanmayan fotosel sahnesi o kadar uzun olmalı mıydı dedim. Ama bunlar benim aceleciliğimden de olabilir. Sonuçta aksiyon komedi filmi ve insan bir sonraki sahneyi merak ediyor.

Acıları geçtim, tatlılara gelelim. Feyyaz Yiğit almış götürmüş filmi. Doğu Demirkol’la güzel paslaşmalar vardı. Zaten bence filmin alametifarikaları da Zafer ve Serbest’ti. Zafer’in OKB hastalığından ötürü ev diye tutturması, hiçbir çeşit kumandayla asla anlaşamaması, Serbest’in adının hakkını verircesine serbest oluşu, her şeyi ulu orta söyleyişi… Teftişe gelen beyefendinin içirdiği sıvı sebebiyle bülbül gibi şakıdığı sahne güldürdü. En çok güldüğüm sahne ise paspaslı Serbest sahnesiydi. Gözlerimden yaşlar gelene kadar güldüm, tüm salon da güldü. Filmin geneline baktığımda salon çok güldü mü? Hayır, öyle ölürcesine gülmedi kimse. Ama matematiği olan bir film izlediğimi düşünüyorum. Komedi sahneleri biraz bireyselde kalmışsa da en azından zorlama değildi. Pasif kalan karakterler de vardı. Kadro neden bu kadar kalabalıkmış ki, iki üç kişiyle de aynı komedi olurmuş sanki dediğim de olmadı değil. Yani kafam biraz karıştı, evet. Ama kardeşimin de çıkınca söylediği gibi piyasadaki birçok komedi filminden farklı bir komediydi. Farklı olmak da iyidir, güzeldir, lazımdır da. Salondan izlediğinden memnun kalmış bir sinema izleyicisi olarak ayrıldım. Bu da galiba nereye çekiştirirsen çekiştir, işin özünde almak istenen reaksiyon olsa gerek. 

Bol gişeler olsun. Gidiniz, izleyiniz efenim. ^^


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER