Erken finaller, ucu açık sonları da beraberinde getirir.
Haftalarca anlatılması beklenen bir sürü hikaye, oldu bittiye getirilerek
nihayete erdirilir ve o tatsız hisle birlikte son kez jenerik akar. İnsanlık
Suçu da haftalara yaymak istediği hikayesini, kısacık bir final sahnesine
sığdırarak televizyon tarihinin erken final yapan dizileri arasında yerini
aldı.
Cumartesi günü Ankara’da olduğum için finali anca pazartesi
akşamı izleyebildim, yazı da biraz gecikti haliyle. Hafta sonumu Ankara’da
geçirmenin planlarını yaparken her hafta izleyip yazmaya yeltendiğim dizinin
final yapacağından bihaberdim. Cumartesiye çeyrek kala, final haberinin gelmesi
bir şaşkınlık yaratsa da işin aslı 13’ten sonra devam edeceğini de düşünmüyordum.
Sahibi ve yavaş yavaş yönetimi değişen Kanal D’nin gelecek sezonda yeni şeyler
denemek isteyeceğini tahmin edebiliyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse sezon
finali yapıp, eylül ayına az kala ekrana dönmeyeceği haberi gelse daha çok
üzülürdüm. Nihayetinde yaz uzun ve ekibin yeni işlerin kadrolarına katılabilme
şansı olacak bu sayede. Ama finalin 8. bölümde gelmesi benim için de
beklenmedik ve aniydi.
Finaller ‘Gökten üç elma düşmüş…’ tadında olduğu zaman
üzerine konuşmak da daha tatlı oluyor tabii. Böyle bir durumda senaryo ekibinin
tüm hikayeyi kusursuzca kapatmasını beklemek de insafsızlık olur. Ama final
sahnesinde Cemal’den daha uzun bir tirat beklediğimi de belirtmezsem olmaz.
Ölümün kenarına yaklaşan Suna’yla yeni bir hayat kuran Cemal’in sözlerini
dinlerken karakterleri de birkaç saniye de olsa görmek isterdim. Mesela Sami
Bey balkonda düşünürken, Kadriye Hanım odasında gözyaşı dökerken, Gökhan daha
önce hiç görmediğimiz bir mekanda yalnız başına otururken ekranıma yansısaydı
daha memnun olurdum. “Ucu açık bir sürü mesele varken buna mı takılıyorsun?”
derseniz, takılıyorum açıkçası. Çünkü açılan yolların bir anda kapanması zor
olsa da birkaç ufak detayla daha lezzetli bir sahne izletmek mümkün.
Doya doya izlemeyi istediğim karakterlerden biri Sami Bey’di.
Annesinin yaptıklarından habersiz, pazar yerinde duyduğu bir cümleyle hayatının
15 yılını huzursuz geçiren Sami Bey’in bulunduğu konum üzdü. İlk tanıtımda -elbette
ki Ahmet Mümtaz Taylan’ın ekran başına kitleyen heybetiyle- merak ettiğim karakter,
hiçbir zaman beklediğim noktaya gelmeyi başaramamıştı ama final bölümünde
beklentim büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Sami ve Emel’in evliliğini
çepeçevre saran mutsuzluğun daha derinden gelmesini beklerdim, öfkeyle
söylendiği muhtemel bir cümle sebebiyle değil.
İnsanlık Suçu, iki kişiye bakışımı değiştirdi. Biri Kaan
Yıldırım, diğeri Barış Yöş. Kaan Yıldırım’ın bugüne kadarki hiçbir işinde “İşte
bu!” diyememişken, Cemal’i sahiplenişi oyunculuğuna farklı bir pencereden
bakmamı sağladı. Yüreğine sağlık! Barış Yöş ise rejisiyle tanışmadığım bir
yönetmenken, kurduğu dünyaları muhakkak ziyaret etmemi sağlayacak bir dünya
kurdu İnsanlık Suçu’nda.
İnsanlık Suçu’nda emeği geçen herkese teşekkürler!
İnandığınız dünyalarda, başarıyla yol almanız dileğiyle…